YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/7844
KARAR NO : 2014/1074
KARAR TARİHİ : 17.02.2014
MAHKEMESİ : Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 04/07/2013
NUMARASI : 2012/598-2013/1058
Taraflar arasındaki kooperatif genel kurul kararının yoklukla sakat olduğunun tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatife 1998 yılında üye olduğunu, 2000 ila 2011 yılları arasında yapılan genel kurulların çağrı usulüne uyulmadığını, müvekkilinin üyeler arasında gösterilmediğini, bu nedenle genel kurulların yoklukla sakat olduğunu, kooperatif merkezinde hazır edilmesi gereken raporların hazır edilmediğini, kooperatif aleyhine açılan davalar hakkında ortaklara bilgi verilmediğini ileri sürerek, müvekkilinin 12.05.1998 tarihinden, dava tarihine kadar fasılasız üye olduğunun tespitine, çağrı usulüne uyulmamış olması ve müvekkilinin üyeler arasında gösterilmemesi nedeniyle 2000–2011 yılları döneminde yapılan genel kurullar ile 2012 tarihinde yapılan genel kurulun yoklukla sakat olduğunun tespiti ile geçersizliğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; davacının kooperatif üyesi olduğu, dava konusu edilen 13 adet genel kurulda usule ilişkin eksikliğin bulunmadığı, çağrıların da usulüne uygun olarak yapıldığı, davacının daha önce de kooperatife açmış olduğu davalar nazara alındığında, genel kurullardan haberdar olmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, genel kurul kararlarının yoklukla malûl olduğunun tespiti istemine ilişkindir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 53. maddesi uyarınca, genel kurul toplantısına kendisinin çağrılmadığını iddia eden ortağın, alınan kararların yasaya, anasözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek, iptali için açtığı davada, genel kurulda alınan kararlara red oyu vermesi ve muhalefette bulunmuş olma şartı aranmaz. Bu iddialar ile açılan dava, genel kurul tarihinden itibaren bir ay içinde açılmalıdır.
Kooperatiflerde genel kurul toplantısına çağrının usulsüz yapılması veya yapılmaması halinin müeyyidesinin bu toplantıda alınan kararların yokluğu mu, yoksa iptal edilebilirliği mi olduğu hususu Türk ve yabancı doktrinde tartışmalı olup, çoğunluk düşüncesi, hukuki işlemlere güvenlik getirme amacı da dikkate alınarak bu nev’i sakatlıkların müeyyidesinin iptal edilebilirlik olduğu yönündedir.
Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 45/2. ve anasözleşmenin 28. maddesi emredici nitelikte ise de, aynı Yasa’nın 53. maddesinde çağrıda usulsüzlük halinin genel kurula bu nedenle katılamayan ortaklara bu toplantıda alınan kararların iptali davası açma hakkı verildiğine göre, kanun koyucunun çağrıda usulsüzlük halinin müeyyidesini yokluk olarak kabul etmediği anlaşılmaktadır.
Çağrının usulsüzlüğünü iddia eden taraf, genel kurul toplantısında alınan kararların yasaya, anasözleşmeye veya iyiniyet kurallarına aykırılık iddialarından birine ya da hepsine dayanması ve iddiasını somutlaştırması ve ispat etmesi zorunludur. Çağrıdaki usulsüzlük, alınan kararların salt bu nedenle iptali ya da yokluğu sonucunu doğurmamaktadır.
Öte yandan, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 45/2. maddesi, “Genel kurul sözleşmede gösterilen şekil ve surette toplantıya çağrılır. Toplantı nisabı sözleşmede gösterilir. Ancak yapı kooperatiflerinin genel kurul toplantısında ortakların en az 1/4’ünün şahsen veya temsilen hazır bulunmaları şarttır.” hükmünü; aynı Kanun’un 51/1. maddesi ise “Kanun veya anasözleşmede aykırı hüküm bulunmadıkça, genel kurul kararlarında ve seçimlerde oyların yarıda bir fazlasına itibar olunur” hükmünü; anasözleşmenin 33. maddesinin 1. fıkrası, “Genel kurulun toplanabilmesi ve gündemdeki konuları görüşebilmesi için, kooperatife kayıtlı ortaklardan genel kurula katılma hakkına sahip olanların en az 1/4’ünün şahsen veya temsilen toplantıda hazır bulunması gerekir.İlk toplantıda nisap temin edilmediği takdirde ikinci toplantıda nisap aranmaz” hükmünü; 2. fıkrası ise “Genel kurulda kararlar, ortaklar cetvelinde imzası bulunanların yarıdan fazlasının oyu ile alınır.” hükmünü içermektedir. Anılan hükümler emredici nitelikte olup, bu hükümlere aykırılık teşkil eden genel kurul kararları, BK’nın 19 ve 20. maddeleri hükümlerine göre mutlak butlanla batıldır. Yok hükmünde olan kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve bunların yok hükmünde olduğunun tespiti için açılacak davalarda genel kurulda muhalefette bulunmuş olma şartı aranmayacağı gibi, bir aylık hak düşürücü süre içinde açılmış olmaları da dinlenmeleri yönünden zorunlu değildir. Sonradan icazetle dahi geçerli hale gelmezler. Yokluk halinde, hukuki işlem bir veya daha fazla unsurunun yokluğu nedeniyle şeklen dahi olsa mevcudiyet (varlık) kazanamamaktadır. Hukuken yok olan bir işleme hiçbir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün değildir. İptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerini koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında, yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlâl edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar. Genel kurul toplantısına çağrılması gereken ortakların çağrılmaması toplantı ve karar nisabını etkiliyorsa bu durum, kararın mutlak butlan ile malûl sayılmasını gerektirir. Bu nitelikteki kararların yokluğunun tespiti davası açabilmek için kararlara muhalif olmak gerekmediği gibi, açılacak dava da herhangi bir süreye tabi değildir. Genel kurula katılıp ta red oyu vermeyen üyenin yokluk halinin tespitini istemesinin TMK’nın 2. maddesine aykırı düştüğünün kabulü gerekir.
Mahkemece, dava genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti istemiyle açılmasına rağmen yukarıda açıklanan yasa hükümleri doğrultusunda yeterli bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporu da hüküm kurmaya elverişli olmayıp, sadece ticaret sicil gazetelerinden temin edilen 2002, 2003, 2006, 2007, 2008 ve 2010 genel kurul kararları, ilanlarının yapılıp yapılmadığı, tarihleri ve bakanlık temsilcilerinin katılıp, katılmadığı noktalarında incelenmekle yetinilmiştir. Bilirkişi kurulunun yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda inceleme yapmaksızın, ilanı yapılan ve hükümet komiserinin katıldığı genel kurul çağrılarının ve alınan kararların usule uygun olduğu şeklinde vardığı sonuç doğru olmamıştır.
Diğer yandan, dava şartı olan hukuki yarar kavramının varlığı ileri sürülmediği gibi, mahkemece bu husus aydınlatılmamıştır. Davacı tarafça, uzun bir dönem içerisinde alınan genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti istenmiş ve fakat hangi genel kurulun hangi maddesinin dava edildiği açıklanmadığı gibi, yok olduğunun tespiti halinde elde edilecek hukuki yararın ne olduğu dosya kapsamından anlaşılamamıştır.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; Aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, Önsöz VII). Bu yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (a.g.e., s.135).
Öğreti, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, hukuki yarara, “davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı” da denilmektedir (a.g.e., s.19-21).
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 7-1874 E.-914 K.; 05.06.1996 gün ve 18-337 E.-542 K.; 05.02.1997 gün ve 18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 gün ve 8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 gün ve 14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 gün ve 1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 gün ve 14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 gün ve 2-401 E.-451 K.; 17.03.2010 gün ve 3-119 E.- 159 K.; 31.03.2010 gün ve 11-143 E.-196 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesi, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, davada menfaatin varlığı, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmelidir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)’nin 6.maddesi ile 1982 Anayasası’nın 03.10.2001 gün ve 4709 sayılı Kanunun 14.maddesi ile değişik 36.maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü”nün, dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanmaktadır. Böylelikle haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence de sağlanmış olur.
Bu durumda, mahkemece, dava konusu edilen tüm genel kurul kararları, hazirun cetvelleri ve çağrı tebliğ belgeleri öncelikle davalı kooperatiften, temin edilememesi halinde ilgili Ticaret Sicil Memurluğu’ndan, mümkün olmaz ise anasözleşmenin 41. maddesi uyarınca Bakanlık İl Müdürlüğü’nden getirildikten sonra HMK’nın 31/1. ve 194. maddesi uyarınca davacı tarafa somutlaştırma ödevini yerine getirmesi için imkân tanınması, hangi genel kurulun hangi maddesinin yokluğunun tespitini istediği ve bu tespitten elde edeceği hukuki yarar sorularak, sadece hukuki yararın olacağı genel kurul maddeleri konusunda davacının bu genel kurullara usulüne uygun çağrılıp, çağrılmadığı, anasözleşmenin 28/3. maddesindeki çağrı usulüne uyulup uyulmadığı, davacı usulüne uygun olarak çağrılmış ve katılmış ise çağrının usulsüzlüğüne dayanamayacağı ve iptal isteminin bir aylık süreye tabi olduğu, şayet çağrılmamış ancak katılmış ve red oyu vermemiş ise yokluk istemine dayanamayacağı, çağrılmadığı ve katılmadığı tespit edilen genel kurullarda hukuki yarar koşulu olan maddelerde alınan kararlarda davacı çağrılsa ve katılsa idi toplantı ve karar nisabının oluşup oluşamayacağı, çağrılmaması nisabı etkilememiş ve nisap oluşmuş ise davacının iptal nedenlerine dayanıp dayanmadığı üzerinde durulması, dayanmış ise bunları somutlaştırması istenerek, somutlaştırdığında, iptal isteminin 2000-2011 yılında yapılan genel kurullar için bir aylık sürenin geçirilmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi, 2012 yılında yapılan genel kurul için süre geçirilmemiş ise somutlaştırılacak olan iptal nedenlerinin incelenmesi, hukuki yorum ve tavsif dışında kalan hususlarda olmak üzere gerektiğinde, HMK’nın 268. maddesine uygun olarak, kooperatif uygulamaları konusunda uzman bir bilirkişi veya bilirkişi heyeti görevlendirilip, rapor alınması, yukarıda açıklanan ilkeler de gözönünde bulundurulmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar gözden kaçırılarak, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.