Yargıtay Kararı 23. Hukuk Dairesi 2013/7460 E. 2014/874 K. 10.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/7460
KARAR NO : 2014/874
KARAR TARİHİ : 10.02.2014

MAHKEMESİ : Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/03/2013
NUMARASI : 2012/386-2013/134

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, davalının, kooperatif yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde kooperatifin elektrik borcunu ödemek üzere ortaklardan toplanan paranın 550,00 TL ve 300,00 TL’sinin 16.07.2002 tarihinde, 950,00 TL ve 5,00 TL’sinin 17.07.2002 tarihinde elden teslim edildiğini, davalının teslim edilen bu paraları yatırmadığını, aradan geçen süre içinde 5.361,00 TL olan elektrik borcunun faiz ve vergisi ile birlikte toplam 13.628,08 TL olarak kooperatif tarafından ödendiğini, bu miktarın tahsili için davalı hakkında başlatılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, vaki itirazın iptali ile %40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddi ile % 15 tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 23.05.2012 tarih ve 2011/3260 E., 2012/3595 K. sayılı ilamıyla, kooperatifin eski yönetim kurulu üyeleri aleyhine açılan sorumluluk davasının görülebilmesi için 1163 sayılı Kooperatifler Yasası’nın 98. maddesinin yollamasıyla TTK’nın 341. maddesi gereğince, genel kurulun bu yönde karar alması ve davanın denetçiler tarafından açılması prosedürüne bağlı olduğu, anılan usuli eksikliklerin dava şartı olmayıp, sonradan da tamamlanabileceği, anılan yönteme uyulmamasının davanın hemen reddini gerektirmediği, mahkemece davacı tarafa, 6100 sayılı HMK’nın 52,53 ve 54. (HUMK’nın 39. ve 40.) maddeleri uyarınca davalı hakkında sorumluluk davası açılmasına ya da açılan iş bu davaya muvafakat verilmesine ilişkin genel kurul kararının ve davanın gelindiği aşamada görevde olan denetçilerin davayı açan vekile denetçi sıfatıyla verdikleri vekaletnamenin ibrazı için önel verilmesi, noksan olan usuli işlemler yerine getirildikten sonra davaya devam edilmesi, verilen süre içinde bu eksiklikler tamamlanmaz ise davanın açıklanan usul yönünden reddedilmesi gerektiği, mahkemece, açıklanan usul gözetilmeksizin, doğrudan esasa girilerek, yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı belirtilerek diğer temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, davalının davacı kooperatifin yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde, kooperatifin 5.361,00 TL elektrik tüketim borcunu ödemek üzere imzasının aidiyeti Adli Tıp Kurumu raporu ile anlaşılan belge ile kendisine teslim edilen parayı TEDAŞ’a ödemediği, elektrik borçlarının süresinde ödenmemesi nedeni ile bu borcun davacı kooperatif tarafından 7.006,00 TL işlemiş faiz ve 1.261,08 TL KDV ile birlikte toplam 13.628,08 TL olarak ödenmek zorunda kalındığı, davalının kendisine teslim edilen parayı, elektrik borcuna ödememesi nedeni ile davacı kooperatifin ödemek zorunda kaldığı toplam 13.628,08 TL ‘yi davalıdan talep edebileceği gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalının itirazının iptali ile takibin devamına, asıl alacağın % 40’ı oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, kooperatif eski yöneticisinin, kendisine tevdi edilen parayı TEDAŞ’a yatırmaması nedeniyle kooperatifi zarara uğrattığı iddiasına dayalı olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir. Karar tarihinden önce yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde de benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, diğer anlatımla beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususları doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmektedir. Öte yandan, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (YHGK’nın 10.01.1975 gün ve 1971/ T-406 E., 1975/1 K. ; 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K. sayılı ilamları). Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır (HGK’nın 16.09.1981 gün ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd; Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844; YHGK’nın 28.03.2012 gün ve 19-24 E., 243 K. sayılı ilamı). Böylece, kural olarak hukuk hakimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nın 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir. (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd.)
Dosya kapsamından davalı M.. Y.. aleyhine Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/296 Esas sayılı dava dosyasıyla açılan kamu davasında, davalının zimmet suçundan mahkumiyetine karar verilmiş olduğu, kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece, öncelikle Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/296 Esas sayısıyla davalı hakkında açılan kamu davasına konu eylem ve işlemler ile işbu davaya konu eylem ve işlemlerin kısmen veya tamamen aynı olup olmadığı araştırılarak, her iki davanın konusu eylem ve işlemlerin kısmen veya tamamen aynı olduğunun tespiti halinde ilgili ceza mahkemesi kararının işbu davanın sonucunu etkileme olasılığı bulunduğundan kesinleşmesinin beklenmesi, karar kesinleşmiş ise ceza dosyası ve kesinleşmiş ilamı getirtilerek, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi (TBK’nın 74. maddesi) kapsamında incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekirken, bu yöne ilişkin olarak herhangi bir araştırma yapılmaması doğru olmamıştır.
Öte yandan, gerekçeli karar başlığında, 14.11.2006 olan dava tarihinin, 04.10.2012 olarak yazılmış olması da hatalı olmuştur.
2-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.