Yargıtay Kararı 23. Hukuk Dairesi 2011/4069 E. 2012/44 K. 16.01.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/4069
KARAR NO : 2012/44
KARAR TARİHİ : 16.01.2012

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili kooperatifin ortağı olan davalının aidat borçlarını ödememesi nedeniyle 3.385,00 TL asıl alacak, 7.723,96 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 11.108,96 TL’nın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalının aidat borcunun 3.385,00 TL olduğu, davacının faiz isteyebilmesi için faiz oranını davalının kabul etmesi gerektiği, takip talebi ile istenen aylık % 20 gecikme faizini davalının kabul etmediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, itirazın asıl alacak üzerinden iptaline, davacının faiz isteminin reddine, asıl alacak üzerinden icra inkar tazminatına karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Tarafların tüm delilleri toplanıp, incelendikten ve HUMK’nun 376. maddesine göre, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada yasanın 381/son fıkrası hükmüne dayanılarak, zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. Öte yandan, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 298/2. maddesi “gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz” hükmünü içermektedir.
İşte bu gibi hallerde, HUMK’nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HUMK’nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Somut olayda, 21.07.2010 tarihli kısa kararla davanın kabulü ile faize ilişkin istemin reddine karar verilmişken, gerekçeli kararda davanın kabulü ile takibin devamına, davacının faiz isteminin reddine karar verilmiş, ancak kısa kararda bulunmayan bir ilave ile davalı aleyhine icra inkar tazminatına da karar verilmek suretiyle, kısa ve gerekçeli karar arasında farklılık ve çelişki ortaya çıkarılmıştır. Bu hal, HUMK’nun 388. maddesine aykırı olduğu gibi, 6100 sayılı HMK’nun 298/2. maddesine de aykırıdır. Bu durumda, 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararı çerçevesinde, bu kısa kararla bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
2- Bozma nedenine göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 no’lu bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, 2 no’lu bentte açıklanan nedenle, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harçların istek halinde iadesine, 16.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.