Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2020/1136 E. 2020/3719 K. 27.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/1136
KARAR NO : 2020/3719
KARAR TARİHİ : 27.02.2020

BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ : Ankara 7. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

İLK DERECE
MAHKEMESİ : Ankara 7. İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkili sendika ile Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS) arasında işe girişte hatalı ücret derecesinden intibakı yapılan üyelerinin intibaklarının düzeltilmesi amacıyla 21.02.2012 tarihinde protokol imzalandığını, protokol kapsamında kurulan İntibak Komisyonunun 2794 dosya üzerinde inceleme yaptığını ve 789 işçinin hatalı ücret derecesinden işe başlatıldığına somut olarak karar verdiğini, tereddüt duyulan kişilerin başvurularını ise doğrudan reddettiğini ve 789 işçinin ücret derecelerinin komisyon kararına göre düzeltildiğini ve ücretlerinin 14/02/2013 tarihi itibariyle düzeltilen ücret dereceleri üzerinden ödendiğini, müvekkilinin ücret derecesine, söz konusu protokol kapsamında, işverenlik tarafından 14.02.2013 tarihinde 4 derece eklendiğini, ücret dereceleri düzeltilen sendika üyelerince, protokolün amacına uygun olarak …’ndan fark alacaklarının 5 yıl geriye dönük ödenmesi konusunda dava açılmasına gerek kalmadan sulh ile ödenmesinin talep edildiğini, davalı Bakanlık tarafından yayınlanan 13.11.2014 ve 15.01.2015 tarihli “intibaktan kaynaklı işçi alacakları konulu” yazıları ile; 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde intibakların düzeltildiğini, işçilerin 14.12.2013 tarihinden itibaren geriye doğru 5 yıllık fark alacakları olduğunu ve dava açmayan üyelerle, sulh sözleşmesi yapılıp geriye dönük alacakların yasal faiziyle birlikte hesaplanarak gecikmeye meydan verilmeden ödenmesi” yönünde talimat verildiğini, bunun üzerine bu süreç içerisinde işyerlerinin tamamında ödeme bordroları hazırlanarak ödeme yapılmasına başlandığını ve bazı işyerlerince ödemeler yapılmışken, müvekkili sendikanın bilgisi dışında İzmir Şubelerine bağlı işyerinde çalışan ve intibakları yapılan üyeleri tarafından açılan davalar gerekçe gösterilerek … tarafından yayınlanan 12.03.2015 tarihli “İntibaktan Kaynaklanan İşçi Alacakları” konulu genelge ile intibaklara ilişkin sulh ile ödeme kapsamında yapılacak geriye dönük ödemeler ve buna bağlı olarak yapılan işlemlerin, açılmış olan davalar sonuçlanana kadar durdurulması yönünde talimat verildiğini, aynı zamanda müvekkili sendikanın yine bilgisi dışında başka bir üyeleri tarafından Ankara 4. İş Mahkemesinde açılan davada, mahkeme 05/09/2014 tarihinde verdiği 2013/2384 Esas ve 2014/792 Sayılı kararı ile “toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre başvuruyu takip eden aybaşından intibakı yapıldığından artık davacının geriye dönük talepte bulunamayacağını” belirterek davanın reddine karar verildiğini, davacı tarafından bu karara itiraz edildiğini ve konunun Yargıtay’a taşındığını, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi konu hakkında, vermiş olduğu 2014/31389 Esas ve 2016/3601 Karar sayılı ilamı temyiz olunan kararı bozduğunu, müvekkili sendika tarafından intibaklara bağlı geriye dönük alacaklar konusunda … tarafından daha önceden durdurulan sulh ile ödemelerin yukarıda belirtilen Yargıtay İlamı uyarınca tekrar başlatılarak, açılacak davalarla Hazinenin zarara girmesine neden olunmadan ödenmesinin uygun olacağı hakkında Milli Savunma Bakanlığına yazı yazıldığını, Ancak Milli Savunma Bakanlığının “… her ne kadar bildirilen 4’üncü İş Mahkemesinin kararı Yargıtay tarafından bozulmuşsa da bu konuda kesinleşen bir kararın da henüz mevcut olmaması nedeniyle bu aşamada ilgi ile bildirilen esaslar doğrultusunda işlem tesis edilmeye devam edilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir …” şeklinde cevap verildiğini, müvekkili sendikanın daha sonra yine davalı Bakanlığa başvurarak durdurulan sulh ile ödemelerin tekrar başlatılması talep edilmiş ise de davalı Bakanlık tarafından müvekkili sendikaya herhangi bir cevap verilmediğini, davalı Bakanlık tarafından, salt aleyhe dava açıldığı gerekçesiyle taraflar arasında imzalanan sulh sözleşmesine aykırı davranılarak ödeme işleminin hukuka aykırı bir şekilde durdurulduğunu, mahkeme kararıyla dava açan işçiler ödemelerini almaya hak kazanmışken, idareye ve idarenin fiil ve sözlerine istinaden üyelerine öncülük eden sendikasına güvenip dava açmayan üyelerinin ödemelerinin yapılmadığını, konuya ilişkin olarak taraflarınca 02/05/2018 tarihinde Kamu Denetçiliği Kurumuna müracaat edildiğini, dava açmadan önce son barışçıl çözüm yolunun da denendiğini, başvuruları üzerine Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından hukuki, bilimsel ve akademik görüş alınmasının istendiğini, bunun üzerine taraflarınca alanlarında uzman farklı hocalardan ve farklı illerden mütalaa istendiğini, bu mütalaalarda İdarenin sulhe güvenerek dava açmayan işçilerin mağdur olmasını doğuracak davranışının hukuki güvenliğine ve İdarenin uyandırdığı güvene aykırı olacağı, hatta bu konuyu resmi hale getirdikten sonra zamanaşımını ileri sürerek bundan vazgeçmesinin dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağı, bu çerçevede yapılan sulhle zamanaşımı süresinin on yıl olarak kabulü gerekeceği yönün egörüşleri bildirildiğini, taraflar arasında yapılan sulh görüşmeleri neticesinde, … tarafından yayınlanan 13.11.2014 tarihli genelge ile sulh anlaşması gereğince intibakı yapılan üyelerin fark alacaklarının dava açılmaksızın, 14.02.2013 tarihinden 5 yıl geriye yönelik olarak ödenmesi kararı verildiğini, bu nedenle zamanaşımının … tarafından yayınlanan 13.11.2014 tarihli genelge ile kesildiğinden, 13.11.2014 tarihinden sonra yeniden işlemeye başladığı ve henüz dolmadığını ileri sürerek, fark ücret, fark akdi ikramiye ve fark ilave tediye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; davacının sulh anlaşmasından söz ettiğini fakat geçmişe dönük ödeme ile ilgili sulh anlaşması yapılmadığını, talep hakkının sadece dilekçe ile değil dava ile de olduğunu, sendika tarafından işçi alacakları ile ilgili davalar açıldığını fakat 5 yıllık süre içerisinde dava açılmayarak alacağın zamanaşımına uğratıldığının aşikâr olduğunu, 21.02.2012 tarihinde sendika ile ücret derecelerinin tespiti ile ilgili protokol imzalandığını fakat sulh sözleşmesi imzalanmadığını, daha sonra ücret derecelerinin hatalı olanlarının yeni ücret derecesinden intibakları yapılarak ödemeleri yeni ücret derecesine göre yapıldığını, komisyon kararlarının işyerine ulaşmasını takip eden ayın başından itibaren komisyon tarafından belirlenen ücret derecesine intibakının yapılacağının protokolün “Geçici Madde 3” başlıklı maddesinde belirtildiğini, yani protokolün bu maddesinin komisyon kararının geldiği tarihten itibaren geçerli olduğunu, komisyon kararı 18.01.2013 tarihinde gönderildiğinden intibak işlemlerinin bu tarih itibariyle geçerli olması nedeniyle belirtilen tarihten önce iş akdi sona eren işçilere uygulanmadığını, davacı vekili üye işçilerinin devlete karşı dava açmak istemediklerini belirterek bir kez de barışçıl çözüm yolu olarak Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurduğunu beyan etse de asıl amacı Kamu Denetçiliği Başvurusu sonucu yeni bir durum ortaya çıkararak dava açma hakkının olduğunu belgelendirmek olduğunu, Borçlar Kanunu’nun 154. ve 156. maddelerinin alacağın belli olmadığı yani yazılı belgeye bağlanmadığı durumlarda geçerli olduğunu, 21.02.2012 tarihinde protokol imzalandığını ve 08.02.2013 tarihinde yeni ücret derecesinin tespit edildiğini, ücret derecesi geçmişe dönük olarak attırılınca tespit tarihi itibariyle geçmişe dönük alacaklarını talep edebildiğini, yani bu durumu sürekli işçi işlemleri ve işçilerinin haklarını korumak adına hareket eden sendikanın bilmemesinin mümkün olmadığını, davacı vekili tarafından uzman görüşleri doğrultusunda, Milli Savunma Bakanlığının 13.11.2014 tarihli yazının genelge niteliğinde olması sebebi ile 13.11.2014 tarihinde zamanaşımının durduğu ayrıca Kamu Denetçiliği Kurumunun görüşleri doğrultusunda da, Kamu Denetçiliği Kurumuna başvuru tarihi olan 03.05.2018 tarihinden itibaren 6 ay süre ile zamanaşımının durduğu iddiasında bulunduğunu ancak konuya ilişkin uzman görüşleri ve Kamu Denetçiliği Kurumu görüşünün, … ile bağlı teşkilatları arasında yapılan yazışmalardan yola çıkılarak, Türk Borçlar Kanununun 154. maddesinde belirtilen, zamanaşımını kesen hallerin dışında gerekçelerle kurgulandığını, ayrıca yasal bir bağlayıcılığı bulunmadığını ve tavsiye niteliğinde olduğunu, … teşkilatı içerisinde yapılan yazışmalar yalnızca kurum içerisinde gerçekleştirildiğinden, zamanaşımının kesilmesi ya da durmasının söz konusu olmadığını, Türk Borçlar Kanununun 149. maddesinin; “Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hallerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar.” hükmünü içerdiğini, anılan protokolün, işçilerin bağlı bulunduğu Türk Harb-İş Sendikası ve … arasında imzalanması nedeniyle ayrıca bir bildirim sürecine ihtiyaç duyulmadan talep edilebilir haklar ihtiva eden bir protokol olduğunun şüpheden uzak olduğunu, bu nedenle protokole bağlı hakların 21.02.2017 tarihine kadar talep edilmemesi nedeniyle halihazırda zamanaşımı gerçekleştiğini, davacı vekilince iddia olunduğu gibi … teşkilatı içerisindeki yazışmaların zamanaşımının durması veya kesilmesine neden olacak nitelikte gerekçeler olmadığını, zamanaşımının dolduğu ve davacı işçinin herhangi bir alacak talebinde bulunma imkanının kalmadığını, ayrıca davacı vekili tarafından Türk Borçlar Kanununun “Zamanaşımının Kesilmesi” başlıklı 154. maddesinde “Borçlu borcunu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse” kısmının alıntılanarak … ve bağlı kurumlan arasında yapılan yazışmaların, ücret derecesi fark alacağı ödenmesi yönünde ikrar niteliğinde olduğu ve Bakanlığımız tarafından borcun kabul edildiği iddiasında bulunulduğunu, ancak … ve bağlı kurumlan arasında yapılan yazışmalarda, söz konusu borcun kabullenildiği yada borcun ödenmesi amacıyla anılan işçiye yönelik bir tebliğ yapıldığını ispatlar nitelikte bir ibare bulunmadığını, işçilerin geçmişe dönük alacaklarının 08.02.2013 tarihinde tespit edildiğini ve 08.02.2018 tarihinde de zamanaşımına uğradığını, davacı vekili davalı idarenin ümit vermesi nedeniyle dava açılmadığını bu nedenle bu durumda dava zamanaşımının 10 yıl olması gerektiğini beyan etmişse de 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesi gereğince işçilik alacaklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, bu nedenle güvene dayanarak zamanaşımı 5 yıl olan bir durumda dava açılmamasında davalı idarenin kusuru olmadığını, sendika tarafından zamanında dava açılmaması nedeniyle zamanaşımına uğramış bir alacağın talep edilmesinin dürüstlük ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, davacı vekilinin dava açmayan üyelerinin mağdur olduğundan söz ettiğini fakat bu mağduriyetin idarenin ödeme yapmaması nedeniyle değil sendikanın 5 yıllık sürede dava açmamasından kaynaklı bir durum olduğunu, davacının örnek olarak belirttiği davaların işçi üyelerinin zamanaşımı süresinde açtığı davalar olduğundan kazanılmış olabileceğini ancak eldeki davadaki taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacı tarafın ödenmesini talep ettiği alacakların 4857 sayılı Kanun’un 32. maddesinin son fıkrasında belirtildiği üzere, ücret alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıl olduğunu, işçilik alacaklarından bağımsız sözleşmeye dayalı bir alacak olarak görüldüğünde dahi borçlar kanununda belirtilen 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
İlk Derece Mahkemesince, …’nın kendi birimleri arasındaki iç yazışması olan 13.11.2014 tarihli yazısında; işçilik alacaklarının ödenmesi maksadıyla sulh anlaşması yapılmasının mümkün olduğu hususunda Hukuk Müşavirliği ve Davalar Daire Başkanlığı’nın görüşünden ve intibaktan kaynaklanan alacakların 659 sayılı KHK çerçevesinde yapılacak sulh anlaşmaları ile ödenmesi konusunda Bakan onayından bahsedildiği, bu hususun Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi anlamında borcun ikrarı olmadığı, bir borcun ikrarından söz edebilmek için borcun neye ilişkin ve ne kadar olduğunun belirtilmesi ve bunun karşı tarafa açıkça “ikrar” şeklinde belirtilmesi gerektiği, kaldı ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 188/3.maddesinin “Sulh görüşmeleri sırasında yapılan ikrar tarafları bağlamaz” hükmünü içerdiği, bu durumda davaya konu işçilik alacaklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve bu sürenin dolduğui davalı vekilince de cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunulduğu gerekçeisyle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, Borçlar Kanunu’nda düzenlenen zamanaşımını kesen nedenlerden herhangi birinin somut olayda bulunmadığı ve davalı Bakanlığın 13.11.2014 tarihli yazısının da zamanaşımını kesen borç ikrarı niteliğinde olmadığı, dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin geçtiği, bu itibarla İlk Derece Mahkemesinin zamanaşımı nedeniyle davanın reddine yönelik kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasında dava konusu alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi gereğince kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.
4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde ise işçi ücretinin 5 yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir.
Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşveren Sendikası ile Türk Harb-İş Sendikası arasında imzalanan 21.02.2012 tarihli protokolde 23. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin bir kısım maddelerinde değişiklik yapılması kararlaştırılmıştır. Bu bağlamda, işe girişte hatalı ücret derecesinden intibakı yapılan üye işçilerin intibaklarının düzeltilmesi öngörülmüştür. …’nın 13.11.2014 tarihli yazısında; 21.02.2012 tarihli protokol gereğince intibak işlemi ve ücret derecelerinin düzeltilmesine ilişkin işlemlerin 15.01.2013 tarihi itibari ile sağlandığı, intibaktan kaynaklanan alacakların yargı yoluna başvurmayanlar için 18.01.2013 tarihinden geriye doğru 5 yıllık süreye ilişkin kısmının ödenmesi maksadıyla sulh anlaşması yapılmasının mümkün olduğu bildirilmiştir. …’nın 13.11.2014 tarihli yazı içeriği ve 21.02.2012 tarihli protokol birlikte değerlendirildiğinde, 21.02.2012 tarihli protokolün taraflar arasında düzenlenen bir sulh sözleşmesi olduğunun kabulü gerekir. Somut olayda; davacının talebi toplu iş sözleşmesinden kaynaklı işçilik alacaklarının ödenmesi değil, 21.02.2012 tarihli protokol ile sağlanan ücret intibakından kaynaklanan ve ödenmesi taahhüt edilen fark alacakların ödenmesidir. Başka bir deyişle, dava 21.02.2012 tarihli protokolle sağlanan ücret intibakı gereğince ödenmesi gereken fark alacaklara dayanmaktadır. Alacağın dayanağı 21.02.2012 tarihli sözleşme olduğuna göre, somut olay bakımından işçilik alacaklarına uygulanması gereken 5 yıllık zamanaşımı süresinin değil, 6098 Sayılı Kanun’un 146. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu durumda dava tarihi itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından işin esasına girilerek dava konusu alacaklar yönünden bir değerlendirme yapılmalıdır. Davalı Bakanlığın 13.11.2014 tarihli yazısının zamanaşımını kesen borç ikrarı niteliğinde olmadığı ve işçilik alacakları için öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ve bu karara karşı istinaf başvurusunu esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin ise kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 27.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.