Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2019/2947 E. 2019/10846 K. 16.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/2947
KARAR NO : 2019/10846
KARAR TARİHİ : 16.05.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
BİRLEŞEN DAVA (… 14. İŞ MAHKEMESİ 2014/632 ESAS )
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT

Yukarıda belirtilen taraflar arasında yapılan yargılama sonucunda … 21. İş Mahkemesince verilen 17/03/2016 tarih ve 2015/187 esas, 2016/120 karar sayılı kararın taraflar avukatlarınca temyizi üzerine Dairemizin 07/02/2019 gün ve 2016/25446 esas, 2019/2830 karar sayılı ilâmı ile hükmün bozulmasına karar verilmiş, davalı … vekili kararın maddi hataya dayandığı gerekçesiyle ortadan kaldırılması isteminde bulunmuştur.
Maddi hatanın giderilmesi istemini içeren dilekçe ve ekleri ile dosya incelendi.
Belirtmek gerekir ki, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957/13 esas, 1959/5 karar, ve 09.05.1960 gün ve 1960/21 esas, 1960/9 sayılı kararlarında açıklandığı üzere Yargıtay’ca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usûli kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtay’ın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür.
Dosya içeriğine göre, her ne kadar Dairemiz bozma ilâmında “Yargıtay İçtihatları Birleştirilmesi Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2014 tarih ve 2013/1 esas, 2014/1 karar sayılı içtihadı birleştirme kararıyla, ihtiyati tedbir talebinin kabulü veya reddine ilişkin mahkemece verilen kararlara karşı temyiz yolunun kapalı olduğu karara bağlandığından, bu yöne ilişkin temyiz istemlerinin reddine” karar verilmiş ise de, söz konusu içtihadı birleştirme kararı ile sadece ara karar niteliğinde mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararlarının müstakilen temyiz edilemeyeceğinin karara bağlandığı, bununla birlikte ihtiyati tedbir kararlarının esas hükümle birlikte temyizinin kabil olduğu ve ihtiyati tedbir kararının esas yönünden de denetlenmesi gerektiği anlaşıldığından, Dairemizin 07/02/2019 tarihli bozma kararında bu hususta maddi hata bulunduğu anlaşılmıştır.
Diğer taraftan, dosya kapsamı ve maddi hata dilekçesi bir bütün halinde incelenmiş olup, Dairemizin 07/02/2019 tarihli bozma kararında başkaca bir maddi hata bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan bu hususlar doğrultusunda sadece ihtiyati tedbir kararına karşı başvurulan temyiz itirazları ile sınırlı olarak bozma kararının düzeltilmesi gerektiği anlaşıldığından maddi hata isteminin KABULÜNE karar verildi, diğer yönlere dair maddi hata isteminin reddine karar verildi, maddi hata bulunması sebebiyle Dairemizin 07/02/2019 tarih ve 2016/25446 esas, 2019/2830 karar sayılı bozma ilâmının ortadan kaldırılmasına karar verildi.

Gereği konuşulup düşünüldü:

Somut uyuşmazlıkta mahkeme kararı davalı … vekili tarafından adli yardım talepli olarak süresinde temyiz edilmiş ise de, önce mahkemece adli yardım talebi reddedilmiş, sonrasında eksik harcın ikmali için tebliğ edilen muhtıranın gereği yerine getirilmediği için 19/07/2016 tarihli ek karar ile davalı …’ın temyiz istemi reddedilmiştir. Davalı … vekili ek kararı da kanuni süresinde temyiz etmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 336’ncı maddesinin 3’üncü fıkrasına göre “Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır.”
Açık kanuni düzenleme gereğince, mahkeme kararını kanuni süresinde temyiz eden davalı … vekilinin adli yardım talebi Yargıtay tarafından değerlendirilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesi tarafından bu hususun değerlendirilmesi olanaklı değildir. Bu itibarla, davalı … vekilinin temyiz isteminin reddine ilişkin 19/07/2016 tarihli EK KARARIN BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi.
Dosya kapsamına göre, mahkemece davalı …’ın bütün malvarlığı hakkında ihtiyati tedbir kararı verildiğinden, anılan davalı yargılama harç ve giderlerini karşılayabilecek durumda değildir. Buna göre Dairemizce davalı … vekilinin adli yardım talebinin KABULÜNE karar verildi.
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde temyizen incelenmesi davacı …Sendikası vekili ile davalı … vekili ve … vekilince istenilmesi ve davalı … avukatınca duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18/12/2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı …Sendikası adına vekili Avukat …, …, Mehmet Ali Kayabaş, davalı … adına vekili …, …, davalı … adına vekili … , davalı … adına vekili … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, dosyanın eki niteliğindeki klasörler mahallinden getirtilip incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A)DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili, müvekkili sendikanın muhasebe kayıtları ve banka hesapları üzerinde usulsüzlük yapılmış olabileceği hususunda sendikanın genel başkanı Mahmut Arslan’a ihbarda bulunulduğunu; genel başkan tarafından, 1. hukuk müşaviri Av. …’ün 25.03.2013 tarihli yazıyla, sendikanın hesapları, kasa kayıtları ve harcama belgelerini tetkik etmek, ilgili kişi ve kuruluşlardan bilgi ve belge istemek, ilgililerin bilgisine başvurmak, çalışma sırasında personel görevlendirmek, çalışanların bilgisine başvurmak, incelemek ve araştırma yapmak, rapor hazırlamak ve sunmak üzere görevlendirildiğini; müvekkili sendikanın 1. hukuk müşaviri tarafından, banka hesapları, kasa kayıtları ve harcama belgeleri incelenmek suretiyle hazırlanan raporun 30.04.2013 tarihinde genel başkana sunulduğunu, genel başkan tarafından, raporun, ilk yönetim kurulu toplantısında görüşülmek üzere havale edildiğini; 1. hukuk müşaviri tarafından hazırlanan 30.04.2013 tarihli raporda; “…Sendikasının banka hesapları, kasa kayıtları, harcama belgeleri ve tediye fişleri üzerinde yapılan incelemede, …Sendikası genel mali sekreterliğine bağlı muhasebe bürosunda görev yapmış olan mali müşavir … ile muhasebe görevlisi … tarafından, muhasebe kayıtları üzerinde, klasik muhasebe tekniği olarak adlandırılan yöntemlerle oynamalar yapıldığı, …Sendikasının banka hesaplarından yapılan havale işlemlerinde de ilk bakışta fark edilemeyecek şekilde yöntemler kullanıldığı, incelemenin genişletilmesi halinde, yapılan usulsüzlüklerin gerçek boyutunun tespit edilebileceği..” açıklanmış ve genel yönetim kuruluna, yapılması gereken işlemler ile ilgili önerilerde bulunulduğunu; müvekkili sendika genel yönetim kurulunun 03.05.2013 tarihli toplantısında, 1. hukuk müşaviri tarafından hazırlanan raporda önerilen hususlar değerlendirilmek suretiyle, 11/75 sayılı yönetim kurulu kararı ile; diğer tedbirler yanında, …Sendikasının banka hesapları, muhasebe ve kasa kayıtları üzerinde inceleme yaptırılması, öncelikle son 5 yıla ait kayıtlar yönünden inceleme yapılmak üzere bir bağımsız mali müşavirlik firması ile sözleşme yapılmasına karar verildiğini; müvekkili sendikanın 01.01.2008-31.03.2013 dönemine ait kasa ve banka hesaplarına ait işlemler üzerinde, genel kabul görmüş muhasebe ilke ve standartlarına uygun olarak, kontrol ve gerekli görülecek diğer denetleme yöntem ve tekniklerini içerecek şekilde denetleme yapmak üzere Eksen Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş. ile müvekkili sendika arasında 03.05.2013 tarihinde denetim sözleşmesi imzalandığını; Eksen Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş. tarafından hazırlanan ön raporun 20.05.2013 tarihinde müvekkili sendikaya sunulduğunu, YMM firmasınca hazırlanan raporda; (A. Kasa hesabına ilişkin tespitler) kısmında …Sendikasının muhasebe kayıtlarında muhtelif tahrifatların yapıldığı, bazı işlemlerin muhasebe sistemine hiç aktarılmadığı ve yapılan ödemelere ilişkin bir kısım belgelerin eksik olduğu ya da hiç bulunmadığı, sendika kasasından bazı maaş ve avans ödemelerinin gerçekleştirildiği, ancak bazı makbuzlarda tahsil eden veya teslim eden kişilere ait imzaların bulunmadığının tespit edildiği, bu kapsamda; belgesiz gider kayıtlarının bulunduğu, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge (SMİYB) kullanıldığı, mükerrer gider kaydı yapıldığı, şahsi harcamaların gider kayıtlarına sokulduğu; bu şekilde incelenen dönemlere ilişkin örnekleme olarak seçilen ve incelemesi tamamlanan dönemlere ilişkin kasa farkları toplamının 1.092.520,25 TL olarak tespit edildiğinin açıklandığını, (B. Banka hesabına ilişkin tespitler) sendikanın banka hesapları üzerinde yapılan incelemeler neticesinde, “Şahsi hesaplara yapılan para transferleri” kısmında muhasebe yetkililerinin şahsi hesaplarına muhtelif tarih ve miktarlarda paraların aktarıldığı, muhasebe yetkililerine fazladan maaş ve prim ödemelerinin yapıldığı, bu tutarların muhasebe kayıtlarına hiç intikal ettirilmediği veya muhasebe hileleri ile gizlenmeye çalışıldığı, “Bankadan şahsen çekilen tutarlar” kısmında banka hesaplarından çekilen bazı tutarların muhasebe hesaplarına hiç aktarılmadığı ve çekilen tutarların havale veya EFT yapılmış gibi muhasebe hesaplarına aktarıldığı, belgesiz gider kaydı yapıldığı, nakit girişlerinin kayıtlara alınmadığı, incelenen dönemlere ait banka hesaplarından yersiz gider yazılan farklar toplamının 248.292,46 TL olduğu, sendikanın muhasebe kayıtları üzerinde yapılan incelemelerde, muhasebe sorumlularının banka işlemleri ve muhasebe kayıtlarında yaptıkları işlemlerle zimmetlerine para geçirdiklerinin tespit edildiği, söz konusu şahısların yönetiminde olan muhasebe sisteminde yapılan usulsüzlükleri gizlemek amacıyla, birçok muhasebe hilesine başvurdukları, incelenen dönemlere ilişkin kasa farkları toplamının 1.092.520,25 TL olduğu, banka hesaplarından yersiz gider yazılan farklar toplamının 248.292,46 TL olduğu, banka ekstrelerine göre yersiz aktarılan tutarlar toplamının Nuri Yalçınkaya Vakıfbank (bankomat) 389.000,00 TL, … Vakıfbank (bankomat) 940.000,00 TL olmak üzere, toplam 1.329.000,00 TL olduğunun açıklandığını, sonuç itibariyle inceleme konusu dönemlerle ilgili olarak, kasa kayıtlarında ve banka hesaplarından yapılan usulsüzlüklerin, söz konusu usulsüzlüklere ilişkin tutarların belirlenebilmesi için, bütün dönemlerin detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiği, bu sebeple 2008-2013/03 döneminin tamamının incelenmekte olduğu, nihai rapor tamamlandığında sendikaya sunulacağının açıklandığını, davalı mali müşavir …’nın müvekkili sendikanın genel mali sekreterliğine bağlı muhasebe bürosunda 02.01.1995 – 31.01.2012 tarihleri arasında iş sözleşmesi ile muhasebe sorumlu olarak çalıştığını, davalı …’nın 31.01.2012 tarihinde emeklilik nedeniyle iş sözleşmesini feshetmek suretiyle işyerinden ayrıldığını, davalı …’ın müvekkili sendika yanında 01.08.1990 tarihinde çalışmaya başladığını, dava konusu 01.01.2003-31.03.2013 tarihleri arası dönem içerisinde genel mali sekreterliğe bağlı muhasebe bürosunda, muhasebe sorumlusu olarak görev yaptığını, davalı …’in dava konusu 01.01.2003-31.03.2013 tarihleri arası dönem içerisinde, müvekkili sendikanın genel mali sekreteri olarak görev yaptığını, davalı …’in genel mali sekreterlik görevinden 08.05.2013 tarihinde istifa etmek suretiyle ayrıldığını, davalılardan mali müşavir …’ya, müvekkili sendika adına bankacılık işlemlerini yapmak üzere, 27.02.1997 tarihli, 12.09.1997 tarihli ve 27.01.2000, 31.12.2002 tarihli, 03.01.2005 tarihli, 28.12.2005, 08.01.2007 tarihli, 27.12.2007 tarihli yazılarla yetki verildiğini; …’nın emeklilik nedeniyle işyerinden ayrıldığından, 16.02.2012 tarihli yazıyla, … Vakıflar Bankası Maltepe Şube Müdürlüğüne bilgi verildiğini, davalılardan …’e, müvekkili sendikanın … Vakıflar Bankası Maltepe Şube Müdürlüğünde bulunan hesabın internet kullanım yetkisinin, genel yönetim kurulunun 31.12.2010 tarihli kararı ile 31.12.2011 tarihine kadar geçerli olmak üzere verildiğini ve yetkinin 31.12.2013 tarihine kadar uzatıldığını; genel mali sekreterlik görevini yürüten ve muhasebe bürosunun faaliyetlerinden doğrudan sorumlu olan …’in internet işlemlerini yürütememesi ve cep telefonu ile şifreli işlemleri yapamaması nedeniyle müvekkili sendikanın internet hesabı üzerinden bankacılık işlemleri ile diğer bankacılık işlemlerinin muhasebe bürosu sorumluları … ile … tarafından yapıldığını; davalılardan …’nın 02.01.1995-31.01.2012 tarihleri arası dönem içerisinde muhasebe sorumlusu olarak görev yaptığını, davalı …’ın 01.01.2003-31.03.2013 tarihleri arası dönem içerisinde muhasebe görevlisi ve muhasebe sorumlusu olarak görev yaptığını, davalı …’nın ve …’ın, müvekkil sendikanın banka hesaplarından, kendi hesaplarına maaş, ikramiye, ödül, avans, fatura karşılığı, noter harcama belgesi karşılığı vb. gibi isimler adı altında virman ve havale işlemleri yapmak suretiyle müvekkili sendikanın muhasebe işlemleri üzerinde ve kasa kayıtlarında muhasebe yöntemlerini kullanmak ve usulsüz işlemler yapmak suretiyle, müvekkili sendikanın mülkiyetinde bulunan paraları zimmetine geçirdiklerini, zimmetlerine geçirmiş oldukları net miktarın, incelemenin henüz devam ediyor olması nedeniyle tespit edilemediğini, bu nedenle 4857 sayılı iş Kanunu hükümleri gereğince iş sözleşmesinden doğan sorumlulukları yanında Borçlar Kanunu hükümleri gereğince haksız fiil sorumluluklarının bulunduğunu; davalılardan …’in, müvekkili sendikanın genel mali sekreteri olarak görev yaptığını, görev yapmış olduğu dönem içerisinde, Ana Tüzüğün 23. maddesi hükmü gereğince, muhasebe bürosunun yönetiminden ve denetiminden birinci derecede sorumlu olduğunu; muhasebe sorumlusu ve muhasebe personeli olarak görev yapmış olan … ile … tarafından, müvekkili sendikanın banka hesaplarından, şahsi hesaplarına usulsüz havaleler yapılmak suretiyle, yine muhasebe kayıtları ve kasa kayıtları üzerinde, muhasebe yöntemleri kullanılmak suretiyle, usulsüz işlemler yapılarak, müvekkil sendikanın mülkiyetinde bulunan paraların bu şahıslar tarafından zimmete geçirildiğini; bu şahısların yapmış olduğu iş ve işlemlerden …’in Ana Tüzüğün 23. maddesinde yer alan düzenleme gereğince, birinci derecede sorumlu olduğunu, genel mali sekreterlik görevini Türk Borçlar Kanunu hükümleri gereğince, vekalet sözleşmesi hükümlerine göre yerine getirdiğinden, müvekkili sendikanın uğramış olduğu zararlar nedeniyle sorumluluğu bulunduğunu; Eksen YMM A.Ş. tarafından yapılan ön inceleme sonucunda hazırlanan 16.05.2013 tarihli rapor sonucunda, davalılardan muhasebe sorumlusu yeminli mali müşavir … ve muhasebe görevlisi/sorumlusu … tarafından, müvekkili sendikanın banka hesaplarından, muhasebe kayıtları ile oynanmak suretiyle kasasından çıkartılarak zimmete geçirildiği tespit olunan miktar 2.669.812,71 TL olmakla birlikte, her iki davalı tarafından müvekkil sendikanın banka hesaplarından, şahsi banka hesaplarına virman ve havale edilen miktarın 3.444.711,72 TL ve 10.896,15 EURO olup toplam miktarın TL bazında 3.470.415,73 TL olduğunu; yargılama sırasında, davalıların müvekkili sendikanın mülkiyetinde bulunan paraları zimmetlerine geçirmek suretiyle, elde ettikleri taşınmazları, araçları, menkul kıymetleri, devre mülkleri ve banka hesaplarında bulunan paraları ellerinden çıkarmaları halinde, müvekkil sendikanın zararının davalılardan tahsilinin mümkün olamayacağını, bu nedenle, davalıların mülkiyetinde bulunan mal varlıklarını, ellerinden çıkarmalarını, üçüncü kişilere devretmelerinin önlenebilmesi amacıyla, ihtiyati tedbir talebinde bulunduklarını ileri sürerek müvekkil sendikanın banka hesaplarından ve muhasebe yöntemleri kullanılarak muhasebe kayıtlarıyla oynanmak suretiyle kasa kayıtlarından, davalılardan muhasebe sorumlusu mali müşavir … ve muhasebe görevlisi/sorumlusu … tarafından usulsüz şekilde çıkarılmak suretiyle zimmete geçirildiğinden, diğer davalı genel mali sekreter … tek yetkili olduğu gibi muhasebe bürosunun ve çalışanlarının faaliyetlerinden doğrudan sorumlu olduğundan, kontrol, gözetim ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmediğinden, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere, 3.470.415,73 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 22/07/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile neticei talebini 11.825.471,35 TL olarak artırmıştır.
Davacı vekili aynı davalılara karşı 12/05/2014 tarihinde açmış olduğu ve asıl dava dosyası ile birleştirilen … 14. İş Mahkemesi’nin davası ile de aynı gerekçelerle 4.549.193,60 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

B)DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı … vekili, davacının iddiasını haksız fiile dayandırdığını, müvekkilinin 31.01.2012 tarihinde emekliye ayrıldığını ve işyeri ile herhangi bir ilgisi kalmadığını, işverenin banka hesaplarından ve ticari defter ve kayıtlardan haberinin olamayacağı düşünülemeyeceğinden 818 sayılı BK’nun haksız fiilde zamanaşımına ilişkin 60/1. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, ayrıca davacının delil olarak ibraz ettiği havale ve EFT bilgilerinde ödemelerin daha ziyade maaş, pirim ikramiye vs. işçi ücretleri olduğunun görüldüğünü, 818 sayılı BK madde 126 gereğince davacının beş yılın üzerindeki taleplerinin zamanaşımına uğradığını, ayrıca işveren sendika tüzüğüne göre üç aylık periyotlarla muhasebe ve banka kayıtları üzerinde denetim yaptırdığından ve dört yılda bir de genel kurul tarafından ibra edildiğinden bu denetim ve ibralardan sonra müvekkilinden böyle bir talepte bulunamayacağını, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının iddialarını birden fazla olaya dayandırdığını ve gerek dilekçesindeki beyanlarla gerekse dilekçesi ekindeki delillerle bu olayların sorumlularını belirlediğini iddia ettiğini, müvekkili ile ilgi ve alakası olmayan hatta müvekkilinin emekli olduğu 31.01.2012 tarihinden sonra meydana gelen olaylar nedeniyle müvekkilinden de talepte bulunulduğunun görüldüğünü, öncelikle yargılamada karışıklığa mahal vermemek için konusu ve tarafları farklı davaların ayrılmasını talep ettiklerini, her bir davalı yönünden davaların ayrılmasını talep ettiklerini, müvekkilinin davacı işverenin muhasebe biriminde İş Kanunu hükümlerine tabi olarak ve diğer davalı …’e bağlı, onun denetim ve gözetimi altında muhasebe görevlisi olarak çalıştığını, davalı …’in ise seçimle gelmiş mali sekreter olup müvekkilinin işvereni konumunda olduğunu, görev tanımı belli ve sınırlı olan müvekkilinin tüm iş ve işlemleri mali sekreter … dolayısıyla işverenin denetimi ve gözetimi altında gerçekleştirdiğini, işverenden habersiz, işverenin bilgisi olmadan kendi başına gizli saklı iş ve işlem yapmasının söz konusu olmadığını, müvekkilinin 31.01.2012 tarihinde emekli olup, işveren ve tüm çalışanlarla helalleşip işten ayrıldığını, tüm belge ve bilgileri eksiksiz olarak teslim ettiğini, denetim raporları ile genel kurulun ibrasından sonra müvekkilinden bu tür taleplerde bulunulmasının hukuken mümkün olmadığını, davacının tüm iddialarını YMM özel amaçlı raporuna dayandırdığını, tümüyle suizanna dayalı ve taraflı olarak düzenlenen raporun müvekkili dinlenmeden davacı işverenin gerçek dışı beyanlarına itibar edilerek düzenlendiğini, raporun dokuzuncu sayfasında yer alan “sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı vesika kullanımı” başlıklı anlatımın suizan ile taraflılığı ve gerçek dışılığı çok iyi gösterdiğini, nitekim anlatıma örnek olarak gösterilen (Ek 5) incelendiğinde, sahte yada muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge bulunmadığı, sendika faaliyetleri ile ilgisi bulunmayan kayıtların söz konusu olabileceğinin görüldüğünü, müvekkilinin muhasebe görevlisi olup gelen harcama belgelerini kaydetmekle görevli olduğunu, harcama belgelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının müvekkilinin sorumluluğunda olmadığını, işveren tarafından belirli periyotlarda yaptırılan denetimlerde müvekkiline bu ve benzeri kayıtlarla ilgili hiçbir itirazda bulunulmadığını, kaldı ki tekel ve giyime ilişkin kayıtların müvekkilinin emekli olup ayrıldığı tarihten sonrasına ait olduğunu, bilgisayar ortamındaki muhasebe kayıtları ile arşivlenen mahsup fişlerindeki farklılıkların cevabını işverenin vermesi gerektiğini, örnekleme yoluyla gösterilen (Ek 2) incelendiğinde tediye fişlerinde hiçbir imzanın yer almadığının görüleceğini, kasanın işveren konumundaki …’de olduğundan böyle bir eylemden istifade edebilecek kişinin kasa sorumlusu olduğunu, gerek müvekkilinin çalıştığı dönemde gerekse emekli olduktan sonra yapılan denetimlerde yer almayan böyle bir hususun yeni ortaya çıkmasının manidar olduğunu, maaş ve avans ödemelerinde tahsil eden veya teslim alanın imzalarının bulunmamasından dahi müvekkilinin sorumlu tutulmasının raporun suizanna dayalı ve taraflı olarak düzenlendiğinin başka bir göstergesi olduğunu, müvekkilinin aleyhine konuşanların ifadesini alıp dosyaya ibraz etmeye üşenmeyen davacı işverenin örnek olarak sunulan (Ek 1) ismi yazılı işçilerden beyan almaya gerek duymadığını, çalışanların elden aldıkları avansları, işveren konumundaki diğer davalı …’in ajandasına kaydedip ödeme günlerinde muhasebeye liste gönderip avansların ilgili kişilerin ikramiyelerinden düşüldüğünü, YMM özel amaçlı raporunun “kasa hesabına ilişkin tespitler” başlıklı anlatımda “…kasa işlemlerine ilişkin dokümanların ve muhasebe kayıtlarında muhtelif tahrifatlar yapıldığı, bazı işlemlerin muhasebe sistemine hiç aktarılmadığı veya yapılan ödemelere ilişkin bir kısım belgelerin eksik olduğu ya da hiç bulunmadığının tespit edildiği. Sendika kasasından da bazı maaş ve avans ödemelerinin gerçekleştirildiği, ancak bazı makbuzlarda tahsil eden veya teslim eden kişilere ait imzaların bulunmadığına” ifadesinin yer aldığını, tespitlerin doğruluğu bir yana; tespit edilen usulsüzlüklerin müvekkili tarafından yapıldığı ya da bu usulsüzlüklerde bulunduğu iddiasının somut hiçbir kanıta dayanmadığını, müvekkilinin bütün işlemleri işverenin sözlü veya yazılı talimatları ve bilgisi doğrultusunda gerçekleştirdiğini, ayrıca işverenin, müvekkilini çalıştırdığı süre içerisinde bir kez dahi uyarmamış olması, işverenin yapılan işlemlere rıza gösterdiği, işlemlerin işverenin talimatı, gözetimi ve denetimi ile yapıldığını gösterdiğini, nitekim raporda bahsi geçen işlerin tamamının çok basit bir inceleme ile rahatlıkla tespit edilecek hususlar olduğunu, çocuğunu okutmaya çalışmak dışında boşandığı eşine nafaka ödemekte olan müvekkilinin bütün taşınmazları ile banka hesaplarına tedbir konulmasının müvekkilini büyük sıkıntılara soktuğunu, tedbir kararının kaldırılmasını talep ettiklerini, YMM özel amaçlı raporunda toplam 2.669.812,71 TL’lik bir zarar tespit edilmişken davacı işveren tarafından 3.470.415,73 TL talep edildiğini, raporda ayrıntıları verilmemiş olmakla birlikte sene itibariyle bakıldığında müvekkilinin emekliye ayrıldıktan sonra yapılan işlemlerden de sorumlu tutulmaya çalışıldığını, nitekim raporun 14. sayfasında yer alan banka hesapları yersiz gider farkının 459.764,46 TL’lik kısmının müvekkili emekliye ayrıldıktan sonraki döneme ait olduğunu, kaldı ki müvekkilinin özellikle 2011 yılında yapılan kongreden sonra işyerinde adeta misafir olarak bulunduğunu, işlemleri diğer muhasebe personelinin yaptığını, davacının dava dilekçesi ekinde sunduğu ifade tutanaklarını ve ifadelerde yer alan beyanları da kabul etmediklerini, davacının hangi yetki ile ifade alabildiğini anlayamadıklarını, müvekkilinin tüm banka hesaplarının ekstresinin celbine yönelik karar nedeniyle müvekkilinin özel hayatının alenileştiğini, hesap ekstresinin celbinde davacının korunmaya değer hiçbir hakkının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere davaya konu edilen iddiaların hemen tamamının 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlükte olduğu döneme ilişkin olduğunu, dava dilekçesinde her ne kadar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesine de yollamada bulunulmuş ise de; davaya konu iddiaların hemen tamamının 818 sayılı BK’nun yürürlükte olduğu döneme ilişkin bulunması ve her olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasa hükümlerine tabi olduğu genel hukuk kuralı gereğince; mülga BK’nun 41. maddesine dayalı taleplere ilişkin zamanaşımını düzenleyen 60/1 maddesinin olayda tatbikinin gerekeceğinin açık olduğunu, dava dilekçesinde de belirtilmiş olduğu üzere davalı …’ın davacı sendikanın muhasebe biriminde İş Kanunu hükümlerine tabi olarak ve diğer davalı mali müşavir …’ya bağlı, onun denetim ve gözetimi altında muhasebe görevlisi olarak çalıştığını, davalı …’in ise sendikanın seçimle gelmiş mali sekreteri olup her iki davalının işvereni konumunda olduğunu, görev tanımı belli ve sınırlı olan müvekkili …’ın tüm iş ve işlemleri mali müşavir ve mali sekreterin denetimi ve gözetimi altında gerçekleştirdiğini, onlardan habersiz, onların bilgisi olmadan kendi başına gizli saklı iş ve işlem yapmasının söz konusu olmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere davaya konu edilen ve müvekkili ile ilişkilendirilen bir usulsüzlük var ise amiri konumundaki mali müşavir ile işvereni konumundaki mali sekreterin bilgisi, gözetimi ve denetimi altında gerçekleştiğinin kabulü gerektiğini, bu durumda davanın öğrenme tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımına tabi olup somut olayda bu süre geçtikten sonra dava açıldığını, bu sebeple zamanaşımı def’inde bulunduklarını, 940.000,00 TL’nin davacı …Sendikasının 14438539 nolu hesabına iade edildiğini, davaya dayanak gösterilen YMM özel amaçlı raporunun 7. sayfasında “Kasa Hesabına İlişkin Tespitler” başlığı altında “…kasa işlemlerine ilişkin dokümanların ve muhasebe kayıtlarında muhtelif tahrifatlar yapıldığı, bazı işlemlerin muhasebe sistemine hiç aktarılmadığı veya yapılan ödemelere ilişkin bir kısım belgelerin eksik olduğu ya da hiç bulunmadığının tespit edildiği, sendika kasasından da bazı maaş ve avans ödemelerinin gerçekleştirildiği, ancak bazı makbuzlarda tahsil eden veya teslim eden kişilere ait imzaların bulunmadığı ve bu şekilde 1.092.520,25 TL kasa farkı tespit edildiğine” yer verildiğini, tespitin doğru olup olmadığı, bu miktarda bir açık bulunup bulunmadığı bir yana; tespit edilen usulsüzlüklerin müvekkili tarafından yapıldığı ya da bu usulsüzlüklerde onun da sorumluluğu bulunduğu iddiasının somut hiçbir kanıta dayanmadığını, müvekkilinin muhasebe görevlisi olup gelen harcama belgelerini kaydetmekle görevli olduğunu, harcama belgelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının onun sorumluluğunda bir husus olmadığı gibi, bilgisayar sistemi üzerinde varsa bir değişiklik ya da tahrifat bundan müvekkilinin sorumlu tutulmasını gerektiren somut hiçbir kanıt bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere davaya dayanak oluşturan YMM raporunda davacı sendikanın zararının 2.669.812,71 TL olarak tespit edildiğini, buna göre dahi davacının talebinin gerçek zarardan 800.603,00 TL fazla olduğunu, mahkemenin 21.05.2013 tarihli ara kararıyla müvekkilinin bütün malvarlığı üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, müvekkilinin yakın aile fertlerinin uzun yıllardan bu yana yurt dışında yaşadıklarını ve birikimlerini değerlendirmesi için müvekkile gönderdiklerini, müvekkilim ile yurt dışında yaşayan aile fertleri arasında bu anlamda yoğun iş ilişkisi/ortaklık bulunduğunu, ayrıca devlet memuru olan eşinin evlendiklerinden bu yana düğünlerinde takılan ziynet eşyalarından ailesinden kalanlara kadar tüm birikimlerini yatırım yapması için müvekkiline verdiğini, müvekkilinin gerek aile fertlerinin aktardığı ve gerek kendisinin ve eşinin birikimleriyle uzun yıllardan bu yana borsada yatırım yaptığını, borsadan ciddi paralar kazandığını, kazandıklarını yeniden yatırıma dönüştürdüğünü, … Sitelerde banka kredisi ile satın almış olduğu bir mobilya mağazası bulunduğunu, buradan kazandığı parayla ayda 46.000 TL kredi ödediğini, mahkemece davalının kredi ile satın almış olduğu bu mağaza üzerine de tedbir konulduğunu, davalının tedbir konulan malvarlığının dava konusu edilen miktarın çok üzerinde olduğunu, müvekkilinin malvarlığı üzerine konulmuş bulunan ihtiyati tedbirin tümden kaldırılmasını, bu talebin kabul edilmemesi halinde banka lehine ipotekli … Sitelerdeki mağaza üzerine konulmuş bulunan ihtiyati tedbirin kaldırılmasını talep ettiklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, dava dilekçesi ile davalılardan … ve …’ın muhasebe hileleri kullanarak sendikanın banka hesapları ve kasasından kendilerinin, yakınlarının ve anlaşmalı oldukları kişilerin hesaplarına para aktararak zimmetlerine para geçirdikleri, davacıyı zarara uğrattıkları, müvekkilinin de bu iki davalı üzerindeki denetim görevini ihmal ettiği beyan edilerek meydana gelen zararın tüm davalılardan müteselsilen tahsilinin talep edildiğini, müvekkilinin sendikanın genel kurullarında seçilmek suretiyle genel mali sekreterlik görevini yürütmekte iken 08.05.2013 tarihinde istifa ederek görevinden ayrıldığını, huzurdaki davada da sadece bu sebeple davalı konumunda olduğunu, diğer davalılardan …’nın sendikada muhasebe sorumlusu olup; sendikanın banka hesaplarından doğrudan havale, EFT yapabilen maaş, ikramiye, ödül gibi her türlü ödeme yapmaya yetkili olan birisi olduğunu, davalı …’ın da sendikada muhasebe görevlisi ve sorumlusu olarak aynı yetkilerle görev yaptığını, müvekkilinin yaklaşık 30 yıldır davacı sendikada genel mali sekreter olarak görev yaptığını, bu süre içerisinde en küçük bir usulsüzlük veya yolsuzluk yapmadığını, müvekkilinin malvarlığının da bu gerçeği açıkça ortaya koyduğunu, dava dilekçesi ile müvekkiline denetim görevini gereği gibi yapmadığı iddia edilerek kusur olarak ihmal suçlaması yöneltildiğini, ancak müvekkilinin hukuka aykırı bir fiilinden hiç bahsedilmediğini, çünkü müvekkilinin haksız fiil sorumluluğunu doğuracak hiçbir hukuka aykırı fiilin bulunmadığını, bu nedenle de davacının uğradığı zarardan müvekkilinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, davaya konu olayda müvekkilinin de zarar gördüğünü ve görevinden istifa etmek zorunda kaldığını, bu olay tipik bir üçüncü şahıs hilesi olduğunu, diğer davalılar tarafından çeşitli muhasebe hileleri ve yanıltıcı belge kullanılarak davacının banka hesaplarından para çekildiği ve diğer davalıların kendilerinin, yakınlarının ve ilişkide oldukları kişilerin hesaplarına aktarıldığının sabit olduğu, bu hususun kendilerince de kabul edildiğini, davacı tarafından müvekkilinin hile ile ya da yanıltıcı belge kullanarak zimmetine para geçirdiğinin iddia edilmediğini, davacının tek iddiasının müvekkilinin diğer iki davalının işlemlerini yeterince denetlememesi ihmal etmesi olduğunu, bu iddianın doğru olmadığını, zira her iki davalının çeşitli muhasebe hileleri ve yanıltıcı belgeler kullanarak davacının zararına neden olduğunu, müvekkilinin ve diğer denetçi ve ilgililerin meydana gelen zararı fark etmesini engellediklerini, müvekkilinin dava konusu zarardan haberdar olmamasının son derece normal olduğunu, zarara neden olan eylemlerin zaten muhasebe hileleri ile usule uygun gibi görünen işlemler olduğunu, nitekim meydana gelen zararın ancak bir ihbar üzerine konusunda uzman olan YMM incelemesi ile anlaşılabildiğini, dava dilekçesi ve dayanak özel inceleme raporu incelendiğinde, müvekkiline ait hesaplara sendikanın hesaplarından hiçbir ödeme EFT, havale yapılmadığının ortada olduğunu, müvekkilinin diğer davalılar ile birlikte işlediği hiçbir fiilinin bulunmadığını, her bir davalının sorumluluğunun ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkilinin diğer davalıların sendikanın paralarını hesaplarına geçirdiklerini sonradan öğrendiğini, nitekim sendika tarafından verilen cevap dilekçesinde, diğer davalıların bir miktar parayı sendika hesabına iade ettikleri yönünde kabulünün bulunduğunu, meydana gelen zarardan sendika genel yönetim kurulundan sadece müvekkilinin sorumlu tutulmasının da kabul edilemeyeceğini, sendikanın denetim kurulu tarafından tüm muhasebe işlemlerinin usulüne uygun görüldüğünü, müvekkilinin bu güne kadar tüm genel kurullarda olduğu gibi en son 31.03.2013 tarihinde yapılan genel kurulda da ibra edildiğini, müvekkilinin kendisinin ibra edilmesi için hile de kullanmadığını, ibranın tüm dava ve talep haklarını ortadan kaldıran yenilik doğurucu bir işlem olduğunu, müvekkiline ait hiçbir hesaba davacı sendikanın hiçbir hesabından tek kuruş havale yapılmadığını, müvekkilinin malvarlığına konulan ihtiyati tedbirin kaldırılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C)MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile; 1,528,716,19 TL’sinden davalı … tek başına; 3,775,882,81 TL’sinden davalı … tek başına; 2,548,123,48 TL’sinden davalılar … ve … müşterek; 6,614,772,27 TL’sinden her 3 davalı müşterek sorumlu olmak üzere; 14,467,542,27 TL toplam davacı Sendika zararının 09/02/2016 tarihli bilirkişi 2. Ek raporunda ay olarak belirtilen miktarların o ayı takip eden ayın ilk gününden, yıl olarak belirlenen miktarların takip eden yılın ilk gününden itibaren yasal faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 09/02/2016 tarihli bilirkişi 2. Ek raporunun temerrüt tarihleri yönünden kararın eki olarak kabul edilmesine, HMK’nın 367/2. maddesi gereğince tüm ihtiyati tedbir kararlarının nihai kararın kesinleşmesine kadar aynen devamına karar verilmiştir.

D)TEMYİZ:
Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.

E)GEREKÇE:
I-Genel Olarak
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 2/1-ğ maddesinde tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar olarak tanımlanan sendikaların amacı, yine aynı maddede, üyelerinin ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak olarak ifade edilmiştir. Anayasamızın 51’inci maddesi ile 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 3/f maddesi de aynı doğrultudadır.
07/11/2012 tarihine kadar yürürlükte bulunan mülga 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 44’üncü maddesinde, sendikaların, gelirlerini, bu Kanunda ve tüzüklerinde gösterilen faaliyetler dışında kullanamayacağı ve bağışlayamayacağı hususu belirtilmiştir. Yine aynı Kanun’un 45’inci maddesine göre de, konfederasyonlar ile sendikaların ve şubelerinin yönetim kurulu üyeleri ile başkanlarına verilecek ücretler, her türlü ödenek, yolluk ve tazminatlar genel kurul tarafından tespit olunur.
07/11/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun (STİSK) 28’inci maddesinin 6’ncı fıkrasına göre de “Kuruluşlar, gelirlerini bu Kanunda ve tüzüklerinde gösterilen faaliyetleri dışında kullanamaz veya bağışlayamaz.”
Sendika tüzüğünün 23’üncü maddesinde de “Sendikanın muhasebe işlerini ilgili yasa, tüzük, yönetmelik hükümleri gereğince yürütür, devre bütçelerinin uygulanmasını sağlar”, “Sendika gelirlerinin toplanmasını, sarflarının bütçe esaslarına göre yapılmasını, muhasebe kayıtlarının gerektiği gibi yürütülmesini sağlar ve muhasebe bürosunu yönetir” hususları da genel mali sekreterin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
Sendika ile sendika yöneticileri arasındaki ilişkinin hukuki niteliği ise yerleşik Yargıtay uygulamasında kural olarak vekalet ilişkisi olarak kabul edilmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 506’ncı maddesinde yer alan düzenlemelere göre “Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.”
Uyuşmazlık konusu eylemlerin bir kısmının gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 390. maddesine göre de “Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir. Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.” Bu hükümdeki “iyi bir suretle ifa” söz dizininin, mehaz İsviçre Borçlar Kanunu’nun 398/2. maddesindeki ifadeye uygun olarak “sadakat ve özen ile ifa” şeklinde anlaşılması gerekir. Buna göre, vekil, vekalet görevini ifa ederken müvekkiline sadakat (bağlılık) göstermekle ve vekaletin konusunu oluşturan işi özenle yapmakla yükümlüdür.

II-Dosya kapsamı

Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, sendikanın muhasebe bürosunda görevli olan davalılar … ile …’ın, yukarıda dava dilekçesinin özeti kısmında ayrıntılı olarak belirtilen yöntemler ile sendikayı zarara uğrattığı gerekçesiyle sebebiyet verilen zararın anılan iki davalıdan müteselsilen tahsili; davalı genel mali sekreter …’in de denetim görevini yerine getirmediği ve diğer iki davalının sebebiyet verdiği zarardan doğrudan sorumlu olduğu gerekçesiyle tespit edilecek zararın bu davalıdan da müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya içeriğine göre davalı … ile davalı … dava konusu dönemde sendikanın muhasebe bürosunda iş sözleşmesi ile görev yapmışlardır. Diğer davalı … ise 10/10/1999 ilâ 08/05/2013 tarihleri arasında sendikanın seçimle göreve gelmiş MYK üyesi ve genel mali sekreteri olarak görev yapmıştır.
Mahkemece üç kişilik bilirkişi heyetinden, biri asıl ikisi ek rapor olmak üzere üç bilirkişi raporu alınmış ve 09/02/2016 tarihli ek rapor doğrultusunda yukarıda ayrıntıları belirtilen hüküm kurulmuştur.
Mahkeme kararı tüm taraflarca temyiz edilmiştir.
Belirtmek gerekir ki davalılardan … vekili mahkeme kararını süresinde temyiz etmiş ise de, eksik harcın ikmali için tebliğ edilen muhtıranın gereği yerine getirilmediği için 19/07/2016 tarihli ek karar ile temyiz istemi reddedilmiş, ek kararın usulüne uygun tebliğine karşın, davalı … ek kararı temyiz etmemiştir. Bu itibarla davalı … yönünden değerlendirilmesi gereken bir temyiz başvurusu söz konusu değildir.
Diğer taraftan, yukarıda ayrıntısı açıklandığı üzere davalı … vekilinin adli yardım talebi Dairemizce kabul edildiğinden, anılan davalı mahkeme kararını süresinde temyiz etmiştir. Bununla birlikte, davalı … vekili kanuni süresinde süre tutum dilekçesi ile mahkeme kararını temyiz etmiş ise de, gerekçeli karar usulüne uygun olarak 15/04/2016 tarihinde tebliğ edilmesine karşın, gerekçeli temyiz dilekçesi kanuni temyiz süresinden olmak üzere 13/05/2016 tarihinde verilmiştir.
Aynı şekilde davacı vekili de kanuni süresinde süre tutum dilekçesi ile mahkeme kararını temyiz etmiş ise de, gerekçeli karar usulüne uygun olarak 14/04/2016 tarihinde tebliğ edilmesine karşın, gerekçeli temyiz dilekçesi kanuni temyiz süresinden olmak üzere 06/05/2016 tarihinde verilmiştir.
Bu açıklamalara göre, davacı vekili ve davalı … vekili mahkeme kararını kanuni süresinde gerekçesiz şekilde temyiz ettiklerinden, anılan taraflar yönünden temyiz denetimi sadece hukuka aykırılık halleri ile sınırlı olarak gerçekleştirilmiştir.
Bu kısımda son olarak davalıların, davanın zamanaşımına uğradığına dair itirazlarına değinmek gerekmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72’nci maddesinde yer alan düzenlemeye göre “Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60’ıncı maddesinin 2’nci fıkrası da benzer niteliktedir.
Bilindiği üzere, tazminat istemi durumunda ceza kanunlarında öngörülen dava zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için fail hakkında ceza davası açılması veya mahkumiyet kararı verilmesi gerekmez. Sadece eylemin soyut nitelikte cezai karşılığının olması yeterlidir.
Bu noktada belirtmek gerekir ki, somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken dava zamanaşımını süresi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155/2’nci ve 66’ncı maddeleri gereğince 15 yıldır. Bu itibarla, davalıların zamanaşımı definin sonuca etkisi bulunmamaktadır.
Bu maddi ve hukuki olgular ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
III-Değerlendirme
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm, davalıların hâkimin reddine, bilirkişilerin reddine, taleplerin zamanaşımına uğradığına, ihtiyati tedbir kararlarına ve aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair hususlara ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davalı … vekilinin yargılama aşamasında sunduğu itiraz dilekçesinde ileri sürdüğü ve ekinde ibraz ettiği uzman görüşünde belirtildiği üzere, bilirkişi raporunda belgesiz gider kaydı olarak tespit edilen bazı harcama kalemlerinin tevsik edici belgeleri tespit edilerek itirazen bildirilmesine karşın mahkemece dikkate alınmamıştır.
Mahkemece, davalı … vekilinin sunmuş olduğu uzman görüşünün 8’inci ve 9’uncu sayfalarında yer alan somut itirazlarla sınırlı olmak üzere, bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak itirazların değerlendirilmesi gerekmektedir.
3-Kabule göre de;
a) Hükme esas alınan 09/02/2016 tarihli bilirkişi 2’nci ek raporunun 14’üncü ve 15’inci sayfalarında 2003-2007 arası dönemdeki belgesiz gider kaydı tutarı 704.676,84 TL olarak kabul edilerek her üç davalının sorumlu olduğu miktar 6.614.772,27 TL olarak tespit edilmiştir.
Bununla birlikte davacı vekilinin de beyan dilekçelerinde belirttiği üzere bu miktar davacının sunduğu YMM raporu ve ilk bilirkişi raporunda 530.357,22 TL olarak tespit edilmiştir. Bu açıklamalara göre hükme esas alınan 09/02/2016 tarihli bilirkişi 2’nci ek raporunda bu hususta maddi hata yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, 2003-2007 arası dönemdeki belgesiz gider kaydı tutarının 530.357,22 TL olarak esas alınması, bununla birlikte 2 numaralı bentteki bozma gerekçesi de dikkate alınarak her üç davalının sorumlu olduğu toplam miktarın belirlenmesi gerekmektedir.
b) Hüküm fıkrasında ayrı bir gider kalemi olarak yazılan ve davalılar … ile davalı …’ın müşterek sorumluluğuna hükmedilen 2.548.123,48 TL’lik tutar, hükme esas alınan 09/02/2016 tarihli bilirkişi 2’nci ek raporunun 15’inci sayfasında ve yapılan atıf doğrultusunda 20/11/2015 tarihli 1’inci ek raporun 70’inci sayfasında açıklandığı üzere, davalı …’nın işten ayrıldığı 30/01/2012 tarihinden sonraki döneme ilişkin “belgesiz gider kaydı” yapmak suretiyle oluşturulan zarar miktarının toplamıdır.
Belirtmek gerekir ki, 09/02/2016 tarihli bilirkişi 2’nci ek raporunun 15’inci sayfasında açıklandığı üzere bu tutar davalı …’ın münferiden sorumlu olduğu miktar olarak belirlenen 3.775.882,81 TL’nin içinde de yer aldığından mükerrer mesuliyet söz konusudur.
Bu açıklamalar karşısında, mahkemece 2.548.123,48 TL’nin davalı … ve davalı …’den müteselsilen tahsiline karar verilmesi isabetli ise de, münferiden davalı …’dan tahsiline karar verilmesi gereken tutar 1.227.759,33 TL olmaktadır.
Bu hususlara göre toplam zarar miktarının da 11.919.371,27 TL olarak tespit edilmesi gerektiği de gözetilmelidir.
c) Mahkemece hüküm fıkrasında her bir davalının münferiden ve müştereken sorumlu olduğu miktarlar ayrıntılı olarak gösterilmesine karşın daha sonra “14,467,542,27 TL toplam davacı Sendika zararının …. davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine” denilmek suretiyle hüküm fıkrasında karışıklığa sebebiyet verilmesi de doğru değildir.
d) Hüküm fıkrasında yer alan miktarların toplam tutarının 14.467.494,75 TL olması gerekirken, hatalı olarak 14.467.542,27 TL olarak belirtilmesi de doğru değildir.
e) Davalıların sorumlu olduğu miktarların farklı olmasına karşın yargılama gideri ve vekalet ücreti belirlenirken bu hususun gözetilmemesi de isabetsizdir.
Mahkemece anılan hususlar gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
F)SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, davalı … ve … yararına takdir edilen 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 16/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.