Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2018/14197 E. 2018/23784 K. 07.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/14197
KARAR NO : 2018/23784
KARAR TARİHİ : 07.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı ve birleşen dosya davalısı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ö. … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkili davacının davalı şirketlerin alt işveren asıl işveren ilişkisi ile işlettikleri … Kömür İşletmelerinde 01/08/2008 tarihinden beri ağır vasıta şoförü olarak sürekli ve kesintisiz çalıştığını, müvekkilinin işe girdiği tarihten bugüne kadar fazla mesai ücretleri, hafta tatili ücretleri, resmi tatil ücretlerinin ve yıllık izin ücretlerinin ödenmediğini, tüm sigorta primlerinin SGK’ya asgari ücret üzerinden gösterilerek eksik prim yatırıldığını, bu sebeplerle iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürerek birkısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davacı vekili, 11.10.2013 tarihli davalısı Adularya Enerji Elektrik Üretimi ve Madencilik A.Ş. olan mahkemenin … esas sayılı birleşen dosyana ilişkin dava dilekçesinde ise, dava dışı Yamaç Madencilik Turizm Sanayi Ltd Şti.’nin davalı Adularya Enerji Elektrik Üretimi ve Madencilik A.Ş.’nin alt işvereni olduğunu, bu nedenle davalı Adularya A.Ş.’nin de müvekkilinin ücret, kıdem tazminatı ve diğer alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumluluğu olduğunu belirterek ilgili dava dosyası ile Mihalıççık Asliye (İş) Hukuk Mahkemesinin derdest … esas sayılı işbu dava dosyasının birleştirilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı Yamaç Madencilik Turizm San. Tic. A.Ş. vekili, şirketin merkezinin Eskişehir olduğunu, bu sebeple yetki itirazlarının kabulü ile dosyanın yetkili Eskişehir İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dava dosyası davalısı Adularya Enerji Elektrik Üretimi ve Madencilik A.Ş. vekili, müvekkil şirketin Yamaç Madencilik Ltd. Şti.’nin hafriyat işini üstlendiği ruhsat sahasında Kömür İşletmeleri Anonim Şirketi’nin alt rödövansçısı(hasılat kiracısı) olarak faaliyet göstediğini, iddia edildiği gibi davacı işçinin çalıştığı sahanın müvekkile ait olmadığını, şirketin bahse konu hafriyat işinde kendi işçilerini çalıştırmadığını, bu sebeple şirketin asıl işveren sıfatını haiz olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanılan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içerisinde davalı Adularya Enerji Elektrik Üretimi ve Madencilik A.Ş. ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, belgelere ve tüm dosya kapsamına göre; tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu davacının fazla mesai yapıp yapmadığı ve fazla mesai süresinin hesaplanması noktasındadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada gözönüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise, varsa ilgili dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir.
Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
Fazla çalışmanın belirlenmesinde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 68. maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin dikkate alınması gerekir.
Aynı ilkeler, hafta tatili çalışmasının ispatı bakımından da geçerlidir.
Somut olayda, davacı haftanın yedi günü 08.00-19.00 saatleri arasında çalıştığını, fazla çalışma ücretinin ödenmediğini beyan etmiş olup, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, tanık beyanlarına göre davacının ayın üç haftası, haftanın yedi günü 08.00-19.00 saatleri arasında çalıştığı, bir saat ara dinlenme kullandığı, ayın bir haftasında ise dört gün haftalık iznini toplu olarak kullandığı, bu hafta bakımından üç gün çalışması bulunduğundan fazla çalışma yapmadığı kabul edilmek suretiyle fazla çalışma alacağı hesaplanmıştır. Davacı tanıklarının tamamına yakını beyanlarında, kendilerine ödenen ücretin 08.00-19.00 saatleri arasındaki çalışmanın karşılığı olduğunu beyan etmişlerdir. Bu durumda öncelikle taraflar arasındaki sözleşmenin temini ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesi uyarınca hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunması karşısında, mahkemece, davacı asilin de bu konuda yeniden dinlenerek fazla çalışmanın ücrete dahil olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Fazla çalışmaların aylık ücret içinde ödendiğinin öngörülmesi ve buna uygun ödeme yapılması halinde ise yıllık 270 saatlik fazla çalışma süresinin ispatlanan fazla çalışmalardan indirilmesi gerekir. Hatalı bilirkişi raporunun hükme esas alınarak karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre de;
4857 sayılı Yasanın 46.maddesinde bu kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63’üncü maddeye göre belirlenen işgünlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verileceği bildirilmiştir. Yirmidört saat dinlenmenin haftanın pazar günü dışında başka bir gününde kullandırılması olanaklıdır. Ancak işçinin hafta tatillerinde çalıştırılarak 24 saatlik dinlenme süresinin (hafta tatili) toplu halde kullandırılması yasa hükmünün konuluş amacına aykırı olduğundan mümkün değildir.
Somut olayda; davacı haftanın yedi günü çalışmasına rağmen ücretinin ödenmediğini iddia etmiş olup, davacı tanıklar ıayda dört gün izin kullandırıldığını beyan etmişlerdir. Hükme esas bilirkişi raporunda, söz konusu izinlerin ay sonunda topluca kullanıldığı kabul edilmek suretiyle bu iznin bir gününün normal hafta tatili olarak kabul edileceği yerinde olarak değerlendirilmekle birlikte, netice itibariyle ayda üç hafta tatili çalışması alacağı bulunduğu kabul edilmesi gerekirken, aylık 1,5 günlük hafta tatili karşılığı alacağının bulunduğunun kabulü hatalı ise de; konuya ilişkin davacı temyizi bulunmaması ve aleyhe bozma yasağı ilkesi gereği bu husus bozma sebebi yapılmamışır.
3-Taraflar arasında zamanaşımı savunmasının dikkate alınıp alınamayacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı def’i geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı def’ine davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def’i dikkate alınmaz.
Somut uyuşmazlıkta, davacı, 23.06.2015 tarihinde ıslah dilekçesi sunmuş, ıslah dilekçesi davalı şirkete 24.06.2015 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı ise 25.06.2015 tarihinde ıslaha karşı zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Davalı tarafın yasal süresi içerisinde davacı tarafın ıslah talebine karşı yaptığı zamanaşımı def’inin değerlendirilmeden hüküm kurulması hatalı olmuştur.
4-Dairemizce, iş sözleşmesinin feshinde ödenmesi gereken izin ücreti, geniş anlamda ücret içinde değerlendirilmemiş ve 4857 sayılı Kanunun 34. maddesinde sözü edilen bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faize karar verilemeyeceği kabul edilmiştir. O halde, izin ücreti için uygulanması gereken faiz yasal faiz olmalıdır.
Dosya içeriğine göre, davacının kısmi dava açtığı ve dava konusu alacaklarının artırılmasına yönelik olarak ıslah dilekçesi verdiği görülmüş ve mahkeme bu ıslaha göre talepler hakkında hüküm kurmuştur. Mahkemece, yıllık izin ücretine en yüksek banka mevduat faizi talep edildiğinden taleple bağlılık ilkesi gereği “yasal faiz oranını aşmamak üzere en yüksek banka mevduat faizine” hükmedilmesi gerekirken “en yüksek banka mevduat faizi” işletilmesine karar verilmesi de isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
5-Kabule göre asıl dava ile birleşen davaların ayrı dava olma özelliklerini korumaları nedeniyle asıl dava için ayrı, birleşen dava için ayrı vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilmemesi hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.