Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2018/12195 E. 2018/20818 K. 02.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/12195
KARAR NO : 2018/20818
KARAR TARİHİ : 02.10.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkili işçinin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, aylık ücret, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Dairemizin 06/06/2017 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Bozma ilamına uyma kararı verilerek devam edilen yargılama neticesinde, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, 19/01/2011 tarihli ibranamenin geçerli olup olmadığı noktasında uyuşmazlık vardır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için, kanuni koşulların varlığı aranmalıdır.
6098 sayılı Kanun’un yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamelerin geçerliliği sorunu ise, Yargıtayın konuyla ilgili aşağıda açıklanan ilkeleri çerçevesinde çözülmelidir:
a)İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir.
b)İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
c)İbranamenin geçerli olup olmadığı, 01/07/2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21.  maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
e)Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
f)Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
g)Yine, işçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
h)İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
Somut olayda, davacının davalıya ait işyerinde, 16/12/1997-19/01/2011 ve 01/06/2011-15/10/2011 tarihleri arasında olmak üzere iki dönem halinde çalışması bulunmaktadır. Uyulmasına karar verilen Dairemizin 06/06/2017 tarihli bozma ilamında, 19/01/2011 tarihli ibranamenin gerekçeli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Mahkemece, bozma sonrasında tesis edilen hükümde, 19/01/2011 tarihli ibranamenin geçerli olduğu kabul edilerek, bu ibranameye konu birinci çalışma dönemi bakımından davacının tüm haklarının ödendiği ve dönemin tasfiye olduğu kabul edilmiştir.
Tartışma konusu 19/01/2011 tarihli ibranamenin, düzenlenme tarihi itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen şartlara tabi olmadığı açık olup, söz konusu ibranamenin geçerliliği sorunu, Yargıtayın konu ile ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir.
19/01/2011 tarihli ibraname miktar içermemektedir. İbraname içeriğinde, bir taraftan işçi feshinden bahsedilmekte, diğer taraftan ise işçiye kıdem tazminatının yanı sıra ihbar tazminatının da ödendiği belirtilmektedir. Davaya cevap dilekçesinde ise, işçinin istifa ettiği savunulmuştur. Öte yandan, ibranamede fazla mesai, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödendiği yazılı iken; cevap dilekçesinde mesai saatlerinin kanuni süre içerisinde kaldığı, haftada bir gün izin verildiği, fazla çalışma yapıldığına, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatillerde çalışıldığına yönelik iddiaların dayanağının bulunmadığı savunulmaktadır. Yıllık izin ücreti alacağı bakımından da, ibranamenin ilgili paragrafının bir cümlesinde işçinin yıllık izin sürelerinin tamamını kullandığı yazılı olmasına rağmen, bir diğer cümlesinde yıllık izin ücretlerinin ödendiği ifadesi bulunmaktadır. Açıklanan bu çelişkiler karşısında ibranameye değer verilmesi mümkün değildir. Ayrıca, söz konusu ibranamenin düzenlenmesinden sonra, davacıya keşidecisi işveren olan 24.500,00 TL bedelli, 20/03/2011 tarihli çekin verildiği, çek bedelinin davacı tarafça 21/03/2011 tarihinde tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Davacıya bu ibranameyi imzalaması üzerine, çek keşide edilmesi suretiyle ödenen 24.500,00 TL ile davacının birinci çalışma dönemine ilişkin işçilik alacakları arasında açık bir oransızlık bulunduğu da görülmektedir. Anılan sebeplerle, 19/01/2011 tarihli ibranameye değer verilmemeli, davacıya ödendiği sabit olan 24.500,00 TL’nin kıdem tazminatından mahsup edilmesiyle yetinilmelidir.
Yukarıda yazılı sebepten kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 02/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.