Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2018/10766 E. 2018/18133 K. 11.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/10766
KARAR NO : 2018/18133
KARAR TARİHİ : 11.09.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih, esas ve karar numarası belirtilen kararının temyiz incelemesi sonucunda, Dairemizin 19/02/2017 tarihli ve 2017/9967 esas, 2018/3874 karar sayılı ilamıyla ONANMASINA karar verilmiştir.
Davalı … Belediyesi Başkanlığı vekilince Dairemiz kararının maddi hataya dayandığı gerekçesi ile ortadan kaldırılması istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04/02/1959 tarihli ve 1957/13 esas, 1959/5 karar ile 09/05/1960 tarihli ve 1960/21 esas, 1960/9 karar sayılı kararlarında belirtildiği üzere, Yargıtayca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usulü kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtay’ın hatalı kararından dönülmesi mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece verilen kararda, davalılar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu, ancak davacı işçinin davalı … Belediyesi Başkanlığı’nın imzaladığı toplu iş sözleşmesinin tarafı olan sendikaya üye olmadığı ve dayanışma aidatı da ödemediği gerekçesi açıklanarak, davanın kısmen kabulü ile davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin muvazaaya dayalı olduğunun tespitine; işçilik alacaklarına yönelik taleplerin ise reddine karar verilmiştir. Söz konusu kararın davacı ve davalılar tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 19/02/2017 tarihli ve 2017/9967 esas, 2018/3874 karar sayılı kararında, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olmadığı açıklanmış ve fakat bu farklı gerekçeyle İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir. Temyiz incelemesinde; İlk Derece Mahkemesi kararının hüküm sonucunda yer alan muvazaaya ilişkin tespit hükmünün varlığının gözden kaçtığı ve dolayısıyla hükmün bozulması gerekirken, gerekçesinin yazılı şekilde değiştirilmesi suretiyle onandığı anlaşılmaktadır. Anılan sebeple, belirtilen yönden maddi hataya dayanan Dairemizin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen onama kararının ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkili işçinin davalı … Belediyesinin idari işler ve fen işleri müdürlüğünde, kayden diğer davalı şirket bünyesinde şoför olarak çalıştığını, emeklilik nedeniyle işten ayrıldığını, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, muvazaa sebebiyle müvekkilinin bütün işçilik alacaklarının eksik ödendiğini, davalı belediyenin kadrolu işçilerine sağladığı bir kısım mali hakların ise hiç ödenmediğini ileri sürerek, davalılar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğunun ve müvekkilinin baştan itibaren davalı belediyenin işçisi sayılması gerektiğinin tespiti ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalılar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu, ancak davacı işçinin davalı … Belediyesi Başkanlığı’nın imzaladığı toplu iş sözleşmesinin tarafı olan sendikaya üye olmadığı ve dayanışma aidatı da ödemediği gerekçesi açıklanarak, davanın kısmen kabulü ile davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin muvazaaya dayalı olduğunun tespitine; işçilik alacaklarına yönelik taleplerin ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta, öncelikle çözümlenmesi gereken husus, asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmış; aynı maddenin yedinci fıkrasında “asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez” kuralına yer verilmiştir.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulabilmesi için iki işverenin bulunması, mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin varlığı ve asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Bundan başka asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle haklarının kısıtlanması veya daha önce asıl işveren tarafından o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması gibi muvazaa kriterlerinin bulunmaması icap eder. Aksi halde alt işveren işçisi başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görecektir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir.
Muvazaa, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanuni karineler olduğu kabul edilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı, davalı … Belediyesi işyerinde; diğer davalı … A.Ş. bünyesinde, şoför olarak çalışmıştır. Davalılar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesinin konusunun, binek araç, kamyonet, minibüs ve ağır vasıta kullanabilecek ehliyetlere sahip şoför hizmet alımı olduğu anlaşılmaktadır.
Hizmet alım sözleşmesinin konusu olan şoförlük hizmeti, davalı … Belediyesinin asli görevleri arasında değildir. Dolayısıyla, söz konusu iş, yardımcı iş niteliğindedir. Davalı belediyenin bu işi, hizmet alımı yoluyla üçüncü şahıslara yaptırması mümkündür. Yardımcı işin bölünerek alt işverene verilmesinde mevzuat açısından bir engel bulunmadığı gözetildiğinde, davalı belediyenin kendi bünyesinde çalışan ve aynı işi yapan işçilerinin bulunması, asıl işveren-alt işveren ilişkisini kanuna aykırı ya da muvazaalı hale getirmez. Ayrıca, yardımcı işlerin tamamen veya bölünerek alt işverene verilmesinde, “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” gibi sınırlayıcı bir düzenlemeye de mevzuatta yer verilmemiştir. Diğer taraftan, davalı asıl işveren belediyenin işin düzenli ve sağlıklı yürütümü bakımından verdiği emir ve talimatların, alt işverenin yönetim hakkını ortadan kaldırıcı nitelikte olduğu da söylenemez. Anılan sebeplerle, davalılar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisi kanuna uygun kurulmuştur ve muvazaaya dayalı değildir. Mahkemece, aksi yöndeki gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi hatalı olup, kararın bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11/09/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.