Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/9106 E. 2017/10440 K. 08.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/9106
KARAR NO : 2017/10440
KARAR TARİHİ : 08.05.2017

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı kuruma ait … sondaj kampında sondaj işçisi olarak 03.10.2005-23.12.2012 tarihleri arasında kesintisiz olarak çalıştığını, çalışmasını taşeron şirketler nezdinde sürdürdüğünü, iş akdinin haklı neden gösterilmeksizin feshedildiğini, işyerinde 3 vardiya halinde çalışıldığını, ayda bir kuyu bitimi olup kuyu bitimi nakliyesinde ayda ortalama 5 saat fazla çalışma yapılmasına rağmen karşılığında ödeme yapılmadığını, dini bayramların 2 günü ile resmi tatillerin tamamında çalışmasına rağmen karşılığının ödenmediğini, yıllık izinlerinin bir kısmını kullanmadığını belirterek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, genel tatil ücreti ve fazla çalışma ücreti alacağının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı kurum vekili, davacının … aramaları sondaj kampında 03.10.2005-30.04.2006, 08.01.2007-31.05.2007, 05.01.2008-29.02.2008, 01.01.2009-31.03.2009 ve 01.01.2010-31.03.2010 tarihleri arasında 657 sayılı Kanun’un 4/c maddesine göre geçici personel statüsünde çalıştığını, çalışmasını taşeronlar nezdinde sürdüğünü belirterek husumet itirazında bulunmuş, davanın alt işverenlere ihbar edilmesini talep etmiş, davacının geçici personel olarak çalıştığı sürenin alt işveren şirketlerde geçen süre ile birleştirilemeyeceğini ve bu sürelerde işçi sayılmadığından iş kanununda belirlenen diğer kıdem, ihbar, yıllık izin, fazla çalışma ve genel tatil ücretinden yararlanılmasının mümkün olmadığını beyanla davacının İşçilik hak ve alacaklarından idarenin sorumlu olmadığını, bu hususta münhasıran taşeron şirketlerin sorumlu olduğunu, idarenin asıl işveren sıfatından söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı şirket vekili ise davacının iş akdinin davalı kurumun isteği üzerine sonlandırıldığını, kıdem, ihbar ve yıllık izin ücretinin ödendiğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davalı vekili her ne kadar davacının belirtilen tarihlerde kendi bünyesinde 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi gereğince memur olarak çalıştığı ve İşçi olmadığı iddiasında bulunsa da dosyadaki hizmet döküm cetvelinden bu durumun aksinin anlaşıldığı ve davacının 4/C kapsamında çalışmasının olmadığı ve çalışmalarının 4/A kapsamında sigortalı olarak çalıştığı, davacının davalı idare nezdinde ve davalı idareden ihale yolu ile hizmet alımı üstlenen değişik işverenler nezdinde ve en son diğer davalı firmada olmak üzere 03.10.2005-23.12.2012 tarihleri arasında (çalışması görünmeyen 01.05.2006-28.08.2006 ile 11.10.2007-04.01.2008 tarihleri arasındaki günler dışlandıktan sonra ) toplam 2456 gün çalıştığı, davalılar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6 maddesi kapsamında asıl işveren –alt işveren olarak nitelendirilmesi gerektiği, davacının hizmet süresi kapsamındaki alacaklarından devir nedeniyle İsmira şirketinin asıl işverenle birlikte sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların ve davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Uyuşmazlık, taraflar arasındaki 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi kapsamındaki geçici personel olarak çalışma süresinin 4857 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddesinde belirtilen ayrık durumlar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve çalışma şekline bakılmaksızın işçilere bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Sorun daha çok statü hukukuna tabi kamu çalışanları ile yine kamuda çalışan işçiler arasındaki ayrım noktasında ortaya çıkmaktadır. …’nın 128. maddesi, “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir” şeklindedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinde, kamu hizmetlerinin memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle görüleceği hükme bağlanmıştır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde iş mahkemelerinin görevi, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi” olarak belirlenmiş olmakla, sözleşmeli personel olarak çalışanın talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
Mahkemece davacının 4/C’li çalışmasının bulunmadığı belirtilmiştir.
Somut olayda dosyada bulunan 4/C Hizmet sözleşmelerinde (mavi klasör MTA ek:3) davacının 05.01.2008-01.03.2008, 01.01.2009-28.02.2009 ve 01.03.2009-31.03.2009, 01.01.2010-31.03.2010 tarihleri arasında geçici personel olarak çalıştığı anlaşılmıştır.
Davacıya ait 4/C sözleşmeleri bulunan bu sürelerin gerek kıdem tazminatına esas süreden ve gerekse işçilik alacakları hesabına esas alınan süreden dışlanması gerekmekte iken, hizmet cetvelindeki çalışmaların 4/A’lı olduğu gerekçesiyle 4/c kapsamında çalışmanın olmadığının değerlendirilmesi hatalıdır.
Somut olayda davacının 4/C’li kapsamda çalışma süresi tespit edilerek işçilik alacaklarına dair tüm sürelerin hesabında dışlanması gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması hatalı olmuştur.
3-İbra sözleşmesi, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Kanun’un 132.  maddesi “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” hükmünü getirmiştir. İbranameyle ilgili olarak diğer önemli bir düzenleme ise 6098 sayılı Kanun’un 420. maddesinde yer almıştır. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
Somut olayda Mahkemece ihbar tazminatından ibranamede yazılı miktarın davacıya banka aracılığı ile ödendiği hususu açıklığa kavuşturulmaksızın mahsubu isabetli olmamıştır.
4-Davacı işçinin ulusal bayram ve genel tatillerde çalışma karşılığı ücretlere hak kazanıp kazanmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda yer alan bayram ve genel tatil ücreti ödemesinin yapıldığı varsayılır. Bordroda ilgili bölümünün boş olması ya da bordronun imza taşımaması halinde işçi, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını her türlü delille ispat edebilir.
Ulusal bayram ve genel tatillerde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda, tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bununla birlikte, işyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
İmzalı ücret bordrolarından, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından daha fazla çalışıldığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin alacağının bordroda görünenden daha fazla olduğu yönünde bir ihtirazi kaydının bulunması halinde, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıt taşımaması durumunda dahi, işçinin bordroda yazılı olanın dışında ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının yapıldığını yazılı delille ispatlaması imkân dahilindedir.
Somut olayda, davalı MTA cevap dilekçesi 8 nolu bendinde davacının 34,5 gün bayram çalışması olduğunu belirterek ve varsa diğer tüm genel tatil ücreti alacaklarından taşeron şirketlerin sorumlu olduğunu beyan etmiş ve tanıklar genel tatillerde de çalışıldığını beyan etmişlerdir. Davalı MTA tarafından bayram çalışmalarına dair liste de sunulmuştur. Davalılarca ödendiği ispat edilemeyen bayram ve genel tatil alacaklarının taleple bağlı kalınarak hesaplanması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine 08.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.