Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/36655 E. 2020/8913 K. 07.07.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/36655
KARAR NO : 2020/8913
KARAR TARİHİ : 07.07.2020

MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ: ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, davacının davalı şirkette 20.11.2011-19.01.2015 tarihleri arasında kamyon şoförü olarak çalıştığını, iş akdinin davalı tarafından haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, davacının davalı şirketin …/… şantiyesinde; 20.11.2011-31.03.2014 tarihleri arasında ve 11.06.2014 -18.01.2015 tarihleri arasında belirli süreli iş sözleşmeleri ile çalıştığını, işin tamamlanması sebebi ile iş akdinin 18.01.2015 tarihinde kendiliğinden sona erdiğini, davacının kıdem tazminatına hak kazanamadığı gibi ücret alacağı olmadığını ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içinde taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davada hukuki dinlenilme haklarının kısıtlanıp kısıtlanmadığı hususu uyuşmazlık konusudur.Savunma hakkı Anayasa’mızın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi ile açıkça hüküm altına alınmıştır.İddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın “açıklama ve ispat hakkı”nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.Somut olayda; davalı vekili 28/09/2015 tarihli duruşmada hazır bulunarak, müvekkili davalı şirkete dava dilekçesinin henüz tebliğ edilmediğini, dava dilekçesinin tebliği ile cevap dilekçesinin sunulabilmesi için 2 haftalık yasal sürenin kendilerine verilmesini talep etmiştir.Mahkeme tarafından dava dilekçesinin bir örneği elden davalı vekiline tebliğ edilerek; ‘’ön incelemeye cevap için 2 haftalık yasal süre geçtikten ve bir sonraki duruşmada devam edilmesine, cevap dilekçesinde tanık bildirildiği taktirde beklenmeksizin iki tanık için talimat yazılmasına, bu nedenle 100 TL tanık gider avansının yatırılmak üzere bu tarihten itibaren 2 haftalık kesin süre verilmesine..’’ dair ara karar kurulmuştur.Davalı taraf, tanık deliline dayanmış ve tanıklarının isim ve adreslerini ön inceleme duruşmasından önce dosyaya sunduğu dilekçesinde bildirmiş ve mahkeme ara kararından sonra da 09.10.2015 tarihinde 100,00 TL gider avansını yatırmıştır. Buna karşın davalı tarafın isim ve adreslerini bildirdiği tanıkları dinlenmeksizin dosyadan bilirkişi raporu aldırılarak hüküm kurulması savunma ve hukuki dinlenilme hakkının kısıtlanması niteliğindedir.
3-Davacının fazla çalışma ücret alacaklarının tespiti hususunda uyuşmazlık mevcuttur.
Somut olayda; 09.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda dosyaya sunulu bordrolarda fazla çalışma ücreti tahakkuku olan aylar dışlanmak, takograf kayıtları belirlenen dönemler hariç tutulmak üzere, diğer dönemler bakımından tanık beyanlarına göre; davacının haftanın 7 günü olmak üzere, günlük 11 saat, 1 saat ara dinlenme süresinin düşümü ile 10 saat çalışıldığı, hafta tatili ücreti ayrıca talep edildiğinden haftalık 70 saat olan çalışma süresinden 7,5 saat hafta tatili günü çalışmasının mahsubu ile 70-7,5= 62,5 saat çalışılarak 17,5 saat fazla mesai yapıldığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır.
Ne var ki; mahkemece davacı tanığının ‘işyerinde hafta tatili izninin kullanıldığı’ yönündeki beyanı ve takoğraf kayıtlarına göre haftanın 7 günü çalışması durumunda hafta tatili alacağının da zamlı olarak ödendiği gerekçesiyle hafta tatili ücretine hak kazanılmadığı tespit edilerek bu alacak talebi reddedilmiş olunmasına karşın, buna göre davacının fazla çalışma ücret alacağının da hatalı olduğu gözetilerek bilirkişiden ek rapor alınmaksızın 09.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda hesap edilen alacak tutarına göre ve %50 oranında hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle karar verilmesi isabetsiz bulunup, bozmayı gerektirmiştir.
4-Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacı işçinin fazla çalışma,ulusal bayram ve genel tatili ücret alacaklarının kısmen kabulüne karar verilmiştir.Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtayca son yıllarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır. Ancak fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre takdir edilmelidir. Hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirime gidilmemelidir.Somut olayda, hesaplanan fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücretinden davacının çalışma şekli, işin düzenlenmesi, hizmet süresi ve fazla çalışma miktarı gibi hususlar göz önünde bulundurulmadan hakkın özünü zedeler mahiyette yüksek nispette indirime gidilmesi hatalı olup, dosya kapsamına uygun makul bir oranda indirim yapılması için kararın bozulması gerekmiştir.Sonuç:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 07.07.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.