Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/29334 E. 2020/6009 K. 08.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/29334
KARAR NO : 2020/6009
KARAR TARİHİ : 08.06.2020

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait … Tıp Fakültesinde işe başladığı 2000 yılından emekli olarak işten ayrıldığı 04/06/2014 tarihleri arasında röntgen teknisyeni olarak aralıksız çalıştığını ancak müvekkilinin işbu çalışma dönemi arasında sigorta kaydının ihale ile iş alan temizlik şirketlerinde temizlik işçisi olarak gösterildiğini, müvekkilinin çalıştığı birimden dolayı senede alması gereken 4 hafta muntazam devamlı tatil yapmasının mecburi olduğunu ancak müvekkiline bu izninin kullandırılmadığını ve ödenmeyen alacaklarının bulunduğunu beyanla ödenmediğini iddia ettiği ulusal bayram genel tatil ücreti ile şua izni alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, müvekkili ile şirket arasında yapılan hizmet alımı sözleşmesi gereği davacının müvekkilinin çalışanı olmadığından kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, zira müvekkilinin işi ihale ile alan taşeron firmalara verdiğini, diğer taşeron firmalarla müvekkili arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, kaldı ki davacının ilkokul mezunu olduğunu ve hastanede temizlik işçisi olarak çalıştırıldığını, röntgen teknisyeni olmadığını, tüm işçilik haklarının da içinde bulunduğu tüm mali külfetin yüklenici işverende olduğunun açıkça düzenlendiğini, bu nedenle müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacının röntgen teknisyeni olarak çalıştığı süre taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
Somut olayda davacı 2000 yılından emekli olduğu tarihe kadar röntgen çekimi işinde çalıştığını iddia etmiş, davalı ise davacının 2010 Şubat ayından itibaren bu işi yaptığını savunmuştur. Dosya içerisinde yer alan 2013 yılına ait izin belgelerinde davacının görevi teknisyen, 2012 yılına ait belgelerde sekreter önceki yıllarda ise temizlik işçisi olarak belirtilmiş ayrıca davalı tarafından davacının 2010 yılı Şubat ayından itibaren röntgen teknisyeni olarak çalıştığını gösterir çizelgeler dosyaya ibraz edilmiştir. Yargılama esnasından dinlenen davacı tanıklarından … 2012 yılında emekli olduğunu, davalı iş yerinde 10 yıl çalıştığını, çalıştığı süre boyunca davacının radyoloji bölümünde film çektiğini, ortak tanık … halen davalı üniversitede radyoloji bölümünde radyoloji teknisyeni olarak 20 yıldır aynı yerde çalıştığını, davacının radyoloji bölümünde röntgen çekmek işini yapmakta olduğunu yani aynı işi yaptıklarını, tahmini olarak 7-8 yıldır aynı işi yaptığını, davalı tanığı … ise 12 yıldır radyoloji bölümünde sağlık teknikeri olarak çalıştığını, davacının bir süre temizlik elemanı olarak çalıştıktan sonra radyoloji bölümünde röntgen çekmeye başladığını, tahminen 10 yıla yakın süredir bu işi yaptığını beyan etmiştir. Mahkemece davacının 2000 yılından itibaren 14 yılı aşkın süre radyoloji teknisyeni olarak çalıştığı tespit edilmiş ise de dosya içerisinde yer alan belgeler ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacının 2002 yılından itibaren radyoloji teknisyeni olarak çalıştığı daha öncesinde ise temizlik işçisi olarak görev yaptığı anlaşıldığından davacının 2002 yılından itibaren hesaplanacak süre içerisinde şua iznine hak kazandığı kabul edilmelidir. Yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi bozma sebebidir.
3-Taraflar arasında şua izni alacağına yönelik zamanaşımı def’i konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def’i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def’inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Somut olayda dosya içeriğine göre; davacı tarafın dava dilekçesine ve 22.02.2016 havale tarihli ıslah dilekçesine karşı davalı tarafça süresinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu görülmektedir. Ancak buna rağmen, mahkemece şua izni alacağı yönünden davalı tarafın dava ve ıslaha karşı zamanaşımı def’i dikkate alınmadan hüküm verilmiş olması da hatalı olup ayrıca bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, 08.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.