YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/28340
KARAR NO : 2020/4087
KARAR TARİHİ : 03.03.2020
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı ve davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan İsken A.Ş.’nin enerji üretimi işi ile iştigal ettiğini ve temizlik, mekanik işler, demir doğrama işleri, inşaat işleri, ulaşım gibi bir kısım işlerini taşeron şirketlere verdiğini, bu taşeron şirketlerden birinin de diğer davalı olduğunu, müvekkilinin sadece İsken A.Ş.’nin işinde çalıştığını, lojmanlardaki evlerde oturan İsken A.Ş. çalışanlarının çocuklarının okullara ve dershanelere taşınması amacıyla hizmet veren servis aracında rehber personel olarak çalıştığını, çalıştığı süre boyunca fazla mesai yaptığını, hafta tatili ve bayram günlerinde de çalıştığını, iş akdinin davalılar tarafından haksız ve bildirimsiz olarak sona erdirildiğini, ancak yasal işçillik hak ve alacaklarınının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücret alacağı, hafta sonu tatili ücreti alacağı ile milli bayram çalışma ücreti alacakları davalılardan talep etmiştir.
Davalılar Cevabının Özeti:
Davalı S.S. 162 Nolu Adana İli Yumurtalık İlçesi Minübüsçüler ve Otobüsçüler Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi vekili cevap dilekçesinde özetle; talep konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının iş akdinin 17.06.2011 tarihinde okulların kapanması nedeniyle sonlandırıldığını, davacının belirli süreli iş akdi ile çalışmış olmasına rağmen mecburiyet nedeniyle çalıştırılmak zorunda kaldığını ve iş akitlerinin mükerrer yenilenmek zorunda kalındığını, belirli süreli iş akitlerinde işçinin kıdem ve ihbar tazminatı talep etme hakkı olmamasına rağmen belirli süreli iş akitlerinin yenilenmek zorunda kalınması nedeniyle davacıya kıdem ve ihbar tazminatı tahakkuk ettirildiğini ve kendisine toplam 4.903,97 TL ödeme yapıldığını, bu durumun davacı tarafından imzalanan ibraname ve kooperatif defter kayıtlı ile de sabit olduğunu, davacının fazla mesai yaptığı ve tatil günlerinde çalıştığı iddiasının doğru olmadığını, zira yaptığı işin fazla çalışmaya elverişli olmadığını beyanla davanın reddine karar verilemesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı İskenderun Enerji Üretim ve Ticaret A.Ş. cevap dilekçesinde özetle; davacının öğrenci servisi ile müvekkili şirket lojmanlarında kalan işçilerin çocuklarını okula taşıma işini yaptığını, öğrencilerin müvekkil şirket personeli olmadığını, öğrencilerin okullarının ya da dershanelerinin de müvekkil şirket işiyle ilgili bir yer olmadığının açık olduğunu, öğrencilerin okula taşınması işinin enerji üretimi yapan müvekkil şirketle bir ilgisinin bulunmadığını, müvekkil şirketin asli işi olan enerji üretimi işinin teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir bölümü de olmadığını, özel okullarda çalışan öğretmenler ile belirli süreli iş sözleşmesi yapılabileceğini düzenleyen 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda aynı mantığa ve gerekçelere dayanılarak çıkartıldığını, iş akdinin belirli süreli iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu ve bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanmayacağını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, toplanılan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar, davacı vekili ve davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı olmak üzere temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Davacı Temyiz Başvusu Yönünden;
Karar davacı vekili tarafından süresi içerisinde süre tutum dilekçesi ile temyiz edilmiş ise de gerekçeli kararın davacı vekiline 23.05.2016 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin temyiz sebeplerini 8 günlük süre geçtikten sonra 29.07.2016 tarihli dilekçe ile bildirdiği, temyiz sebeplerinin süresinde sunulmamasına göre, yerinde bulunmayan ve süresinde verilmeyen gerekçeli temyiz dilekçesinde belirtilen hususlar değerlendirilmeksizin yasal süresi içerisinde olmayan temyiz talebinin reddine 03.03.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.
Davalıların Temyiz Başvusu Yönünden;
1-Dosyadaki yazılara, belgelere, kararın dayandığı kanuni gerektici sebeplere ve tüm dosya kapsamına göre, davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık, dosyada yer alan ibranamenin nazara alınıp alınmayacağı konusundadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
A)Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir.
B)İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
C)İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
D)İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).
E)Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.).
F)Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).
G)Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).
H)İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K. ; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.).
Somut uyuşmazlıkta; davacı, dava dilekçesinde çalışma süresi boyunca fazla mesai yaptığını, iş akdinin feshedilmesi sonrası işçilik alacaklarının ödenmediğini iddia etmiş, davalılar vekili ise davacının işten ayrılırken ibraname imzaladığını, ibranamede yer aldığı gibi yasal olarak haketmiş olduğu tüm hak ve alacaklarının eksiksiz olarak kendisine ödendiğini savunmuştur. Dosya içerisinde, 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde 20.06.2011 tarihinde düzenlenen ve davacı tarafından imzalanmış bir kısım işçilik alacaklarını aldığını belirtir ibraname bulunmaktadır. Mahkemece, söz konusu ibranamede yer alan ödemelerin banka kanalı ile yapılmadığı gerekçesiyle yazılı biçimde karar verilmiş ise de varılan bu sonuç dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Dosyada mevcut ibranamenin düzenlendiği tarihte 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükte olup yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde yürürlükte olan mer’i yasa hükümlerine göre bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme neticesi yazılı gerekçeyle karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasındaki davaya konu işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi gerekip gerekmediği konularında da uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalınmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunmanın doğru olduğu anlaşılırsa hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7’nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447’inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def’i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def’inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan hakkının bazı sebeplerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. Bunun gibi kısmi dava ile alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan kesimi için hak düşürücü süre korunmuş olur. Kısmi dava dışı kalan (saklı tutulan) alacak kesimi için hak düşürücü süre korunmuş olmaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.03.2003 tarih ve 2003/9-76 Esas 2003/126 Karar sayılı kararı)
Dosya içeriğinden, davacının 08.02.2016 tarihli ıslah işlemine ilişkin dilekçesinin davalılara 17.02.20165 tarihli duruşmada elden tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Davalılar tarafından, söz konusu ıslah talebine karşı yasal süresi içerisinde zamanaşımı savunmasında bulunulmuştur. Bu durumda, davacının talep ettiği ve hüküm altına alınan alacak kalemleri yönünden, yöntemine uygun biçimde ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı savunması gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozma sebebidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 03.03.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.