Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/28312 E. 2020/7469 K. 23.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/28312
KARAR NO : 2020/7469
KARAR TARİHİ : 23.06.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin 13.07.2007 tarihinde davalı … Başkanlığından emekli olduğunu, ancak kıdem tazminatı, tasarruf teşvik ve nema alacağı, izin ücretleri, ikramiye ve ayni sosyal haklarının ödenmediğini, … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/233 esas sayılı dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, söz konusu kararda ayrıca “Vergi iadesi, ikramiye ve ayni sosyal haklar yönünden talep edilen alacakların bütçe emaneti hesabından talep edilmesi hakkında davacının muhtariyetine” şeklinde hüküm tesis edildiğini ileri sürerek davacıya ödenmeyen ayni sosyal haklar ve sair hakların içerisinde bulunduğu bütçe emanet hesabındaki bedelin tespiti ile taraflarına verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafından talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, davacı işçinin belediyeden ayrılırken alacaklarının hesaplanarak kendisine tam ve eksiksiz ödendiğini, alacaklarını alırken davacının hiç bir ihtirazı kayıt ileri sürmediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece eda davası olarak görünen davanın yapılan yargılaması sonucunda, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 194. maddesinde, somutlaştırma yükü düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrası uyarınca, taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli bir şekilde somutlaştırmakla yükümlüdür. Madde gerekçesinde, maddenin ihdas amacının, uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek olduğu belirtilmiştir. Gerekçenin devamında, “Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır.” şeklindeki ifadelere yer verilerek somutlaştırma yükünün anlam ve önemi vurgulanmıştır.
Davacının dilekçesinde talebine dayanak yaptığı bazı iddialar (vakıalar) olmakla birlikte, bunlar somut ve açık değilse, o zaman somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinden söz edilmelidir. Somutlaştırma yükü yerine getirilmeden ne karşı tarafın sağlıklı savunma yapması ne de sağlıklı bir hüküm verilmesi mümkündür. Çünkü, karşı tarafın hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak açıklama ve ispat hakkını kullanabilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen iddialar hakkında tam olarak bilgilenmesi zorunludur (m. 27). Keza, hükümde nelerin yer alması gerektiğini belirten Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 297 gereğince, tarafların iddia ve savunmalarının, uyuşmazlık noktalarının, hükmün dayandığı ve sabit görülen vakıaların, tam olarak gösterilmesi aranmaktadır (m. 297/1-c). Somut vakıalar olmadan, hâkimin sağlıklı ve somut bir karar vermesi de mümkün değildir.
Davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekan ve içerik olarak somutlaştırılması zorunludur. Somutlaştırmak, bir iddiayı, zaman, mekân, kişi, oluş şekli gibi unsurlarıyla algılamaya, anlamaya, tartışmaya, ispata elverişli şekilde ortaya koymaktır. Vakıaların somutlaştırılmasından sonra, karşı tarafça savunma yapılabilir ve mahkemece bir vakıa tam olarak algılanabilir, ispat faaliyeti yürütülebilir ve vakıa üzerinde inceleme ve tartışma yapılarak karar verilebilir (…, s. 31 vd.; …/…/…, s. 665). Soyut ve genel ifadelerle dilekçe yazmak, tarafın kendi bilmediği bir şeyi karşı tarafın bilmesini ve mahkemenin de talepte dahi bulunanın bilmediği, somut olarak ileri sürmediği, belirsiz bir şeyden sonuç çıkarmasını beklemek anlamına gelir ki, bu durum hukuk kuralları bir yana mantık kurallarıyla da bağdaşan bir durum değildir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, dava malzemesini getirmek tarafların, hukuku uygulamak mahkemenin işidir. Taraflar dava malzemesini eksik değil, tam olarak getirmek durumundadırlar. Unutmamak gerekir ki, talebin tam tespit edilemediği belirsiz alacak davasında dahi, talep konusu belirsiz olsa dahi, Kanun hukuki ilişkinin belirtilmesini zorunlu kılmıştır (HMK m. 107). Çünkü, kişi, belirsiz ve bilinmeyen bir hukukî ilişki ve vakıadan hareketle bir talepte bulunamaz.
Somutlaştırma yükü de iddia yükü gibi usûlî bir yük olmakla birlikte (…, s. 36), sonucu iddia yükünden farklıdır. İddia yükünde ortada bir vakıa yokken, somutlaştırma yükünde bir vakıa mevcut, ancak kanunun aradığı şekilde açık ve somut değildir. Bu durumda, özellikle hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) ile ön inceleme hükümleri (HMK m. 320, 137, 140) dikkate alınmalıdır. Çünkü, “maddi ve hukuk açıdan belirsiz yahut çelişkili” hususlarda hâkim davayı aydınlatmak durumundadır (V. Karaaslan, Medenî Usûl Hukukunda Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, Ankara 2013). Somut olmayan vakıalarda, maddi ve belirli ölçüde hukuki belirsizlik mevcuttur, bu belirsizliğin giderilmesi gerekir. Bu belirsizlik dilekçelerin verildiği aşamada giderilebileceği gibi, özellikle gerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 320 gerekse m. 137 ve 140 hükümleri gereğince, hâkim tarafından bu konuda çaba gösterilmesi gerekir. Çünkü, ön incelemede tarafların iddia ve savunmalarının tespit edilmesi, anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktaların tek tek belirlenmesi gerekli ve zorunlu olup bu aynı zamanda hâkimin ödevidir. Bu çerçevede hâkimin ön incelemede mutlaka somutlaştırmayı sağlaması gerekir. Bu sebeple, sadece tarafların dilekçelerini tekrar ettikleri yönündeki beyanların tutanağa geçirilmesi veya soyut ifadelerle tespit yapılması yeterli değildir. Bu, mahkemenin yargılamayı yürütmesi bakımından sağlıklı olmayacağı ve Kanuna aykırı olacağı gibi, Yargıtay denetimine elverişli bir durum da oluşturmayacaktır. Bunun gibi, tarafların üzerinde bulunan yükleri (iddia, somutlaştırma ve ispat yükü) ve hâkimin görevi ve ödevini bilirkişinin üzerine yıkarak, bilirkişinin bu tespitleri yapması da beklenemez ve bu tespitlere göre de dava yürütülemez. Zira, tarafın iddiası olmayan veya somutlaştırmadığı bir hususu, bilirkişi incelemez, değerlendiremez; bilirkişi hâkimin yerine de geçerek davayı aydınlatamaz, uyuşmazlık ve vakıa belirlemesinde bulunamaz. Bilirkişi ancak, var olanı inceleyebilir, açıklayabilir, teknik bilgisiyle istenen hususu tespit edebilir. Başlangıçta taraflarca ve hâkim tarafından gerçekleştirilmeyen bu işlemlerin sonradan bilirkişi marifetiyle giderilmesi usûlen mümkün değildir.
Eğer somutlaştırma yükü, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevine rağmen, davacı tarafından yerine getirilmemişse, o zaman bu yüke bağlanan yaptırım ortaya çıkacaktır. Somutlaştırma yükünün yerine getirmemenin yaptırımı, ispat yükünü yerine getirmemektir. Bu ise, aslında vakıanın ispata elverişli kabul edilememesi ve bunun sonucu olarak da belirsizlik rizikosuna katlanma şeklinde gerçekleşecektir. Böyle bir durumda, somutlaştırma yükü ve dolayısıyla ispat yükü yerine getirmediğinden, ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki, bu da davanın esastan reddi olup işin esası bakımından kesin hüküm oluşturacaktır. (…, s. 36; …/…/…, s. 666; …, s. 144).
Sonuç olarak dava dilekçesinde, gerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 119/1-e gerekse m. 194 gereğince somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması halinde, önce hâkim davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği, somut olmayan hususların belirlenmesini (yeni bir vakıa meydana getirmeden, sadece mevcut vakıa kapsamında) davacıdan istemeli, bu eksiklik tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek karar verilmeli, bu eksiklik tamamlanmaz, somutlaştırma gerçekleşmezse, ispatsız kalan davanın reddine karar verilmesi gereklidir.
Somut olayda, davacı, davalı … aleyhine daha önce açtığı davada “Vergi iadesi, ikramiye ve ayni sosyal haklar yönünden talep edilen alacakların bütçe emaneti hesabından talep edilmesi hakkında davacının muhtariyetine” karar verildiğini belirterek davalı kurum nezdindeki ayni ve sosyal haklarının tahsilini talep etmiştir. Dava dilekçesinde, “bütçe emanetlerindeki ayni ve sosyal haklarının tespiti” şeklinde bir talebe yer verilmiş ise de, yargılama eda davası olarak yürütülmüş ve sonuçlandırılmış olup, gerekçeli kararda herhangi bir tespit hükmüne yer verilmemiştir. Davacının talebinin müphem ve belirsiz olması da nazara alındığında, mahkemece yapılması gereken, davaya konu edilen taleplerin hangi alacak kalemlerinden oluştuğunun ve hangi döneme ilişkin olduklarının yukarıda yer alan ilkelere göre somutlaştırıp açıklaması için davacıya süre verilmesi ve sonucuna göre yargılamaya devam edilerek bir karar verilmesidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Dosya içerisinde bulunan işyeri kayıtlarının incelenmesinde davalı vekilinin sunulan 17.04.2015 havale tarihli dilekçe ekindekinde sunulan excel tablosunda, bir kısım ödeme belgelerinin Sayıştay’da olduğunun belirtildirildiği görülmektedir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu durum göz ardı edilmiş ve söz konusu dönemlere ve belge tarihlerine ilişkin olarak ödeme yapılmadığı mütalaa edilerek davalı Belediyenin borçlu olduğu değerlendirilip buna göre hesaplama yapılmıştır. Bilirkişi raporunun, bu yönü ile işyeri kayıtlarındaki verilere dayalı olarak somutlaştırılmadan düzenlendiği ve denetime elverişli bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece ilgili ödeme belgeleri Sayıştay’dan getirtilerek denetime elverişli şekilde ayrıntılı rapor alınmalı ve taraflardan rapora karşı diyecekleri sorularak usuli işlemler tamamlandıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı biçimde karar verilmesi de bozma sebebidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 23.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.