YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/27529
KARAR NO : 2020/5092
KARAR TARİHİ : 17.03.2020
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 17/03/2020 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü yapılan tebligata rağmen davalı ve karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkilinin davalı … bünyesinde itfaiye işçisi olarak çalışmakta iken süpürgeci olarak çalışmaya zorlandığını, ardından iş sözleşmesinin işverence haksız şekilde feshedildiğini, sendikalı olmasına ve davalı işverenin tabi olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanmasına rağmen toplu iş sözleşmesinden doğan bazı haklarının ödenmediğini beyanla, çalıştığı sürede yürürlükte olan toplu iş sözleşmelerine göre hak kazandığı ve eksik ödenen bir kısım sosyal ve sendikal alacakları ile kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, ikramiye ile ilave tediye alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının fen işlerinde çalıştığını, itfaiye hizmetlerinin 6360 sayılı Yasa kapsamında Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesine devredildiğini,yine 6360 sayılı Yasa kapsamında park ve bahçelerin bir kısmı ile ilaçlama, ana yolların temizliği, ana arter yollarının yapımı, mezbaha, itfaiye, mezarlık, ulaşım, su ve kanalizasyon işlerinin Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesine devredildiğini, müvekkilinin iyi niyetli olarak davacının iş sözleşmesini sonlandırmadığını, mevcut şartlar altında temizlik işinde görevlendirdiğini, davacının iş sözleşmesinin 5620 sayılı Yasa kapsamında askıya alındığını, askı süresi sonunda davacının işe başlaması için işe davet ihtarnamesi keşide edildiğini, işe davetin davacıya tebliğ edilmesine rağmen davacının işe başlamayarak devamsızlık yaptığını, davacının devamsızlık yaptığına dair tutanak düzenlendiğini, davacının işe gelmediği dönemde bir başka işte çalıştığını ve bu sebeple davacının işe başlamadığını, işe gelmeyen davacının kıdem ve ihbar tazminatı ile iş güvencesi ödeneğine hak kazanamayacağını, müvekkil idarede çalıştığı sürece tüm sosyal hak ve alacaklarının aylık ücretlerine ilave edilerek ödendiğini ve bu durumun ücret bordrolarında yer aldığını,davacının 2012 yılına kadar ikramiyelerinin ek tazminat adı altında 2012 yılından sonra ise ikramiyelerin ödendiğini, davacıya izinlerinin kullandırıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, toplanılan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, belgelere ve tüm dosya kapsamına göre; davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davalı tarafından davacıya bordrolarda “ek tazminat” adı altında ödenen miktarların dikkate alınıp alınmayacağı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu’nun mahsubu düzenleyen 101. ve 102. maddeleri çerçevesinde öncelikle muacceliyet ve temerrüt kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
Muacceliyet, alacaklının borçludan, borçlanılan edimi talep ve dava edebilme yetkisidir. Borç muaccel olmadan borçlu temerrüdü söz konusu olmaz.
Temerrüt, en kısa tanımıyla, alacaklı tarafından talep edilebilir (muaccel) hale gelmiş bir borcun ifasındaki gecikmedir. Kural olarak, bu tür (muaccel) bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer (BK. m. 101/1). Başka bir ifadeyle, temerrütten söz edilebilmesi için, öncelikle muaccel bir borcun ve alacaklının o borca yönelik ihtarının bulunması gerekir. Kural böyle olmakla birlikte, borçlunun temerrüde düşmesi için alacaklının ihtarının gerekmediği bazı durumlar da vardır: Örneğin, ifa gününün taraflarca birlikte kararlaştırıldığı (BK. m.101/2), borçlunun borcu ifa etmeyeceğini bildirmiş olduğu veya hal ya da durumundan bu sonuca varılabildiği (BK. m.107/1) durumlarda, temerrüdün gerçekleşmesi için alacaklının ihtarına gerek yoktur.
Tek bir borç ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda, borçlu para borcunun faiz ve masraflarını ödemede temerrüde düşmemişse yaptığı kısmi ödemeyi anapara borcuna mahsup etme hakkına sahiptir. Ancak, para borcunun bir kısmı için kefalet, rehin veya benzeri bir teminat verilmişse, yapılan kısmi ödemenin teminatlı olan borca mahsubu istenemez. Bu durumda, kısmi ödemenin teminatsız olan ya da teminatı daha az olan borca mahsubu gerekir. Borçlu, faiz ve masrafları ödemede temerrüde düşmüşse yaptığı kısmi ödeme öncelikle gecikmiş faiz ve masraf borçlarına mahsup edilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.09.2000 tarih ve 2000/12-1148 esas, 2000/1193 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, Borçlar Kanununun 84 üncü maddesi gereğince, ödemelerin öncelikle asıl alacaktan düşülebilmesi için, borçlunun faiz ve masrafları ödemede gecikmemiş olması zorunludur. Gecikme ve alacaklının iradesini açıklaması halinde, ödenen kısmın öncelikle faizden düşülmesi gerekir. İcra takibi, ödemeye ihtirazi kayıt konulması irade açıklamasıdır.
Birden fazla borcu bulunan borçlunun yaptığı ödeme, ifa zamanında beyan ettiği borca mahsup edilir. Borçlu, ödeme sırasında, yapılan ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu beyan etmemiş veya alacaklının makbuzda belirttiği borca derhal itirazda bulunmamışsa makbuzda belirtilen borca mahsup edilmelidir.
Birden fazla para borcunun bulunduğu bir borç ilişkisinde, borçlunun, yapılan kısmi ödemenin hangi borç için mahsup edildiğini belirtmemesi, alacaklının da ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu makbuzda göstermemesi durumunda, kısmi ödemenin hangi borca mahsup edileceği sorunu Borçlar Kanununun 102. maddesine göre çözümlenmelidir. Bu gibi durumlarda, kısmi ödeme öncelikle muaccel olan borç için yapılmış sayılır. Ödeme zamanında birden fazla borç muaccel hale gelmişse, ödeme ilk takibe konulan borca mahsup edilir. Muaccel olan borçlardan hiçbiri takibe verilmemişse kısmi ödeme ifa zamanı önce gelen borca mahsup edilmiş sayılır. Borçların ifa zamanları (vadeleri) aynı günde gelmişse yapılan kısmi ödeme borçların miktarlarıyla orantılı olarak mahsup edilir. Borçlardan hiçbirinin ifa zamanı gelmemişse, kısmi ödeme alacaklı için güvencesi en az olan borca mahsup edilmiş sayılır.
İş sözleşmesinden doğan para borçlarının kısmi ifasında, mahsubun ne şekilde yapılacağı ile ilgili 4857 sayılı Kanun’da özel bir düzenleme bulunmadığından, Borçlar Kanununun genel hükümleri kapsamında sorun çözümlenmektedir. İşçinin işverenden bir alacağının, örneğin sadece kıdem tazminatı alacağının bulunduğu durumlarda, kısmi ödeme nedeniyle mahsup işlemi Borçlar Kanunu’nun 100. maddesi çerçevesinde yapılacaktır. Dairemiz uygulamasına göre, temerrüde düşmüş olan işverenin yaptığı kısmi ödeme işçinin bu hususta beyanda bulunup bulunmadığına bakılmaksızın öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilmelidir.
Borcun taksitle ödenmesi konusunda yapılan anlaşma aksi öngörülmemişse, kural olarak, işçinin faiz talebinden vazgeçtiğini kapsar. Ancak, bu sonuç işverenin taksit anlaşmasına uygun hareket etmesine bağlıdır. İşverenin taksitlerden birini zamanında ödememesi halinde, işçinin faizle ilgili feragati geçersiz hale gelir ve sadece ödenmeyen taksit için değil, tüm alacak için faiz talep hakkı doğacaktır. Bu durumda ödenmiş olan önceki taksitlerin öncelikle faiz ve masraflara mahsubu gerekecektir. Kuşkusuz taksit sözleşmesinin işçinin serbest iradesi ile meydana gelmesi gerekir.
İşçinin birden fazla alacağının söz konusu olması halinde, yapılan kısmi ödemenin hangi alacağa ilişkin olduğu işveren tarafından ödeme sırasında belirtilmemiş ve işçi tarafından da bu husus makbuzda gösterilmemiş ise, mahsup işlemi Borçlar Kanunu’nun 86. maddesine göre yapılacaktır. İş Kanununda işçinin sözleşme ve kanundan doğan alacaklarının muacceliyet ve vade zamanları konusunda değişik hükümler öngörülmüştür.
4857 sayılı Kanun’a göre ücret en geç ayda bir ödenir (m.32/5). İş Hukuku Mevzuatımızda Basın İş Kanunu’nun 14. maddesi hariç, ücretin peşin ödeneceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle ücret, çalışılan ayı takip eden aybaşında muaccel hale gelmektedir. Fazla mesai, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin muacceliyet tarihleri normal aylık ücret gibidir. İşçinin ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti sözleşmenin feshi ile muaccel hale gelir.
Mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14 ve 4857 sayılı Kanun’un 120. maddesi uyarınca, işveren kıdem tazminatı borcu bakımından iş sözleşmesinin feshedildiği tarihte temerrüde düşer. Yukarıda belirtilen diğer tazminat ve alacaklar bakımından ise, tarafların sözleşme ile kararlaştırdıkları ödeme zamanı ya da işçi tarafından gönderilecek ihtarnamede belirtilen ödeme günü itibariyle işverenin temerrüdü gerçekleşir.
Somut olayda, dosyada 2013 ve 2014 yıllarının kimi aylarına ilişkin ücret bordroları yer almakta olup, önceki döneme ilişkin ücret bordroları bulunmamaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda da, bu bordrolarda yer alan “İKRAMİYE” tahakkukları yalnızca akdi ikramiyeden mahsup edilmek suretiyle hesaplama yapılmıştır. Ancak Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2015/22749 esas ve 2015/19171 karar sayılı ilamı, Dairemizin 2017/14305 esas ve 2018/20103 karar sayılı, 2017/14811 esas ve 2018/22906 karar sayılı, 2017/14810 esas ve 2018/22905 karar sayılı ilamlarında, önceki dönem ücret bordrolarında yer alan “ek tazminat” adı altında yapılan ödemelerin davalı tarafça toplu iş sözleşmesinde düzenlenen alacaklar ve ilave tediye alacağına karşılık yaptığını iddia edilmiş olması, davalının resmi kurum olup, davacının da yapılan bu ödemelerin başka bir alacağa karşılık olarak yapıldığını iddia etmediğinden, bu ödemelerin yukarıda belirtilen ilke kararı çerçevesinde davacının alacağından mahsup edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozmalar yapılmıştır. Nitekim aynı davalıya karşı açılan ve aynı alacakların talep edildiği Dairemizce onanan emsal seri 2015/7912 esas, (Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi 2014/107 esas, 2014/682 karar) sayılı dosya ve seriye ait diğer dosyalarda davalı tarafından yapılan bu ödemeler alacaktan mahsup edilmiştir.
Dolayısıyla önceki dönem ücret bordroları kapsama alınmak ve emsal dosyalar gözetilmek suretiyle, davalının iddia ettiği şekilde davacının önceki dönem ücret bordrolarında “ek tazminat” adı altında yapılan ödemelerin varlığının tespiti halinde, “ek tazminat” adı altında yapılan ödemelerin yukarıda belirtilen ilke kararı çerçevesinde davacının alacağından mahsup edilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-19.11.2013 tarihinde imzalanan 01.01.2014-31.12.2016 yürürlük tarihli Toplu İş Sözleşmesi 38. maddesinde akdi ikramiyenin kaldırılmış olduğu görülmektedir. Bilirkişi tarafından ilgili düzenlemenin yürürlüğe girdiği 01.01.2014 tarihini aşar şekilde akdi ikramiye hesabı yapılması hatalıdır.
Öte yandan, akdi ikramiyenin yürürlükten kaldırıldığı 01.01.2014 tarihinden itibaren ücret bordrolarında yer alan “İKRAMİYE” adı altındaki tahakkukların da, yasal ikramiye olan ilave tediye alacağından mahsup edilmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 17.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.