Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/21187 E. 2019/6516 K. 25.03.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/21187
KARAR NO : 2019/6516
KARAR TARİHİ : 25.03.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı işverenin… şubesindeki kargo taşımacılık işyerinde eğitim şube müdürü olarak 20.05.1993 yılında işe başladığını, sırası ile … ve … Şube müdürü olarak çalıştığını, 25.08.1994 tarihinde davalı işverenin sendikal faaliyet ve işçilik taleplerinin önüne geçmek için işverenin tüm şubelerdeki müdürlerini acente alt işveren olarak çalıştırmaya devam ettiğini, tüm …şubelerinin alt işveren yapılmasına rağmen yine işi yönetme yetkisinin davalı …Kargoda olduğunu, şubenin kirasını davalının ödediğini, kira sözleşmesini davalının yaptığını, davacının iş yeri açma çalıştırma ruhsatı olmadığını, tüm giderleri davalı işverenin karşıladığını, davacının acente ve alt işveren yapılmasının muvazaaya dayandığını, daha önce davalının bir işçisinin acentelik-alt işveren sözleşmelerinin muvazaalı olduğuna dair … Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne şikayette bulunduğunu ve Bölge Çalışma Müdürlüğü tarafından acentelik sözleşmelerinin muvazaalı olduğu alt işveren işçilerinin baştan beri davalının işçisi olduğu yönünde tespitte bulunduğunu ve iş sözleşmesinin haksız nedenle işverence sona erdirildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma, ulusal bayram genel tatil ve yıllık izin ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının ilk olarak 1993 yılında işçi statüsünde işe başladığını ancak daha sonra acenteliğe talip olduğunu ve davalı şirketçe de bu durumun uygun görüldüğünü ve 24.08.1994 tarihinde davacının acente olduğunu, taraflar arasında en son akdedilen 01.02.2006 tarihli vekalet sözleşmesinin karşılıklı mutabakatla 23.03.2011 tarihinde sonlandığını, davacının bu sözleşme sebebi ile davalı şirketi ibra ettiğini, davacının işçi sıfatını haiz olmayıp, başlı başına bir acente olduğunu, aralarındaki hukuki ilişkinin acentelik olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin muvazaalı bir sözleşme değil gerçek bir sözleşme olduğunu ve diğer tüm taleplerinin de yersiz olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, tüm dosya kapsamı, emsal dosya açıklamaları ile tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde taraflar arsındaki acentelik sözleşmesinin muvazaalı olduğu, her ne kadar davalı şirketin acentelik sözleşmesi olduğu belirtilmiş ise de gerçekte taraflar arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesi niteliğinde olduğu ve davacının davalı işyerinde 20.05.1993-31.03.2011 tarihleri arasında olan süreçte belirsiz süreli hizmet sözleşmesine dayalı olarak 17 yıl 10 ay 1 gün (6506 gün ) süreyle çalıştığı anlaşıldığı gerekçesiyle toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil ücret taleplerinin reddi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Taraflar arasında, davacı işçin fazla mesai yapıp yapmadığı ve ulusal bayram genel tatil günlerinde çalışıp çalışmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada gözönüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise, varsa ilgili dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir.
Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
Fazla çalışmanın belirlenmesinde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 68. maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin dikkate alınması gerekir.
Aynı ilkeler ulusal bayram genel tatili çalışmaları için de geçerlidir
Somut olayda, davacı sabah 07.30’dan akşam 22.00, 23.00’ e kadar haftanın 6 günü çalıştığını ve genel tatillerde de çalışma yaptığını iddia etmiştir. Dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporunda davacının tanık beyanlarına göre 08.30 – 21.00 saatleri arası 1,5 saat ara dinlenme ile 11 saat çalışarak haftada 21 saat fazla mesai yaptığı ve dini bayramlarda sadece arife günü ile 1 Ocak ve 1 Mayıs dışında ki genel tatiller ile ulusal bayramlarda çalıştığı tespit edilmiş ise de mahkemece davacı tanıklarından …’in 2001-2004 yılları arasında çalıştığı ve davalı tarafın zamanaşımı itirazı da dikkate alındığında zamanaşımına uğramayan dönem için bu tanığın beyanlarının açıklayıcı olmadığı, diğer davacı tanığının da beyanlarının doğrudan davacının çalışma saatlerine yönelik değil de işyerinin çalışma düzeni ile ilgili olduğu dikkate alındığında davacının ispat yükü kendisinde bulunan fazla mesai ve genel tatil bayram çalışmalarının varlığını dosya kapsamına göre delillendiremediği gerekçesi ile bu taleplerin reddine karar verilmiştir.
Fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatil ücret talepleri yönünden davacı tanıklarından …’in beyanının yazılı gerekçe ile dikkate alınmaması doğru olmuştur. Ancak diğer davacı tanığı …’ nın duruşmada ki beyanında aynen “Ben davalı şirketin işçisi olarak davacı ile birlikte 16 yıl çalıştım. Davacı ile davalı şirkette birlikte çalıştık, ben şofördüm davacı da …, … şube müdürü olarak çalışıyordu. Pazar günleri çalışılmazdı diğer 6 gün sabah 08.30’dan akşam iş bitimine kadar ortalama olarak 21.00’e kadar çalışılırdı. Dini bayramlarda çalışılmazdı, 1 Ocakta çalışılmazdı, 1 Mayısta da çalışılmazdı, diğer resmi tatillerde çalışılırdı. “ şeklinde beyanda bulunarak iş yeri çalışma düzeni ve işe giriş çıkış saatleri ile ilgili açıklayıcı ve somut beyanlarda bulunduğu görülmüştür. Burada artık mahkemece yapılması gereken iş davacı tanığı … yeniden dinlenerek beyan ettiği iş yerinde ki bu çalışma şeklinin davacıyı da kapsayıp kapsamadığı sorularak bir değerlendirme yapmak iken yazılı gerekçe ile fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil ücret taleplerinin reddi bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında, davacının yıllık izin ücreti alacağının miktarı noktasında uyuşmazlık vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesinde hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir şeklinde düzenleme yapılarak hakime yargılama sonunda doğruya ulaşma görevini yüklemiştir. Anayasamızın 141. maddesine göre, yargı basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmelidir. Devlet yargının basit, ucuz ve çabuk gerçekleşmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak durumundadır. Zira hakkın tanınması ve korunmasındaki gecikmeler, hukuk devleti ilkesi ile uyumlu değildir, adil yargılanma hakkını ihlâl eder. Bu sebeple yargılama sonucunda ulaşılacak hüküm, doğru, gecikmemiş ve kendisinden beklenen etkiyi gösteren bir niteliğe sahip olmalıdır. Bundan dolayı belirsiz vakıaların açıklattırılmasına, eksikliklerin hâkim tarafından işaret edilerek taraflarca giderilerek yargılamanın uzatılmasının önüne geçilmesine ilişkin hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Usul hukuku için haksızlığın önlenmesinin anlamı, doğru hüküm kurulmasıdır. Bu hususta yapılacak bir inceleme içinse, tarafların iddialarını eksiksiz ve zaman, yer gibi somut unsurlarıyla tam bir açıklık içinde yargılamaya getirmeleri gerekmektedir. Doğru hüküm kuramama, bazen ise zayıf olan tarafın bir usuli hakkı bilmiyor olması dolayısıyla söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda, hakkın özünün, usule kurban edilmesi mümkün olmadığından, tarafın bir vakıayı bütün ayrıntılarıyla getirmemiş olması dolayısıyla yargılamanın doğru ve adil bir hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde aydınlatılmamış olması durumunda hâkim devreye girecek ve söz konusu usûlî olanağı tarafa hatırlatacaktır.
Somut olayda davacı vekili süre belirtmeksizin davacının yıllık izin haklarının hiç kullandırılmadığını iddia etmiştir. Mahkemece, sadece davacının acente olmadan önce ki çalışması olan ilk dönem çalışmasına ilişkin 1994 yılında kullandığı 12 günlük yıllık izne ilişkin belge sunulduğundan davacının toplam hizmet süresine göre 17 yıl için hak kazandığı 308 günden 12 günün mahsubu ile bakiye 296 gün için hesaplama yapılmıştır. Bu durumda davacının 1994 yılından itibaren 16 yıllık dönemde hiç izin kullanmadığı kabul edilerek yıllık ücretli izin alacağı hüküm altına alınmıştır.
Mahkemece, davacının davayı somutlaştırma yükü (HMK m.194), hakimin de davayı aydınlatma yükümlülüğü (HMK m. 31) bulunduğu göz önüne alınarak, davacının acente olarak çalıştığı 16 yıllık çalışma süresi boyunca hiç yıllık izin kullanmadığı hayatın olağan akışına ters olduğundan, davacının beyanı alındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine 25.03.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.