Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/2032 E. 2017/1340 K. 06.02.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/2032
KARAR NO : 2017/1340
KARAR TARİHİ : 06.02.2017

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, kıdem tazminatı ve fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabının özeti:
Davalı davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, davalı temyizi üzerine fazla çalışma yönünden yapılan bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Taraflar arasında fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları uyuşmazlık konusudur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istkirar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki easaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir. (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK)
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyulması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa’nın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazıanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmakadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, karar kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilirse usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir. (HGK’nun 21.01.2004 gün, 2004/10-44 E, 19 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Mahkemeleri Usulü-6.Baskı, cilt 5, 2001).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Somut olayda, dava dilekçesinin açıklama bölümünde açıkça fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil ücretleri karşılığı şimdilik 5.000,00 TL talep edildiği belirtilmiş olup dilekçenin netice-i talep bölümünde belirtilen 5.000,00 TL’nin fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücretleri karşılığı talep edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece aldırılan ilk bilirkişi raporunda, fazla çalışma-hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücret alacakları ayrıştırılmaksızın 30.253,55 TL brüt fazla çalışma olarak hesaplanmış ve davacı yanca hesaplanan miktar üzerinden ıslah yapılmıştır. Hüküm davalı temyizi üzerine, fazla çalışmanın haftalık yerinde günlük hesaplanmasının hatalı olduğu, cumartesi ve pazar günleri veya hafta içi yapılan bir kaç saat çalışmanın hesaplama nedeninin anlaşılamadığı, raporun denetime elverişli olmadığı gerekçesiyle 02.06.2014 tarihinde bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, 28.173,13 TL brüt fazla çalışma alacağı hüküm altına alınmıştır. Davalı temyizi üzerine 10.03.2015 tarihinde hüküm, bozmanın gereği yerine getirilmediği, her ne kadar ilk bozmada belirtilmese de aynı gün incelenen dosyalar gereği ve hukuki istikrar nedeniyle 45 saatin altında çalışmaların işçinin izinli olduğu bazı günlerinde işveren rızası ile olması nedeniyle mesaiye dahil edilerek hesabının hatalı olduğu, davacının hafta tatili talebi olmadığı halde hafta tatilinin fazla çalışmaya dahil edilmesinin hatalı olduğu, ara dinlenme sürelerinin hatalı düşüldüğü ve fazla çalışmanın ücrete dahil olup olmadığının tespiti gerektiği gerekçeleriyle ikinci kez bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak aldırılan raporda, davalı işyerinde haftanın 5 gününün iş günü olduğu ve cumartesi ve pazar günleri çalışıldığında bu çalışmanın hafta tatili çalışması olduğu kabul edilmiş ve talepler ayrıştırılarak fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları hesaplanmıştır. Mahkemece sadece bu şekilde hesaplanan fazla çalışma ücreti alacağı hüküm altına alınmıştır.
Öncelikle, ikinci kez yapılan bozma ilamında davacının hafta tatili ücreti alacak talebi olmadığından bahsedilmiş ise de, dava dilekçesinin açıklama bölümünde açıkça fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil ücretleri karşılığı şimdilik 5.000,00 TL talep edildiği belirtilmiş olup dilekçenin netice-i talep bölümünde belirtilen 5.000,00 TL’nin fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücretleri karşılığı talep edilmiş olduğu anlaşıldığından bozmanın bu yönüyle maddi hataya dayalı olduğu, davacının fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarını talep ettiği ve ıslahtan önce alınan bilirkişi raporunda bu alacakların tamamı fazla çalışma olarak hesaplandığı için ıslahın fazla çalışma olarak yapıldığı açıklanan nedenle bu alacakların hesaplanarak 30.253,55 TL brüt miktar üzerinden ıslah edilmiş olduğu kabulüne göre hüküm altına alınması gerektiği anlaşılmaktadır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda talepler ayrıştırılarak fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hesaplandığı görülmektedir. Ancak bilirkişi raporunda benimsenen haftalık iş günü ve dolayısıyla fazla çalışma ve hafta tatili hesap yöntemi daha önce Yargıtay incelemesine tabi tutulan pek çok emsale de aykırıdır. (Örneğin 2017/2014 ve 1967 Esas sayılı dosyalar).
Dosya içeriği ve aynı gün temyiz incelemesine tabi tutulan dava dosyaları birlikte değerlendirildiğinde, işyerinde normalde cumartesi günleri çalışılması veya çalışılmaması işverenin yönetim hakkından kaynaklanmakta olup eğer bireysel veya toplu iş sözleşmesinde cumartesi gününün açıkça hafta tatili (akdi tatil) olduğu düzenlenmemişse o gününün işgünü sayılması gerektiği bu nedenle davalı işyerinde ise haftanın 6 gününün iş günü, 1 gününün hafta tatili olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. Şu halde mahkemece cumartesi ve pazar günü olmak üzere iki günün hafta tatili olarak kabul edilmesi hatalıdır.
Hafta tatili izni kesintisiz en az yirmidört saattir. Bunun altında bir süre haftalık izin verilmesi durumunda, usulüne uygun şekilde hafta tatili izni kullandığından söz edilemez. Hafta tatili bölünerek kullandırılamaz. Buna göre hafta tatilinin yirmidört saatten az olarak kullandırılması halinde hafta tatili hiç kullandırılmamış sayılır. Davacının 7 gün kesintisiz çalışıp çalışmadığı tespit edilmeli bir haftada kesintisiz en az yirmidört saat izin kullanıldığının anlaşılması halinde hafta tatili izninin o hafta için kullandırıldığı kabul edilmelidir. Bu yön gözetilmeden hesaplama yapılması yerinde bulunmamıştır.
Açıklanan nedenler ile haftanın 6 gününün iş günü olduğu kabulüne göre fazla çalışma alacağının da yeniden hesaplanması gerekecektir.
Hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil alacağı hesabı bakımından hükme esas alınan bilirkişi raporunda çalışılan saate göre yapılan hesaplama nedeniyle davalı yararına oluşan usuli kazanılmış haklar şimdiki gibi korunmalı ve 10.05.2013 tarihi sonrasında fazla çalışmaların ücrete dahil olduğu da şimdiki gibi gözetilmelidir.
Mahkemece bu yönler dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 06.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.