Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/16277 E. 2018/23909 K. 08.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/16277
KARAR NO : 2018/23909
KARAR TARİHİ : 08.11.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, davalı işyerinde alt işverenler bünyesinde 01/04/2004-15/07/2013 tarihleri arasında çalıştığını, son aylık ücretinin brüt 1.741,84 TL olduğunu, iş sözleşmesinin haksız olarak sona erdirildiğini, işyerinde cumartesi günleri dahil 08.00-20.00 saatleri arası çalıştığını, pazar günü, resmi ve dini tatil dışındaki cumartesi günleri dahil haftanın altı günü çalıştığını, kullanmadığı yıllık izinlerin bulunduğunu belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, ihale makamı konumunda olduklarından davacının alacakları yönünden sorumluluklarının bulunmadığını, davacının ihale ile iş alan firmalar bünyesinde saha elemanı olarak kayıtlarda belirtilen süreler içinde 01/04/2004 – 15/07/2013 tarihleri arasında çalıştığını, ilgili firmalardaki çalışmasında kendisine yasal haklarının ödendiğini, bildirim önellerinin tanındığını, davacının alacakları yönünden zamanaşımı def’inde bulunduklarını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacının tazminata esas alınması gereken hizmet süresi uyuşmazlık konusudur.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden mülga mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14/2. maddesi, işçinin aynı işverene bağlı olarak bir ya da değişik işyerlerinde çalıştığı sürelerin kıdem hesabı yönünden birleştirileceğini hükme bağlamıştır. O halde kıdem tazminatına hak kazanmaya dair bir yıllık sürenin hesabında da işçinin daha önceki fasılalı çalışmaları dikkate alınır. Bununla birlikte, her bir fesih şeklinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde gerçekleşmesi hizmet birleştirmesi için gerekli bir koşuldur. İşçinin önceki çalışmaları sebebiyle kıdem tazminatı ödenmişse, aynı dönem için iki defa kıdem tazminatı ödenemeyeceğinden tasfiye edilen dönemin kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması mümkün olmaz. Yine, istifa etmek suretiyle işyerinden ayrılan işçi kıdem tazminatına hak kazanmayacağından, istifa yoluyla sona eren önceki dönem çalışmaları kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmaz. Ancak aynı işverene ait bir ya da değişik işyerlerinde çalışılan süre için kıdem tazminatı ödenmemişse, bu süre aynı işverende geçen sonraki hizmet süresine eklenerek son ücret üzerinden kıdem tazminatı hesaplanmalıdır. Zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi halinde, önceki çalışma sonrasında ara verilen dönem on yılı aşmışsa önceki hizmet bakımından kıdem tazminatı hesaplanması mümkün olmaz.
İşçinin iş sözleşmesi feshedilmediği halde çeşitli sebeplerle kıdem tazminatı adı altında yapılan ödemler avans niteliğinde sayılmalıdır. İşçinin iş sözleşmesinin feshinde kıdem tazminatına hak kazanılması durumunda, iş yeri ya da iş yerlerinde geçen tüm hizmet sürelerine göre kıdem tazminatı hesaplanmalı, daha önce avans olarak ödenen miktar kanuni faiziyle birlikte mahsup edilmelidir. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu doğrultudadır.
Davacıya ait Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet döküm cetveli incelendiğinde, davacının 01/04/2004-15/07/2013 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığı gözükmektedir. Davacıya 01/04/2004 – 15/03/2006 tarihleri arası dönem için 1.851,24 TL kıdem tazminatı ödemesi, bu dönemden 31/01/2010 tarihine kadar çalışması bakımından da 2.416,00 TL kıdem tazminatı ödemesi yapılmıştır.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının 01/04/2004 – 15/03/2006 tarihleri arasındaki çalışması sonraki çalışması ile birleştirilmeksizin kıdem tazminatı hesabı yapılmıştır. Ayrıca bu dönemden 31/01/2010 tarihine kadar olan dönem bakımından ise 2010 tarihindeki ücretine göre kıdem tazminatı hesaplanarak ödenen miktar mahsup edilerek bakiye kıdem tazminatının 01/02/2010 – 15/07/2013 tarihleri arasında hesaplanan kıdem tazminatına eklendiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere, davacının 01/04/2004 – 15/07/2013 arası fasılalı çalışmaları toplamı üzerinden kıdem ve hizmet süresi belirlenerek son ücreti üzerinden kıdem tazminatı hesabı yapılması ve yapılan ödemelerin avans olarak değerlendirilip kanuni faizleri ile birlikte belirlenen kıdem tazminatı hesabından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalıdır.
3-Taraflar arasında davacının fazla çalışması bulunup bulunmadığı uyuşmazlık konusudur.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, taraflar GPRS kayıtlarına dayanmışlardır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda GPRS kayıtları sunulan dönem bakımından bu kayıtlara, sunulmayan dönem bakımından ise davacı tanıklarının beyanına göre fazla çalışma ücreti alacağı hesaplanmıştır. Ne var ki, davacı tanıkları husumetli olup yan deliller ile desteklenmeyen beyanlarına tek başına itibar edilemez. Davacının GPRS kayıtları bulunan dönemdeki çalışması ile GPRS kayıtları bulunmayan dönemdeki çalışması aynı asıl işveren yanında ve aynı işi yaparak geçmiştir. Farklı bir çalışma süresini gerektirecek bir veri de bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle, GPRS kayıtları bulunmayan dönem için de, GPRS kayıtları bulunan dönemdeki ortalama çalışma süresine göre fazla çalışma ücreti hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.
Mahkemece bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 08.11.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.