Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/14695 E. 2018/21029 K. 04.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/14695
KARAR NO : 2018/21029
KARAR TARİHİ : 04.10.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/3. maddesine göre alacağın bir kısmının dava edildiği durumlarda kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Dolayısıyla bir davada verilen hükmün kesin olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılabilmesi için alacağın tamamının ne miktarda olduğunun ya davacının bağlayıcı bir beyanına dayalı olarak bilinmesi ya da mahkemece bu yönde bir belirleme yapılmış olması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta; dosyada aldırılan bilirkişi raporunda yıllık ücretli izin, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı olarak toplam 3.577,45 TL hesaplandığı, Mahkemece re’sen yapılan hesaplama sonucunda toplam alacak miktarının 2.075,77 TL olması gerektiğinin kabul edildiği, Mahkemece davacı yanca ıslah edilen toplam miktara göre karar tarihi itibariyle reddedilen miktarın temyiz kesinlik sınırı kapsamında kaldığından bahisle davacının temyiz isteminin reddine karar verilmiş ise de davacı tarafça ıslah dilekçesi ile aynı zamanda bilirkişi raporuna da itiraz edildiğinin ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu anlaşılmakla gerekçeli kararın tebliğinden itibaren süresinde yapılmış davacı temyizinin dikkate alınması gerektiği kanısına varılarak, davacı tarafın temyizinin kararın kesinlik sınırlarında olduğu gerekçesi ile reddine dair Mahkemenin 21.04.2015 tarihli EK KARARININ BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi.
Hüküm süresi içinde davacı ve davalılardan … vekilleri tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, davacının yıllık ücretli izin, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, yazılı gerekçe davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davacı ve davalılardan … vekilleri temyiz etmişlerdir.
Davalı … temyizi yönünden;
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz.
Dosya içeriğine göre, karar tarihi itibariyle hüküm altına alınan ve temyize konu edilen toplam alacak miktarı 2.075,57 TL olup karar tarihi itibari ile 2.080,00 TL olan kesinlik sınırı kapsamında kaldığından davalı vekilinin temyiz isteminin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427, 432. maddeleri uyarınca REDDİNE,
Davacı temyizi yönünden,
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında zamanaşımı savunmasının dikkate alınıp alınamayacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Mülga 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Somut uyuşmazlıkta, ulusal bayram ve genel tatil ücret alacağı dava zamanaşımı dikkate alınarak hesaplanmıştır. Dava dilekçesi davalı …’ye 06.09.2013, davalı şirkete ise 12.09.2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalı … davaya 20.09.2013 tarihinde cevap vermiş ve zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Davalı şirket ise 16.09.2013 tarihinde davaya cevap vermek için iki hafta süre talepetmiş, Mahkemece cevap için ek süre istenmesi halinde posta giderinin yatırılması gerektiği açıkça tensip zaptında belirtilmesine karşın gider yatırılmadığından bahisle talebin 27.09.2013 tarihli ara karar ile reddine karar verilmiş olup 21.10.2013 tarihinde verilen cevap dilekçesi süresinde kabul edilemeyeceğinden zamanaşımı savunmasının dikkate alınamayacağı anlaşılmaktadır. Şu halde, alt işveren davalı şirket tarafından yapılan zamanaşımı savunmasının dikkate alınması hatalı olup asıl işveren davalı …’nin süresinde yapmış olduğu zamanaşımı savunmasının sadece kendisi bakımından sonuç doğurucağı dikkate alınmadan karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasındaki diğer bir uyuşmazlık yıllık ücretli izin alacağı konusundadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 59’uncu maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 54’üncü maddesinde, yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında, işçinin aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştığı sürelerin birleştirilerek göz önüne alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu durumda, işçinin daha önce aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde geçen hizmetlerinin yıllık izne hak kazanma ve izin süreleri hesabı yönlerinden dikkate alınması gerekir. Kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmetlerin de aynı gerekçeyle izin hesabı yönünden birleştirilmesi zorunludur. Bununla birlikte, işçiye önceki feshe bağlı olarak kullanmadığı izin ücretleri tam olarak ödenmişse, bu dönemin sonraki çalışma sürelerine eklenerek izin hesabı mümkün değildir. Önceki çalışma döneminde izin kullandırılmak veya fesihte karşılığı ödenmek suretiyle tasfiye edilmeyen çalışma süreleri, aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerindeki çalışmalara eklenir. İşçinin aralıklı olarak aynı işverene ait işyerinde çalışması halinde, önceki dönemin kıdem tazminatı ödenerek feshedilmiş olması, izin yönünden sürelerin birleştirilmesine engel oluşturmaz. Yine, önceki çalışılan sürede bir yılı doldurmadığı için izne hak kazanılmayan süreler de, işçinin aynı işverene ait işyeri ya da işyerlerindeki sonraki çalışmalarına eklenerek yıllık izin hakkı belirlenmelidir. Yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalışmalarda önceki dönem zamanaşımına uğramaz.
Bir işyerinde başlangıçta mevsimlik olarak çalıştırılan ve daha sonra devamlılık arz eden işte çalıştırılan işçinin, mevsimlik dönemdeki çalışması kıdeminde dikkate alınmasına rağmen, yıllık ücretli iznin hesabında dikkate alınmaz. Ancak bu olgu için işçinin mevsimlik çalıştığı belirtilen dönemde yapılan işin gerçekten mevsime bağlı olarak yapılması gerekir. Yapılan iş mevsimlik olmayıp, işçi aralıklı olarak çalıştırılmış ise, mevsimlik işten söz edilemeyeceğinden, bu sürenin de izin hesabında dikkate alınması gerekir. Uygulamada tam yıl çalışılması gereken ve devamlılığı olan bir işte, işçilerin işlerine 1-2 ay ara vererek mevsimlik olarak çalıştıkları birçok olayda gözlemlenmektedir. Tam bir yıldan daha az sürmüş olan bu tür çalışmalarda, mevsimlik iş kriterlerinin bulunup bulunmadığı araştırılmadan, sırf bir yıldan az çalışma olduğu gerekçesiyle çalışmanın mevsimlik olduğunu kabul etmek doğru değildir. Bir işyerinde iş kolundaki faaliyeti yılın her dönemi yapılıyor, ancak bazı işçiler yılın belirli bir zamanında çalıştırılmakta ise, bu işçilerin aralıklı çalıştıkları kabul edilmelidir. Zira bu durumda yapılan işin mevsimlik iş olarak kabulü mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta; Mahkemece, davacının 1999, 2000, 2001, 2002, 2003 ve 2008 yıllarında yıllık izne hak kazandığı kabul edilerek hesaplama yapılmış ve hesaplanan alacak miktarından davalılar müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmuştur. Ne var ki, yapılan hesaplama dosya içeriği ile ve davacı tarafından yapılan işin mahiyeti ile örtüşmemektedir. Davacının davalıya ait işyerinde 10.05.1996-31.12.2004 ve 15.08.2007-30.06.2009 tarihleri arasında iki dönem halinde çalıştığı, belediye bünyesinde temizlik işçisi olduğu dikkate alındığında davacının çalışmasının mevsimlik olmayıp aralıklı olduğu, bu durumda toplam hizmet süresine göre hak kazanılan yıllık izin süresinin heaplanması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Mahkemece davacının çalışmasının aralıklı olduğu kabulüyle yıllık ücretli izin alacağı hesaplanmalı, sonucuna ve davalı şirketin temyiz etmemesi nedeniyle davacı yararına oluşan usuli kazanılmış hakka uygun olarak bir karar verilmelidir.
Mahkemece bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde ilgililere iadesine, 04.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.