Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2017/13511 E. 2018/20261 K. 26.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/13511
KARAR NO : 2018/20261
KARAR TARİHİ : 26.09.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işveren nezdindeki Hukuk Müşavirliği’nde 07.01.2003 tarihinden 31.07.2007 tarihine kadar sözleşmeli avukat olarak çalıştığını, müvekkilin görev yaptığı süre içerisinde dava ve icra takiplerinden dolayı karşı tarafa yükletilen avukatlık ücretlerinin yasaya aykırı olarak Hukuk Müşavirliği, İnsan Kaynakları, Teftiş ve Muhasebe Müdürlüğü personeli arasında %60 lık kısmının üç avukat, kalan %40 lık kısmının da bu belirtilen ünitelerde çalışanlar arasında paylaştırıldığını, müvekkiline çalıştığı süre boyunca takip ettiği davalardan doğan karşı tarafa yükletilen avukatlık ücretinden dolayı herhangi bir ödeme yapılmadığını, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’na göre davayı takip eden avukata ücret tarifesine uygun olarak, görev yapılan süre içerisinde doğan ve karşı tarafa yükletilen vekalet ücretlerinin davayı takip eden avukata ait olacağı aleni olmakla birlikte müvekkilinin takip ettiği davalardaki ücretlerinin müvekkili dışında avukatlar ile avukat olmayan kişiler arasında paylaştırıldığından bahisle, … l. ve 2. İş Mahkemelerinde takip ederek sonuçlandırılan mahkeme dosyalarındaki avukatlık ücreti alacağının faizi ile birlikte karar altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, aradaki ilişki vekalet sözleşmesinden kaynaklandığından öncelikle davanın görev yönünden reddi gerektiğini, bu kabul edilmeyerek işin esasına girildiği takdirde ise talep edilen alacakla ilgili zamanaşımı itirazları olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, vekalet akdinden doğan ücret alacakları yönünden Borçlar Kanunu gereği zamanaşımı süresi 5 yıl olup, eldeki davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığı gerekçesine yer verilerek, davanın reddi yönünde hüküm tesis edilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Uyuşmazlık; taraflar arasında işçi işveren ilişkisi mi, yoksa vekalet ilişkisi mi olduğu noktasında olup, bu bağlamda iş mahkemesinin görevi konusundadır.
4857 sayılı İş Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” Ücret, iş görme (emek) ve bağımlılık, iş sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayırt eden en önemli kıstas bağımlılık unsurudur. Her üç sözleşmede de iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağlılığı vardır. Ancak, iş sözleşmesinde işçi, belirli veya belirsiz süreli olarak işveren için çalışır. Vekâlette ise vekilin belli bir zamana bağlı olarak çalışması söz konusu değildir. Vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı, ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir unsur değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde, iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Bağımsız olarak iş gören, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahip olan, bütün zamanını tek bir müvekkile hasretmek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle ayrı vekâlet sözleşmeleri yapabilmekte ve bu şekilde ekonomik olarak tek bir işverene bağlı olmaktan kurtulmaktadır.
İş sözleşmesini belirleyen başka bir kriter hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık, işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki davranışlarına ilişkin talimatlara uyma yükümlülüğünü üstlenmesi ile doğar. İşçi, edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirmek durumundadır. İşçinin bu anlamda işverene karşı kişisel bağımlılığı da bulunmaktadır.
İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini; işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi, bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip olup olmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
Yukarıda sayılan ölçütler dışında, bağımsız çalışan kişiyle işçiyi birbirinden ayıran önemli diğer bir kriter, işin yönetim ve denetiminin kime ait olduğudur. İşçi, işverenin yönetim ve denetim sorumluluğu altında bulunan bir organizasyon içinde yer alır. Çalışma saatleri ve işin yapılacağı yer işverence belirlenir. İş araçları ve dokümantasyonu genelde işverence sağlanır. Bu konudaki alt bir kriter ise çalışanın kendisi, başkası ya da bir hizmet organizasyonu kapsamında iş yapması olgusudur. İşçinin işveren tarafından önceden belirlenen amaca uyma yükümlülüğü var iken, bağımsız çalışan açısından böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır. İşçinin önceden iş koşullarını ve işin yapılması sırasında kullanılacak araçları seçme yetkisi ya da işin yapılacağı yer ve zamanı belirleme serbestisi yoktur. Çalışan kişi işin yürütümünü kendi organize etse dahi, üzerinde iş sahibinin belirli ölçüde kontrol ve denetimi söz konusuysa, iş sahibine bilgi ve hesap verme yükümlülüğü varsa, doğrudan iş sahibinin otoritesi altında olmasa da bağımlı çalışan olduğu kabul edilebilir. Çalışanın işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip olması (ki bu iş görme borcunun bir ifadesidir) durumunda, çalışan kişinin “bağımsız çalışan” olduğu kabul edilmelidir. Vekilin dilediği zaman sözleşmeyi sona erdirme hakkı, işverene karşı mutlak olmamakla birlikte bir ölçüde bağımsızlığını ortaya koymaktadır. Oysa işçi, işin gerçekleştirilmesi yönünden amaca uygun olmadığını düşündüğü bir talimatı, işverenin ısrarı karşısında yerine getirmek zorundadır.
Çalışanın münhasıran aynı iş sahibi için çalışması da, tek başına yeterli olmasa da aralarında bağımlılık ilişkisi bulunduğuna kanıt oluşturabilir.
Kural olarak işçi sayılan kişinin kendi işçileri ve müşterileri bulunmaz. Bu kapsamda dikkate alınabilecek bir ölçüt de, münhasıran bir iş sahibi için çalışan kişinin, ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırıp çalıştırmadığı, işin görülmesinde ondan yaralanıp yararlanmadığıdır. Bu durumun varlığı çalışma ilişkisinin bağımsız olduğunu gösterir.
Avukat ile yapılan sözleşmede takip edilen dava ve icra dosyaları sebebiyle aylık sabit ücret ödeneceğinin öngörülmesi, taraflar arasındaki ilişkiye iş ilişkisi niteliğini tek başına kazandırmaz .
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesinde iş mahkemelerinin görevi, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle, işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi” olarak belirlenmiş olmakla, işçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
Her ne kadar davacı tarafça davalı nezdinde iş sözleşmesine tabi avukat olarak 07.01.2003- 31.07.2007 tarihleri arasında çalıştığı iddia edilmiş ise de, dosyaya ibraz edilen sözleşme içeriklerinden, avukatın işlerini kendi bürosunda yürütebileceği, davalı Birliğin mesainin bir kısmını Birlik Hukuk Müşavirliğinde geçirilmesi gerektiği yönünde avukata sınırlama getiremeyeceği, avukatın Birlik haricinde de diğer gerçek ve tüzel kişilere avukatlık hizmeti sunma imkanı olduğu, avukatın kendisine verilen işleri mensubu olduğu ortak avukatlık şirketi veya bürosunda birlikte çalıştığı avukatlara verebileceği düzenlemelerini içerdiği anlaşılmakla, saptanan bu durum karşısında ve yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulduğunda, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda taraflar arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olduğu ve genel mahkeme (Asliye Hukuk Mahkemesi) görevli olduğundan, davanın bu nedenle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esasına girilerek karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.