Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2016/830 E. 2018/25353 K. 26.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/830
KARAR NO : 2018/25353
KARAR TARİHİ : 26.11.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin işe iade davasının kabul edildiğini ve kesinleştiğini ancak başvurusuna rağmen işe başlatılmadığını iddia ederek işe başlatmama tazminatı ile 4 aylık boşta geçen süre ücreti, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, ulusal bayram genel tatil ücret alacakları ve emeklilik sonrası iş yerinde çalışmaya devam ettiği süre içerisinde toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmadığını belirterek toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan bir kısım fark ücret ve ödenmeyen alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının emeklilik işlemleri sırasında hak ettiği bütün alacaklarının ödendiğini ve davacının, davalı işvereni ibra ettiğini, davacının Toplu İş Sözleşmesinden faydalandırılamayacağını, emekliliği üzerine sendika üyeliğinin son bulduğunu, işçinin toplu iş sözleşmesi hükümlerinden faydalanabilmesi için sendika aktif üyeliğinin veya dayanışma aidatı ödemesinin gerektiğini, davacının bu şartları taşımadığından, toplu iş sözleşmesine dayalı alacakları talep edemeyeceğini belirterek ve davacının talep ettiği alacak kalemleri için zamanaşımı definde bulunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, fazla mesai ve fark ücret alacağı talebinin reddi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davacının ulusal bayram genel tatil ücreti alacağına hak kazanıp kazanamadığı uyuşmazlık konusudur.
Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen ulusal bayram ve genel tatil çalışması alacağının ödendiği varsayılır.
Ulusal bayram ve genel tatil çalışmasının ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, ulusal bayram ve genel tatil çalışmasının bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de ulusal bayram ve genel tatil çalışması olup olmadığı araştırılmalıdır.
Somut olayda, mahkemece temizlik personeli olarak çalışan davacının ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığı tespit edilerek söz konusu alacağa hak kazandığı kabul edilmiştir.
Mahkemece davacı tanık beyanları dikkate alınarak hüküm kurulduğu anlaşılmış ise de, tanıklar ile davalı işverenin husumetli olduğu ve davalı tanıklarının da davacının ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışıp çalışmadığını bilmediklerini beyan ettikleri görülmektedir. Ayrıca, dosya kapsamında söz konusu alacaklara dair tanık beyanı dışında, yazılı belge de bulunmamaktadır. Bu durumda ulusal bayram genel tatil alacağının reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Davaya konu bir kısım alacakların faiz başlangıç tarihleri ile uygulanan faiz türü konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda davacı emekli olduktan sonra da iş yerinde çalışmaya devam etmiş olup emeklilik sonrası çalışmalarında toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmadığını iddia ederek bir kısım alacak talebinde bulunmuştur.
Ücretin toplu iş sözleşmesinden kaynaklanması halinde mülga 2822 sayılı Kanun’un 61. maddesi uyarınca, uygulanması gereken faiz en yüksek işletme kredisi faizi olmalıdır.
Dosya içeriğine göre, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklara toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacak olmaları sebebi ile en yüksek işletme kredisi faizi uygulanması gerekirken yasal faizin uygulanması isabetli olmamıştır. Ayrıca kararda toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklara dava ve ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmiş ise de toplu iş sözleşmeleri incelenerek ilgili alacakların ödenmesi gereken tarihler ayrıca belirlenmiş ise toplu iş sözleşmelerine göre temerrüt tarihleri ayrı ayrı belirlenip hüküm fıkrasında gösterilmek suretiyle faiz yürütümü sağlanmalıdır. Anılan yönler düşünülmeden karar tesisi hatalı olmuştur.
4-Taraflar arasında kıdem tazminatının hesabında kıdem tazminatı tavanının aşılıp aşılmadığı ayrı bir uyuşmazlık konusudur.
Kıdem tazminatı hesabında esas alınacak ücret, işçinin son ücretidir. Başka bir anlatımla, iş sözleşmesinin feshedildiği anda geçerli olan ücrettir. İhbar öneli tanınmak suretiyle yapılan fesihte önelin bittiği tarihte fesih gerçekleştiğinden, önelin bittiği tarihteki ücret esas alınmalıdır. Bildirim öneli tanınmaksızın ve ihbar tazminatı da tam olarak ödenmeden işverence yapılan fesih durumunda ise, bildirim öneli sonuna kadar işyerinde uygulamaya konulan ücret artışından, iş sözleşmesi feshedilen işçinin de yararlanması ve tazminatının bu artan ücret esas alınarak hesaplanması gerekir.
Kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması gereken ücret, işçinin brüt ücretidir. O halde, kıdem tazminatı, işçinin fiilen eline geçen ücreti üzerinden değil, sigorta primi, vergi sendika aidatı gibi kesintiler yapılmaksızın belirlenen brüt ücret göz önünde tutularak hesaplanır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde, “Toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez” şeklinde kurala yer verilmiştir. Belirtilen üst sınır, “genel tavan” olarak adlandırılabilir. En yüksek devlet memuru da Başbakanlık Müsteşarı olduğundan genel tavan, bu görevdeki kişinin emekliliği halinde Emekli Sandığınca ödenecek olan bir yıllık ikramiye oranını geçemeyecektir.
Genel tavan, iş sözleşmesinin feshedildiği andaki tavandır. Önelli fesih halinde önelin son bulduğu tarih tavanın tespitinde dikkate alınır. İstirahat raporu içinde iş sözleşmesinin işverence feshi halinde ise, rapor bitimi tarihi feshin yapıldığı tarih sayılacağından, bu tarihteki tavan gözetilmelidir. İşverence ihbar öneli tanınmaksızın işçinin iş sözleşmesinin feshine rağmen ihbar tazminatının ödenmemiş olması durumunda, önel süresi içinde meydana gelen tavan artışından işçinin yararlanabileceği Dairemizce kabul edilmektedir.
Mahkemece, işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesi gereği, kıdem tazminatı, davacının yıllık altmış günlük ücreti esas alınarak hesaplanmıştır. Fesih tarihinde yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesinin 30. maddesinde “Kıdem tazminatının hesabı konusunda iş kanunu hükümleri uygulanır. Ancak işçilerin hizmet akitlerinin iş kanunundaki kıdem tazminatının ödenmesini gerektiren hallerinden birisi ile feshi halinde, işçiye her zaman tam hizmet yılı için altmış günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir“ düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda davacının işe iade davasının kabul edilip kesinleşmesi sonrasında 13.04.2012 tarihinde işe başlatılmayı talep ettiği ihtarnamesinin 14.04.2012 tarihinde davalıya tebliğ edildiği ve bu tarihten itibaren 1 aylık süre sonunda davacı işe davet edilmediğinden süre sonu olan 15.05.2012 tarihinde iş akdinin feshedildiği kabul edilmektedir. Bu tarih itibariyle mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca kıdem tazminatı tavanı 2.917,27 TL’dir. Kıdem tazminatı tavanın aşılamayacağı emredici kuraldır. Dosya içindeki belgelere dayalı olarak davacının kıdem tazminatına esas ücreti 5.343,75 TL olarak kabul edilmiştir. Mahkemece, davacının toplu iş sözleşmesinden yararlandığı da göz önünde bulundurularak Toplu İş Sözleşmesinin ilgili maddesi gereği kıdem tazminatına esas giydirilmiş ücretinin tespiti 50 günlük ücreti bakımından yapılmalı, buna göre bulunacak miktarın tavanı aşması durumunda tavan ücretinden kıdem tazminatının hesaplanması gereklidir.
Belirlenen bu durum karşısında emredici kural olan kıdem tazminatı tavanının toplu iş sözleşmesi hükümleri ile dahi aşılamayacağı dikkate alındığında, tavan aşılarak hesaplama yapılması hatalı olmuştur.
5-Gerekçe – hüküm çelişkisi, 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı olup, salt bu aykırılık bozma sebebidir.
Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298/2. maddesinde de “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.” şeklinde özellikle düzenlenmiştir.
Somut olayda davalı işveren cevap dilekçesinde davacının talep ettiği alacak kalemlerine karşılık bir ödeme definde bulunmadığı gibi herhangi bir mahsup talebinde de bulunmamış ancak ilk bilirkişi raporunun dosyaya ibraz edilmesinden sonra 07.01.2014 havale tarihli dilekçe ile davalı vekili davacının davalı ajanstan toplam 18.696 TL avans aldığını ve ödemediğini belirterek bir tazminat hesabı yapılacak ise bu miktarların dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Mahkemece 24/09/2013, 26/03/2014 tarihli ve 05.03.2015 tarihli olmak üzere 3 adet bilirkişi raporu aldırılmış olup ilk iki raporda herhangi bir mahsup işlemi yapılmamış ancak 05.03.2015 tarihli ek bilirkişi raporunda hesaplanan kıdem tazminatından ödenen avans miktarı mahsup edilerek kıdem tazminatı hesaplaması yapılmıştır. Mahkemece gerekçeli kararda bir yandan 24/09/2013 ve 26/03/2014 tarihli rapordaki hesaplamaya iştirak olunarak hüküm kurulduğu belirtilmiş iken diğer yandan kararın hüküm kısmında 05.03.2015 tarihli bilirkişi raporundaki kıdem tazminatı hesaplamasına itibar edilerek hüküm kurulması suretiyle kıdem tazminatı miktarı yönünden kararın kendi içerisinde çelişki yaratılmıştır. Açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.
Sonuç olarak, Mahkemece 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298/2 maddesine aykırı karar verilmesi bozmayı gerektirdiği gibi ayrıca kabule göre de davalı tarafından sunulan avans makbuzları incelendiğinde bu ödemelerin kıdem tazminatına yönelik bir ödeme olmadığı, avans adı altında veya maaşından kesilmek üzere avans ibaresi düşülerek davacı tarafından imzalandığı görüldüğünden kıdem tazminatından mahsup edilmesi de hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 26.11.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.