Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2016/4263 E. 2019/894 K. 15.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/4263
KARAR NO : 2019/894
KARAR TARİHİ : 15.01.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde satış temsilcisi olarak çalıştığını iş akdini emeklilik nedeniyle feshettiğini belirterek kıdem tazminatı ile yıllık izin ve fazla çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar, taraflar vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında tazminat ve alacakların belirlenmesine esas ücret miktarı uyuşmazlık konusudur.
İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunu’nun 401. maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı vekili davacının asgariücretin üzerinde ücret aldığını iddia etmiş, davalı ise asgari ücretle çalıştığını savunmuştur.
Mahkemece, davacının asgari ücretle çalıştığı kabul edilmiştir.
Davacı yaklaşık 18 yıllık kıdeme sahip olup işyerinde satış temsilcisi ve koordinatör olarak çalıştığı anlaşılmaktadır.
Davacı tanığı … davacının asgari ücret üzerinde maaş aldığını asgari ücretin bankaya yattığını, kalanının ise elden ödendiğini beyan etmiştir.
Yargılama sırasında yapılan emsal ücret araştırması neticesinde … ve … ve Optisyenler Derneğinden gönderilen cevabi yazıda davacının optisyen ve gözlükçü kaydı olmadığından tespit yapılmadığı bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunda davacıya ait banka kayıtlarında … ve … isimli şirket yetkilileri ile bağlantılı kişiler tarafından yatırılan paraların hesaplamaya dahil edilmesi halinde davacının ücretinin asgari ücretin 1.16 katı olduğu tespitiyle asgari ücretle çalıştığının kabul edilmesi halinde seçenekli hesaplama yapılmıştır.
Davacının işyerinde yaptığı iş ve kıdemi nazara alındığında asgari ücretin 1.16 katı ücretle çalıştığının kabulü dosya içeriğine daha uygundur. Bilirkişi raporunun bu şekildeki hesaplanan kısmına göre hüküm kurulması gerekirken mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
Somut olayda, dosyaya davacı tarafça imzalı fesihten yaklaşık 2 ay sonraki tarihi içerir 26.12.2013 tarihli ve “İşten ayrılmak için hazırladığım dilekçedeki kıdem tazminatım dışındaki fazla mesai ücretleri, yıllık izin ücretleri, hafta tatili, genel tatil, resmi tatil ve dini bayram günleri kapsamındaki alacağım yoktur. Bilgilerinize” şeklinde belge sunulmuştur. Davacının iş akdini 03.10.2013 tarihinde feshetmiş olduğu ve ibranamenin, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu döneminde düzenlendiği anlaşılmaktadır. İbraname miktar içermese de davacı tarafından gönderilen fesih bildirimine de atıf yaparak kıdem tazminatı dışında alacağının bulunmadığını beyan ettiğinden, yazı ve imzası davacı tarafından inkar edilmediğinden geçerli olduğu bu nedenle yıllık izin ve fazla mesai alacağı yönünden talebin reddi gerekirken ibranamenin miktar içermediğinden geçersiz olduğu gerekçesiyle değer verilmemesi de isabetsiz olmuştur.
Ayrıca karar tarihi 29.12.2015 olmasına rağmen karar başlığında görevsiz mahkemede dava açma tarihi olan 26.03.2014 dava tarihinin karar tarihi olarak yazılması hatalı ise de bu husus mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
O halde taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 15.01.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.