Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2016/346 E. 2018/25707 K. 28.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/346
KARAR NO : 2018/25707
KARAR TARİHİ : 28.11.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı ile davalılardan … Kargo Lojistik ve Dağıtım Hizmetleri A.Ş vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı … Kargo Şirketi’ne tabi çalıştığını, diğer davalı …’ın ise şirketin Denizli’deki dağıtım işlerini yaptığını, müvekkilin resmiyette …’ın çalışanı görünse de gerçekte … Kargo’nun işlerini yürüttüğünü iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatları ile diğer bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı … Kargo A.Ş. vekili, diğer davalı ile arasında acente ilişkisi olduğunu savunarak davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini talep etmiş, diğer davalı ise davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, gerekçe belirtilmeksizin, alınan bilirkişi raporunun yerinde olduğu belirtilerek, alacakların davalıdan tahsiline şeklinde hüküm oluşturulmuştur.
Temyiz:
Karar, davacı ile davalılardan … Kargo A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davalılar arasındaki acentelik ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasında acente “ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimse” olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre acentelik sözleşmesinin konusu da bir iş görme olup, aracı acente ve ticari işletme adına sözleşme yapma yetkisine haiz acente olmak üzere iki tür acente bulunmaktadır.
İki acentelik türünde de ticari işletme sahibine tabi olmama (bağımsızlık), acentelik ilişkisinin bir sözleşmeye dayanması, acentenin belirli bir yer veya bölge içinde faaliyet icra etmesi, faaliyetinin süreklilik taşıması, meslek edinilmiş olması unsurlarının bulunması gerekir. Acentelik sözleşmesinde, müvekkil adına yazılı olarak sözleşme yapma yetkisi verilmediği sürece, aracı acentelik söz konusu olacaktır.
Geçerli bir acentelik sözleşmesinde acente, faaliyetini tek başına sürdürebileceği gibi işçi çalıştırmak suretiyle de yerine getirebilir. İşçi çalıştırması durumunda acentenin diğer işverenlerden herhangi bir farkı kalmaz. Başka bir anlatımla, bir işveren olarak acente, çalıştıracağı işçiler ile iş sözleşmesi imzalamak ve içeriğini belirlemek, işçinin üstlenmiş olduğu iş görme borcunu nerede, nasıl ve hangi çerçevede yerine getireceği konularında yönetim hakkına dayalı olarak işçiye talimat vermek, iş sözleşmesini sona erdirmek gibi işverene ait yetkileri kullanma hakkına sahiptir.
İşverenler arasında muvazaalı ilişki kurulmasının önüne geçmek amacıyla 4857 sayılı İş Kanunu’nun ikinci maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatmak kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa, genel ispat kuralları ile ispat edilebilir.
Acentelik ilişkisinin muvazaalı biçimde kurulması halinde işçinin alacaklarından muvazaalı işlemin tarafı olan gerçek veya tüzel kişi, gerçek işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalıdır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinde asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmıştır. Aynı maddede asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumlu olduğu da belirtilmiştir.
Somut olayda, tüm çalışma kıyafetlerinin … Kargo tarafından verildiği, işyerinin … Kargo şirketi tarafından dizayn edildiğini, kullanılan kimlik kartlarının yine Kargo genel merkezince verildiği ve çalışma saatlerinin de Kargo genel merkezi tarafından belirlendiği, buna göre davalı …’ın bağımsız hareketinin söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.
Buna göre davalı … ile davalı … Kargo arasında imzalanan “Acentelik Sözleşmesi”nin yukarıda belirtilen anlamda geçerli bir acentalık sözleşmesi olmadığı açıktır. .
4857 sayılı Kanun’da belirtilen “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” unsuru mevcut olmadığından, geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi de bulunmamaktadır.
Dosya kapsamına göre davalı … Kargo ile davalı … arasında imzalanan acente sözleşmesinin muvazaalı olduğu anlaşıldığından davacının dava edilen işçilik alacaklarından her iki davalının da müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerekir. Mahkemece, gerekçe belirtilmeksizin bilirkişi raporuna atıf yapılması, hüküm kurulurken her iki davalının müştereken ve müteselsilen sorumluluklarına karar verilmesi gerekirken hangi davalının sorumlu olduğu belirtilmeyerek tek davalı varmış gibi infazda sorun yaratacak şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 28.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.