YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/31190
KARAR NO : 2020/4086
KARAR TARİHİ : 03.03.2020
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 2007 yılında davalı şirkette stajyer olarak çalışmaya başladığını, 2009 yılı Temmuz ayında inşaat mühendisi statüsünde çalışmaya devam ettiğini, çalışmalarının aralıksız olduğunu, 22.07.2011 tarihinden itibaren Azerbaycan şantiyesinde çalıştığını, en son 2500 euro ücret aldığını, çalıştığı süre boyunca fazla mesai yaptığını, hafta sonu izni kullanmadığını, tüm milli bayramlar ile bazı dini bayramların çoğunda çalıştığını, yıllık izinlerini kullanmadığını, ücretinin ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, hafta tatili ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti eksik ödenen ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iddia ettiği gibi 2007 yılından itibaren çalışmadığını, öncesinde müvekkili şirkette büro personeli olarak, 2011 yılı Eylül ayı ile 2012 yılı Haziran ayı arasında ise Azerbaycan’daki şantiyede çalıştığını, davacının yanlış ölçülerle borunun döşemesi sonucu şirketi zarara uğrattığını, bu nedenle iş akdinin haklı olarak feshedildiğini beyanla davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılılama sonucunda, toplanılan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davacı işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunu’nun 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 401. maddesinde de, işverenin işçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde ise asgari ücretten az olmamak kaydıyla emsal ücreti ödemekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
4857 sayılı Yasanın 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Yasanın 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu Mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı 2.500 euro ücretle çalıştığını iddia etmiş, davalı vekili ise davacının ücretinin banka hesabına yatan miktar olduğunu savunmuştur. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının ücreti tanık beyanları doğrultusunda 2.500 euro olarak kabul edilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Davacı tanıklarından … davacının 2.300 euro ücretle çalıştığını, diğer tanık …ise davacının ücretinin bordro ücreti ile aynı olduğunu beyan etmişlerdir. Konuya ilişkin tanık beyanlarının çelişkili olduğu görülmektedir. Her ne kadar, mahkemece emsal ücret araştırması yapılmış ise de gelen yazı cevaplarının da çelişkili olduğu ve davacının almakta olduğu ücretin tespiti konusunda hüküm kurmaya yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, mahkemece yapılması gereken, davacı işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş, çalışmanın yurt dışında geçtiği ve ülkesi de bildirilerek ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği hususunun detaylı olarak araştırılması ve sonucuna göre dosya kapsamındaki tüm deliller bir arada yeniden değerlendirilerek ücretin buna göre belirlenmesidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasındaki başka bir uyuşmazlık konusu da davacı işçinin fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil çalışması yapıp yapmadığı konularında da toplanmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
İşyerinde üst düzey yönetici konumda çalışan işçi, görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda, ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanamaz. Bununla birlikte üst düzey yönetici konumunda olan işçiye aynı yerde görev ve talimat veren bir başka yönetici ya da şirket ortağı bulunması halinde, işçinin çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden, yasal sınırlamaları aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti talep hakkı doğar. O halde üst düzey yönetici bakımından şirketin yöneticisi veya yönetim kurulu üyesi tarafından fazla çalışma yapması yönünde bir talimatın verilip verilmediğinin de araştırılması gerekir. İşyerinde yüksek ücret alarak görev yapan üst düzey yöneticiye işveren tarafından fazla çalışma yapması yönünde açık bir talimat verilmemişse, görevinin gereği gibi yerine getirilmesi noktasında kendisinin belirlediği çalışma saatleri sebebiyle fazla çalışma ücreti talep edemeyeceği kabul edilmelidir.
Somut olayda, davacı, inşaat mühendisi olarak davalı şirket nezdinde kesintili olarak çalışmış, çalışması 01.09.2011-15.06.2012 tarihleri arasında davalı şirketin Azerbeycan’da bulunan şantiyesinde geçmiştir. Davacının, Azerbeycan’da bulunduğu dönemde, davalıya ait iş yerinde şantiye şefi olarak görev yaptığı tanık beyanlarından ve dosya kapsamındaki bilgi-belgelerden anlaşılmakta olup; davacı tanığı …, yeminli beyanında davacının şantiye şefi olduğunu doğrulamıştır. Bu durumda çalışma düzenini kendisinin belirlemesi, üzerinde çalışma koşullarını düzenleyen amirinin olmaması, projeyi sevk ve idare eden kişi olması nedeniyle yukarıda yazılı ilke kararı uyarınca fazla mesai ücreti talep edilemeyeceğinden, bu konudaki alacak talebinin reddi gerekirken mahkemece kabulü hatalı olmuştur.
Davacının ulusal bayram ve genel tatil ücreti konusundaki alacak talebi, tanık beyanları doğrultusunda hüküm altına alınmış ise de; bizatihi davacı tanığı … çalıştıkları ülkenin milli bayramlarında işyerinde çalışılmadığını, bu ülkedeki dini bayramların Türkiye’deki sürelerden daha uzun olduğunu ifade etmiştir. Buna göre, davacının Azerbeycan’da bulunduğu dönemde çalışmadığı tatil günleri olup olmadığının, beyanlara göre araştırılıp tespit edilerek, davalı tarafından davacıya bu günler için çalışma karşılığı olmadan yapılan ödemelerin, hesaplanan alacaktan mahsubu gerekmektedir.
Ayrıca, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatili ücreti alacaklarının hesaplanmasında, davacının Azerbeycan’da bulunan şantiyede çalıştığı dönem içerisinde, varsa yurt içinde bulunduğu sürelerin de tespit edilerek hesaplamaya esas süreden dışlanmalıdır.
Bu hususlar nazara alınmadan eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 03.03.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.