Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2016/1151 E. 2016/4207 K. 17.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1151
KARAR NO : 2016/4207
KARAR TARİHİ : 17.02.2016

Y A R G I T A Y İ L A M I

MAHKEMESİ : İş Mahkemesi

DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 01.01.2013 tarihinde davalı … güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başladığını, 31.12.2014 tarihinde hiçbir sebep gösterilmeksizin iş sözleşmesinin feshedildiğini bu sebeple işverence açıklanan feshin geçersizliğinin tespiti ile müvekkilinin işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmaması halinde ödenecek iş güvencesi tazminatının sekiz aylık ücreti tutarı olarak belirlenmesi ve yargılama sırasında boşta geçen süre için dört aylık ücret ve sair hakların kanuni faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili … işveren sıfatı olmadığını, davacının dava dışı … çalıştığını, müvekkil idarenin ihale makamı olduğunu, dava dışı şirketin ise yüklenici sıfatının olduğunu, ihaleyi alan dava dışı yüklenici şirketin asıl işveren olduğunu, bu sebeple müvekkili yönünden husumetten davanın reddini, mahkeme aksi kanaatte olursa esas yönünden de davanın reddini talep etmiştir.
İhbar olunan vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalı kurumun açmış olduğu ihale sonucu güvenlik hizmeti verdiğini, çalıştıracağı işçiler ile bir yıllık belirli süreli iş sözleşmesi imzaladıklarını, bu sebeplerle bir sorumluluğunun bulunmadığını, her ne kadar davacı tarafça dahili dava yoluyla davaya dahil edilmek istense de, hukuk yargılamasında dahili dava yoluyla davalı sıfatının kazanılması mümkün olmadığından müvekkiline karşı açılan davanın reddini talep etmiştir.
Taraf delilleri toplandıktan sonra dosya bilirkişiye tevdi olunmuş, bilirkişinin 25.05.2015 tarihli raporunda özetle; davalı … hakkındaki davanın husumet yokluğu sebebiyle reddi gerektiği belirtilmiştir.
Dava feshin geçersizliğinin tespiti, işe iade, boşta geçen süre tazminatı ve işe başlatılmama halinde iş güvencesi tazminatı talebidir.
Davacı 01.01.2013 tarihinde dava dışı şirkette işe başlamış ve 31.12.2014 tarihine kadar davalı …güvenlik hizmet ihale alıcısı, dava dışı … güvenlik görevlisi olarak çalışmıştır.
Davalı idare ihale makamı olup, işveren sıfatı yoktur. Dolayısıyla işe iade davasında davalı … pasif husumet ehliyeti olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Her ne kadar davacı tarafça 26.05.2015 tarihli dahili dava dilekçesi ile dava dışı … davaya dahil edilmek istense de usulüne uygun bir dava açılmaksızın dava dışı üçüncü kişinin dahili dava yoluyla davalı sıfatını kazanması mümkün olmadığından, dahili dava talebi de yerinde görülmemiştir. Bu sebeplerle açılan davanın reddine yönelik aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dilekçemizde davamızı açarken husumeti doğrudan asıl işveren … yönelttik çünkü müvekkil 13.12.2012 tarihinden işten çıkarıldığı 31.12.2014 tarihinde kadar davalı … bünyesinde çalışmıştır. Müvekkil çalıştığı dönem boyunca … tarafından farklı şirketlere güvenlik ihalesi verilmiş, müvekkil de bu şirketlere bağlı olarak çalışmıştır.
Davamızı açtıktan hemen sonra davalı tarafından dava … ihbar edilmiş, sonrasında alt işverenin net olarak … olduğunu öğrendikten sonra dava tarafımızdan … teşmil edilmiştir. Sayın mahkeme tarafından tarafımıza teşmil için hiç süre dahi verilmesine lüzüm olmadan aralarında zorunlu dava arkadaşlığı olduğu için teşmil dilekçemiz ekinde dava dilekçesi ile birlikte … tebliğ edilmiştir. Çünkü davalı … asıl işveren, dahili davalı … ise alt işverendir.
Aşağıda yer alan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2014/9111 esas, 2014/7922 karar sayılı dosyasından da rahatlıkla anlaşılacağı üzere davanın husumet yönünden reddini gerektirecek herhangi bir durum söz konusu değildir. Davalı şirket tarafından müvekkilin iş sözleşmesi haksız olarak feshedilmiştir ve müvekkil işsiz kaldığından dolayı mağdur olmuştur. Bu süreçte kredi kartı borçlarını dahi ödeyememiş ve banka tarafından kendisine icra takibi yapılmış, müvekkil mağdur olmuştur ve halen bunun sıkıntısını çekmektedir.
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken hukuksal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması sebebi ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
Somut olayda, zorunlu dava arkadaşlığı olan … davaya dahil edilmesine ve delillerin toplanmasından sonra karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yöntemince taraf teşkili sağlanmadan sonuca gidilmesi hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 17.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.