YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/34383
KARAR NO : 2016/397
KARAR TARİHİ : 12.01.2016
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Bursa 5. İş Mahkemesi
TARİHİ : 26/02/2015
NUMARASI : 2014/60-2015/44
DAVA : Davacı yönden, kıdem, ihbar tazminatı ile ücret alacaklarının ödetilmesi, karşı davacı yönünden ise borçlu olmadığının tespitine ilişkin davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi ve davacı avukatı tarafından duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 15.09.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı adına vekili Avukat S. T. geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı-birleşen dava davalısı işçi, 01.06.1988 tarihinden itibaren M. Ö.’nın yanında ve 1992 yılından itibaren de işyerinin şirketleşmesiyle birlikte davalı şirket bünyesinde 01.03.2003 tarihine kadar çalışmaya devam ettiğini, kuruma bildirilmeyen hizmetlerinin mahkeme kararıyla tespit edildiğini, işten ayrıldığında aylık ücretinin 1000 Dolar olduğunu, şirketi kendi işyeri gibi benimsediğini, şahsi çeklerini şirket için kullandığını, şirkete ödünç para dahi verdiğini, işten ayrılırken şirket yetkilisi M. Ö.’nın kıdem, ihbar ve aldığı borçların karşılığı olarak 200.000 YTL (eski TL cinsinden= 200.000.000.000 TL) değerinde 30.12.2004 ödeme tarihli borç ikrarını havi senedi imzalayıp verdiğini, belirlenen sürede söz konusu borcun ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL alacağın senette öngörülen vade tarihi olan 30.12.2004 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen davada ise, asıl davada saklı tuttuğu hakların 95.000,00 TL’lik kısmının davalı şirketten tahsilini istemiştir. İşverence açılan ve eldeki davayla birleştirilen menfi tespit talepli davanın ise reddini savunmuştur.
Davalı-birleşen dava davacısı işveren, iddia edilen hizmet süresine ve ücrete itiraz etmiş, sözü edilen 200.000 YTL (200.000.000.000 TL) ‘nin hayatın olağan akışına aykırı ve afaki boyutta bir miktar olduğunu, davacı hakkında imzalı kağıda sahibinin zararına muamele yapmaktan ceza davası açıldığını, davacının işten kendi isteği ile ayrıldığını resmi makamlar önünde ikrar ettiğini, işten ayrılırken 04.03.2003 tarihli ibraname verdiğini, davacının belirttiği alacaklarının her biri için talep ettiği miktarı açıkça belirterek taleplerini miktar itibariyle somutlaştırması gerektiğini ileri sürerek işçi tarafından açılan asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İşçiye karşı açtığı birleşen davada ise, senetten kaynaklı 195.000,00 TL üzerinden borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonucunda, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle işçi tarafından açılan asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine; işveren tarafından açılan birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Somut uyuşmazlıkta, mahkemece uyulmasına karar verilen bozma ilamında ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere, dava dilekçesinde, borcun sebebi açıklanmış olmakla, artık borç sebebinin yazılı olmadığı senedin, mücerret borç ikrarı olarak değerlendirilmesi ve salt senede dayanılarak davalı şirketin senette yazılı miktarda davacı işçiye borçlu olduğunun kabulü mümkün değildir. Öncelikle, davacı vekiline, asıl davada, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve şirkete ödünç verildiğini iddia ettiği para karşılığı olarak talep ettiği toplam 5.000,00 TL’nin, her bir alacak kalemine düşen talep miktarının açıklattırılması gereklidir. Bozma sonrasında yapılan yargılamada, davacı taraf duruşmada alınan beyanında, bozma ilamında belirtildiği şekilde talep miktarını açıklamayı kabul etmemiştir. Mahkemece ise, davacı tarafın her bir alacak kalemine düşen miktarı açıklamadığı gerekçesiyle, talep edilen 5.000,00 TL’nin tamamının kıdem tazminatı olduğu kabul edilerek, 5.000,00 TL kıdem tazminatı alacağı hüküm altına alınmıştır. İhbar tazminatı ve şirkete ödünç verildiği iddia edilen para alacağına yönelik talepler bakımından ise, olumlu veya olumsuz bir hüküm sonucu tesis edilmemiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119/1-(ğ) maddesi uyarınca, dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucu belirtilmelidir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, bu hususun eksik olması halinde, hakimin davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vermesi gerektiği, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde ise davanın açılmamış sayılacağı hükmü düzenlenmiştir. Mahkemece, söz konusu kanun maddesinin nazara alınmayarak, toplam talep miktarını her bir alacak yönünden ayrıştırması için davacı vekiline kesin süre verilmeden yazılı şekilde kabulle sonuca gidilmesi hatalı olmuştur. Anılan sebeple, asıl davada istenen toplam 5.000 TL’nin, her bir alacak kalemine (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve ödünç para alacağı) düşen talep miktarının açıklanması için, davacı vekiline bir haftalık ihtaratlı kesin süre verilmeli, verilen kesin süre içerisinde, belirtilen hususta açıklama yapmaması halinde, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmelidir. Bahsi geçen 5.000 TL’nin, her bir alacak kalemine düşen talep miktarının açıklanması halinde ise, uyulan bozma ilamı doğrultusunda hüküm tesis edilmelidir.
Diğer taraftan, 6100 sayılı Kanun’un 297/2. maddesi uyarınca, hükmün sonuç kısmında, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Mahkemece, ihbar tazminatı ve şirkete ödünç verildiği iddia edilen para alacağına yönelik talepler bakımından herhangi bir hüküm sonucu tesis edilmemesi, kanuna aykırı olmuştur.
Kabule göre de, mahkemece, asıl davada, hüküm altına alınan kıdem tazminatı alacağına, iş sözleşmesinin fesih tarihi olan 01.03.2003 tarihinden itibaren faiz işletilmiştir. Dava dilekçesinde 30.12.2004 tarihinden itibaren faiz işletilmesinin talep edilmesi karşısında, taleple bağlılık ilkesine aykırı davranılması hatalıdır.
3-Mahkemece, işveren tarafından açılan (birleşen) menfi tespit istemli davayla (Birleşen Bursa 3. İş Mahkemesi’nin 2011/ 524 esas sayılı) ilgili tesis edilen hüküm sonucunun, harç, yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin bendlerinin hatalı olduğu görülmektedir. Şöyle ki;
Menfi tespit davasının nisbi harca tabi olduğu, keza işverence de nisbi oranda belirlenen harcın yatırılarak dava açıldığı sabittir. Mahkemece ise, söz konusu birleşen davada, “2-Alınması gereken 27,70 TL harçtan peşin alınan 2.895,75 TL nin mahsubu ile bakiye 2.868,05 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde birleşen dosya davacısına iadesine,” şeklinde hüküm sonucu tesis edilerek, davanın maktu harca tabi olduğunun kabulü hatalı olmuştur.
Diğer taraftan, menfi tespit istemli söz konusu birleşen davanın kabul edilmesi karşısında, birleşen dava davacısının yaptığı yargılama giderlerinin karşı taraftan tahsiline karar verilmesi gerekirken, “Birleşen dosyada birleşen dosya davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına” şeklinde hüküm sonucu tesis edilmesi hatalıdır.
Vekalet ücretine yönelik olarak ise, menfi tespit davasının değerinin 195.000,00 TL olduğu ve davanın kabul edildiği nazara alındığında, karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre nisbi oranda belirlenecek vekalet ücretinin, birleşen davanın davalısı işçiden alınarak, birleşen davanın davacısı işverene ödenmesine karar verilmesi gerekirken, mahkemece işveren lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi hatalı olmuştur. Öte yandan, menfi tespit davasında reddedilen miktarın bulunmadığının gözardı edilerek, birleşen davanın davalısı işçi lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, davacı-birleşen dosya davalı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.