Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2015/33087 E. 2016/403 K. 13.01.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/33087
KARAR NO : 2016/403
KARAR TARİHİ : 13.01.2016

Y A R G I T A Y İ L A M I

MAHKEMESİ : Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/03/2015
NUMARASI : 2014/230-2015/274

DAVA : Davacı, icra takibine yapılan itirazın iptali ile icra inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı N.. B.. avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, iş sözleşmesinin haksız sona erdirildiğini beyan ederek, yıllık izin, fazla çalışma ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, zamanaşımı süresinin dolduğunu, izinlerini kullandığını, isteklerinin yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Fazla çalışma davacı tanıklarının anlatımları ile belirlenmiştir. Tanıklar 2009 yılından itibaren üçlü vardiya ile çalışıldığını daha önce ise günde oniki saat çalışma yapıldığını beyan etmişlerdir. Bu tespitlere rağmen bilirkişi 22.05.2009 tarihinden sonrası için fazla mesai alacağı hesaplama yapması hatalı olmuştur. Açıkça tanıklara göre 2009 yılından itibaren üçlü vardiya olmasına ve davacının fazla mesai alacağının 2009 yılından sonrası bakımından hesaplanmasına göre fazla çalışma ücretinin reddi yerine kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Davacının 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanun kapsamında çalışan olup olamadığı uyuşmazlık konsudur.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmış; aynı maddenin yedinci fıkrasında “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez” kuralına yer verilmiştir.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulabilmesi için iki işverenin bulunması, mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin varlığı ve asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Bundan başka asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle haklarının kısıtlanması veya daha önce asıl işveren tarafından o iş yerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması gibi muvazaa kriterlerinin bulunmaması icap eder. Aksi halde alt işveren işçisi başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görecektir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi ispatlanabilen adi kanuni karineler olduğu kabul edilmelidir.
Somut olayda davacının, Belediyeye ait akaryakıt istasonu işyerinde pompacı olarak çalıştığı, ancak akaryakıt istasyonunun özelleştirilmesiden sonra Belediyede asgari ücretle çöp ve temizlik işlerinde görevlendirilmek istendiğini bu sebeple de iş sözleşmesini feshettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının asıl işveren alt işveren ilişkisi içerisinde yapılan işte çalıştığı ancak bunun değiştirilmek istenmesi üzerine de iş sözleşmesini feshettiği anlaşıldığına göre henüz bir muvazaaya dayalı ilişkinin kurulduğundan bahsedilemeyecektir. Muvazaadan bahsedilmesine imkan bulunmaması sebebiyle davacının alt işveren işçisi olarak geçirdiği çalışma dönemi için ilave tediye alacağını hak kazandığının kabulü hatalı olup bozma sebebidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 13.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.