Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2015/29811 E. 2015/29779 K. 02.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/29811
KARAR NO : 2015/29779
KARAR TARİHİ : 02.11.2015

MAHKEMESİ : Ankara 9. İş Mahkemesi
TARİHİ : 08/07/2015
NUMARASI : 2012/301-2015/766

DAVA : Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, hukuki yarar yokluğu sebebi ile reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ……. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 02.11.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Uyuşmazlık; işçilik alacağına ilişkin davanın, “belirsiz alacak davası” niteliğinde açılabilmesi için gerekli koşulların bulunup bulunmadığı; belirsiz alacak davasının kısmi davaya konu edilip edilemeyeceği; davanın “belirsiz alacak davası” şeklinde açılmasına karşın, mahkemece belirsiz alacak davası açma koşullarının gerçekleşmediği sonucuna varıldığında, davanın türüne ilişkin hukuki yarar şartının, sonradan tamamlanabilir bir dava şartı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107 nci maddesinde; yeni bir dava türü olan ve mülga 1086 sayılı Yasada yer almayan “belirsiz alacak davası” kavramına yer verilmiş ve bu davanın “tespit davası” olarak da açılabileceği kabul edilmiştir. Söz konusu 107 nci maddeye göre davacı; davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarının yahut değerinin “tam ve kesin olarak” belirlenmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilecektir. Karşı tarafın verdiği bilgi ve/veya belgeler yahut tahkikat sonucu, alacağın miktarı veya değerini tam ve kesin olarak belirleyebilecek konuma geldiği anda; davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın dava dilekçesinde belirttiği talep miktarını artırabilecektir. Bunun yanı sıra, söz konusu madde hükmü uyarınca davacı; belirsiz alacak davasını eda davası olarak ikame yerine, tespit davası şeklinde açma yoluna da gidebilecektir. Özetlemek gerekirse, belirsiz alacak davası açma koşullarının bulunması halinde davacı; 107 nci maddenin ilk fıkrası anlamında belirsiz alacak davası (eda davası) açabileceği gibi, tespit davası (md.107/3) ya da kısmi dava (md.109) açma yollarına da başvurabilecektir.
Hükümet tasarısında yer almamasına karşın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından, bahse konu yasa maddesi düzenlenerek; esas itibariyle, önceden miktar veya değerini tam tespit edemediği bir alacağını elde etmek için dava açma durumunda kalan kişinin, özellikle alacağın zamanaşımına uğramaması ve faiz başlangıç tarihi açısından, haklarının korunmasının amaçlandığı gözlenmektedir. Bu itibarla, yasa hükmünden hareketle; belirsiz alacak davasının açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin, davacı tarafından “tam ve kesin olarak” belirlenememesi gerekir. Ancak madde gerekçesindeki anlatımlar ışığında denilebilir ki; buradaki belirleyememe hali objektif koşullara bağlı bulunmalıdır. Diğer bir anlatımla davacının, yeterli hukuki bilgiye ve hesaplama yapabilme donanımına sahip olması halinde dahi, yargılama yapılmaksızın alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin biçimde belirlenmesi, objektif olarak kendisinden beklenmemelidir. Bu konuda 107 inci maddenin yukarıda değinilen fıkrası hükmünün, gerek objektiflik kıstasının daha net olarak anlaşılması, gerekse “belirsizlik” koşulunun ortadan kalktığı andan itibaren davacının izleyebileceği yolun tayini açısından önem arzettiği görülmektedir.
Belirsiz alacak davası koşullarının ve bu arada objektiflik unsurunun, işçi alacaklarına ilişkin davalarda nasıl anlaşılması gerektiği konusuna gelince;
Bilindiği üzere; işçi ve işveren arasındaki iş ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin hak ve yükümlülüklere dair belge düzenleme, bunları mevzuat uyarınca ilgili kuruma gönderme, esas itibariyle işverene ait bir yükümlülük olarak karşımıza çıkmaktadır (4857 Sayılı İş Kanunu md. 8, 32, 37, 67, 75.). Bu noktada, belirsiz alacak davası açma koşulları ile ispat hukuku kurallarının birbiriyle hiç irtibatı olmadığı söylenebilir mi? Dairenin çoğunluk görüşünün aksine; kanaatimizce, 107 inci maddenin ilk fıkrasındaki “tam ve kesin olarak” ibaresi ile ikinci fıkranın açık hükmü karşısında, bu soruya olumlu cevap vermek pek mümkün görünmemektedir. İster davacının bilgi ve donanım eksikliğinden, isterse karmaşık işlem gerektirmesinden kaynaklansın; hesap raporu alınmasını gerektiren her durumda alacağın belirsiz olduğunu söylemek elbette ki doğru değildir. Bununla birlikte, dava dilekçesinde alacağın karşı tarafın elindeki bilgi ve belgelere ulaşılamaması nedeniyle “tam ve kesin olarak” belirlenemediğinin iddia edildiği ve bunun somutlaştırıldığı durumlarda, belirsiz alacak davası açma yoluna başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Dairenin emsal dosyalarla ilgili verdiği kararlarındaki çoğunluk görüşünde; bir taraftan, kategorik olarak bir kısım dava türlerinin veya belirli bazı kişilerce açılan davaların, baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan söz edilemeyeceğine vurguda bulunulurken; diğer taraftan, kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin alacağı gibi alacakların “belirlenebilir” olduklarından bahisle, belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceklerinin kabul edilmesi kanaatimizce çelişki oluşturmaktadır. Zira, herhangi bir yasal dayanağı bulunmamasına karşın, alacağın belirlenebilir olmasından bahsedilerek, belirsiz alacak davası açılamayacağı sonucuna uluşmak, yasa hükmündeki “tam ve kesin olarak” ibaresi karşısında, doğru bir çözüm tarzı değildir. Bu nedenle; davacı, dilekçesinde hangi nedenlerden dolayı alacağın miktar veya değerini tam ve kesin olarak belirleyemediğini somut olarak ortaya koyabiliyor ise; davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi açısından alacak türünün herhangi bir önemi bulunmamalıdır.
Konuyu daha somutlaştırmak gerekirse;
Kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin alacağına ilişkin bir dava dilekçesinde; işçinin, işyerinde on yıl süreyle, aylık 1000 TL ücretle çalıştığı ve son yıla ait yıllık iznini kullanılmadığı iddiasıyla belirsiz alacak davası açıldığı; ancak, davanın neden belirsiz olduğuna ilişkin hiçbir sebep ortaya konulmadığını farzedildiğinde; böyle bir davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi kanaatimizce de mümkün görünmemektedir. Ancak davacı; yaklaşık on yıllık çalışmasının bazı dönemlerinin sigortasız gerçekleştirildiğini; bir kısım çalışmalarının ise Sosyal Sigorta Kurumuna eksik olarak ve davalının değişik işyerlerinden bildirildiğini, ücretlerinin bir kısmının elden ödendiğini, yıllık izinlerinin parça parça, dağınık ve eksik kullandırıldığını; işyerinin sağladığı yol, yemek ve giyecek yardımının hesabına dair elinde hiçbir belge bulunmadığını; dağıtılan bahşişlerin yanı sıra, prim ve ikramiye alacaklarıyla ilgili kayıtların, keza yıllık izin defteri örneğinin temin edilemediğini ileri sürdüğünde; mahkemece, böyle bir davanın belirsiz alacak davası olarak sonuçlandırılması mümkün müdür?
Dairenin söz konusu emsal dosyalardaki çoğunluk görüşünde ileri sürülen argümanlara göre; böyle bir halde dahi, davanın belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün görünmemektedir. Zira, bahsi geçen görüşe göre; davanın ispat edilebilirliği tamamen farklı bir konu olması itibariyle, bu halde dahi belirsiz alacak davası açma koşullarının bulunmadığının kabulü gerekir. Ancak, 107 nci maddenin düzenleniş şekli ve hükmün konuya ilişkin çok açık anlatımı, bu şekildeki bir yoruma elverişli görünmemektedir. Belirtilen çözüm tarzının, Yasa koyucunun görüşünün de aynı doğrultuda olduğu düşüncesiyle benimsenmesi, kanaatimizce yerinde değildir. Yasanın gerekçesinden ya da yasa koyucunun varsayılan amacından yola çıkılarak, yasa metniyle açıkça çelişir şekilde yoruma gidilmesi kabul edilemez.
Bunun yanı sıra, kıdem ve ihbar tazminatlarıyla yıllık izin ücreti alacağına ilişkin bir belirsiz alacak davasında; davalı işveren tarafından cevap dilekçesiyle, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının yerinde olduğu; gerçekten işçinin bir dönem sigortasız olarak çalıştırılmak zorunda kalındığı; ücretlerinin her ay değişkenlik gösterebildiği; uzun süredir sabit bir ücret ödenemediği; yol ve yemek yardımlarıyla ilgili belgeleri ekte sundukları; dolayısıyla, mahkemece davacının alacaklarının tam olarak belirlenmesinin kendilerince de arzu edildiği savunulduğunda; yerel mahkemece bu halde de davanın belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğine hükmedilebilir mi? Kanaatimizce böyle bir durumda “alacağın yaklaşık olarak belirlenebileceğinden” bahisle veya ispat hukukunun farklılığından sözedilerek, davanın hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle reddi doğru olmayıp, belirsiz alacak davası koşullarının varlığı kabul edilmelidir.
Diğer yandan; 6100 sayılı Yasanın 114 üncü maddesinde, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartı olarak benimsenmiş; belirsiz alacaklara ilişkin açılan tespit davalarında da, davacının hukuki yararının bulunduğu varsayılmıştır (md.107/3). Kanaatimizce; belirsiz alacak davası açıldığında, alacağın belirli olup olmadığı tartışmalı ise, konunun netleştirilmesi ve hukuki yarar bulunup bulunmadığının saptanması açısından; 115 inci maddenin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinin işletilmesi ve davacıya kesin süre tanınması; gerek usul ekonomisi gerekse kişilerin mağduriyetinin önlenmesi açısından isabetli olacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; yapılacak inceleme ve araştırma sonunda, davacı işçinin talep ettiği kıdem ve ihbar tazminatları hakkında esastan bir karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçelerle davanın usulden reddi isabetli görülmediğinden, mahkeme kararının bozulması gerektiği kanaatiyle, Dairenin onama yönündeki çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir. 02.11.2015