Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2015/27865 E. 2015/27956 K. 12.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/27865
KARAR NO : 2015/27956
KARAR TARİHİ : 12.10.2015

MAHKEMESİ : Ankara 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 23/06/2015
NUMARASI : 2015/526-2015/448

DAVA : Davacı, davalı sendika genel merkez yönetim kurulunun 08.02.2014 tarih ve 270 sayılı kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı sendikaya ilk olarak 2008 yılında üye olduğunu, 3. ve 4. olağan genel kurullarda merkez yönetim kurulu üyeliğine seçildiğini, merkez yönetim kurulunun delegelerin iradesine aykırı şekilde, tüzükte belirtilen yetki ve görevlerini aşarak hem sendika üyeliğine hem de yönetim kurulu üyeliğine son verdiğini, kararın 4688 sayılı Kanun ve tüzük ile demokratik esaslara ve delegelerin iradesine açıkça aykırı olduğunu, ayrıca her ne kadar 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Resmi Gazete’de yayımlandığı 02.11.2011 tarihine kadar genel müdür yardımcısı kadrosunda olduğundan bahisle sendika üyeliğine ve başkan yardımcılığı görevine son verilmiş ise de, yönetim kurulu kararının esas yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, bakanlık bünyesindeki genel müdür yardımcılığı görevinin sadece 2005 ve 2006 yılları içerisinde olduğunu ancak sendikal hayatının ise 2008 yılında başladığını, ayrıca kanun değişikliği sebebiyle genel müdür yardımcılığı kadrosunun kaldırıldığını ve müşavir kadrosuna atandığını ileri sürerek sendika üyeliğinin ve buna bağlı olarak merkez yönetim kurulu üyeliğinin düşürülmesine dair davalı sendika merkez yönetim kurulunun 08.02.2014 tarih ve 270 sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, müvekkil sendikanın işleminin, zaten kendiliğinden, hiçbir işleme gerek kalmaksızın sendika üyeliği ve merkez yönetim kurulu üyeliği sona eren davacının durumunun tespitinden ibaret olduğunu, davacının bakanlık müşaviri kadrosuna atandığını, davacının 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihine kadar genel müdür yardımcısı kadrosunda bu tarihten sonra ise bakanlık müşaviri kadrosunda olması sebebiyle mevcut sendika üyeliğinin ve dolayısıyla genel başkan yardımcısı görevinin sona erdiğine dair merkez yönetim kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Dava, davacının sendika üyeliğinin sona erdiğine dair genel merkez yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’na göre kurulan ve faaliyet gösteren kamu görevlileri sendikaları yönünden sendika kurucusu ve üyesi olamayacak kişiler, aynı Kanun’un 15. maddesinde sayılmıştır. Maddenin birinci fıkrasının (c) bendine göre “Bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların müsteşarları, başkanları, genel müdürleri, daire başkanları ve bunların yardımcıları, yönetim kurulu üyeleri, merkez teşkilâtlarının denetim birimleri yöneticileri ve kurul başkanları, hukuk müşavirleri, bölge, il ve ilçe teşkilâtlarının en üst amirleri ile bunlara eşit veya daha üst düzeyde olan kamu görevlileri, belediye başkanları ve yardımcıları” kamu görevlileri sendikalarına üye olamazlar.
Dosya içeriğinden, davacının, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğünde genel müdür yardımcısı sıfatıyla görev yapmakta iken 25.04.2006 tarihinde görevden alındığı ve Strateji Geliştirme Başkanlığına uzman sıfatıyla atandığı, davacının bu atama işleminin iptali talebiyle idari yargıda dava açtığı, öte yandan, yargılama süreci devam ederken davacının, davalı sendikaya 31.01.2008 tarihinde üye olduğu ve 09.12.2012 tarihli genel kurulda da genel merkez yönetim kurulu üyeliğine seçildiği, nihayet Ankara 3. İdare Mahkemesinin 08.05.2013 tarih ve 2013/445 esas, 2013/836 karar sayılı ilâmıyla da atama işleminin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
02.11.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile davacının daha önce görev yaptığı “Telif Hakları ve Sinema Genel Müdür Yardımcılığı” kadrosu kaldırıldığından, aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici sekizinci maddesi gereğince, davacının, 28.10.2013 tarihinde “Bakanlık Müşaviri” sıfatıyla ataması gerçekleştirilmiştir. Bunun üzerine, davalı sendikanın 08.02.2014 tarih ve 270 sayılı genel merkez yönetim kurulu kararı ile davacının, sendika üyeliğinin ve buna bağlı olarak genel merkez yönetim kurulu üyeliğinin sona ermiş olduğuna karar verilmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne dair verilen ilk karar, Dairemizin 09.03.2015 tarihli ilâmıyla, bakanlık müşaviri olarak ataması gerçekleştirilen davacının, 4688 sayılı Kanun’un 15. maddesinin (c) bendi kapsamında belirtilen ve sendikaya üye olamayacak kamu görevlileri arasında bulunduğu ve bu sebeple davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş ise de, konunun Anayasamızın 90. maddesi doğrultusunda, ülkemizce onaylanan Uluslararası Sözleşmeler ışığında yeniden değerlendirilmesi neticesinde bozma kararından dönülmesi gereği hâsıl olmuştur. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 esas, 1959/5 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere Yargıtay’ca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usûli kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtay’ın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür.
Bu açıklamalar ışığında davacının temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa’mızın 51. maddesinin birinci fıkrasına göre “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.” Aynı maddenin ikinci fıkrasında “Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir” düzenlemesi yer aldıktan sonra dördüncü fıkrada da “İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir” hükmü yer almaktadır.
Yine Anayasa’mızın 90. maddesinin son fıkrasına göre ise “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Bu itibarla, ülkemiz tarafından onaylanan Uluslararası Sözleşme hükümlerinin ortaya konulması zaruridir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesinin dördüncü fıkrasına göre “Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.”
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 11. maddesinin birinci fıkrasına göre ise “Herkes barışçı amaçlarla toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve bunlara katılmak haklarına sahiptir.”
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 8. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre de “Herkese kendi ekonomik ve sosyal menfaatlerini korumak ve geliştirmek için sendika kurma ve sadece sendikanın kendi kurallarına tabi olarak kendi seçtiği bir sendikaya katılma hakkı tanınır. Bu hakkın kullanılması ulusal güvenliği veya kamu düzenini veya başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak için demokratik bir toplumda gerekli olan ve hukuken öngörülen sınırlamalardan başka sınırlara tabi tutulamaz.”
Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 22. maddesinin birinci fıkrasına göre ise “Herkes başkalarıyla bir araya gelerek örgütlenme özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak, kendi menfaatlerini korumak için sendika kurma ve sendikaya katılma hakkını da içerir.” Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre de “Bu hakkın kullanılmasına ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlık veya ahlâkın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuken öngörülmüş ve demokratik bir toplumda gerekli olan sınırlamaların dışında başka hiç bir sınırlama konamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler ve polis teşkilatı mensuplarının bu hakkı kullanmaları üzerine hukuki kısıtlamalar konulmasını engellemez.”
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 87 sayılı Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre “Çalışanlar ve işverenler herhangi bir ayırım yapılmaksızın önceden izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşulu ile bunlara üye olmak hakkına sahiptirler.”
Anayasa Mahkemesi’nin 2013/130 esas, 2014/18 karar sayılı ilâmında da belirtildiği gibi, sendika hakkı, demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kollektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük, bireylere topluluk halinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkanı sağlar. Sendika hakkı da, çalışanların, bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olarak görülmektedir.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Demir ve Baykara/Türkiye kararında da, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin “Örgütlenme Hakkı”nı düzenleyen 11. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi uyarınca, kamu görevlilerinin sendika kurma hakkına meşru kısıtlamaların getirilebileceği, ancak bunun için ikna edici ve zorlayıcı gerekçelerin bulunması gerektiği belirtilmiştir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular ile Uluslararası sözleşme hükümleri karşısında, “Bakanlık Müşaviri” sıfatıyla görev yapan davacının sendika kurucusu ve üyesi olabileceğinin kabulü gerekmektedir. Bu cümleden olarak, mahkemece, davanın kabulü ile davalı sendikanın 08.02.2014 tarih ve 270 sayılı genel merkez yönetim kurulu kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.