Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2015/25895 E. 2015/26939 K. 07.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/25895
KARAR NO : 2015/26939
KARAR TARİHİ : 07.10.2015

MAHKEMESİ : Milas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19/06/2015
NUMARASI : 2014/246-2015/610

DAVA: Davacı, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakların ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait iş yerinde örgütlü Tes-İş Sendikasına üye olduğunu, alt işveren şirketlerin personeli olarak zincirleme iş sözleşmeleri ile çalıştırıldığını, davacının çalıştırıldığı işlerin iş yerinde yürütülen faaliyetin bütünlüğü içinde davalının asıl işleri arasında yer aldığını buna rağmen işverenin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesine aykırı bir şekilde asıl işi bölmek suretiyle ve ucuz işçilik temini amacıyla iş yerinde icra edilen işi davacının işvereni konumunda gösterilen firmalara verdiğini, davalı şirketin elektrik üretimi yapmak üzere kurulduğunu, faaliyet alanının enerji iş kolu olduğunu müvekkilinin davalının işyerlerinde çalışmasına rağmen toplu iş sözleşmesinden doğan ücret farkları, ikramiye alacakları ve diğer hak ve menfaatlerinin ödenmediğini belirterek davacının başından itibaren davalı asıl işverenin işçisi olduğunun ve toplu iş sözleşmesinden yararlandırılması gerektiğinin tespitine, müvekkilinin buna ilişkin işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davacı vekili, davacı adına Tes-İş Sendikasının dava açma hakkı bulunmadığını, davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa aykırı açıldığını, bu konuda belirsiz alacak davası açılamayacağını, husumet sebebiyle davanın reddinin gerektiğini, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olarak kurulmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, Yargıtay kararları uyarınca davalı ile alt işverenler arasında arasındaki alt işverenlik ilişkisinin muvazaalı olmadığının belirlendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı ile dava dışı alt işverenler arasında geçerli ya da muvazaalı bir alt işverenlik ilişkisi olup olmadığı ve buna bağlı olarak davacının başından itibaren davalı işçisi sayılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, “…asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o iş yerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez…” denilerek alt işverenlik ilişkisinde muvazaaya bağlanan hukuki sonuç açıklanmıştır.
Alt işveren; bir iş yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu iş yerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt işverenin iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir. Bu tanımlamalara göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir.
Diğer taraftan 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 15. maddesinde “Elektrik enerjisi üretim, iletim ve dağıtım faaliyeti gösteren kamu tüzel kişileri, gerekli hallerde üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin işletilmesi ve bakım onarım işlerini tabi oldukları ihale mevzuatı çerçevesinde hizmet alınması yoluyla yaptırabilirler” denilmiştir. Bu hükmü 30.03.2013 tarihi itibariyle yürürlükten kaldıran 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 22. maddesinde, “Lisans sahibi tüzel kişiler, lisansları kapsamındaki faaliyetlerle ilgili olarak hizmet alımı yapabilirler. Ancak, bu durum ilgili lisans sahibi tüzel kişinin lisanstan kaynaklanan yükümlülüklerinin devri anlamına gelmez. Hangi faaliyetlerin hizmet alımı yoluyla yaptırılabileceği Kurul tarafından belirlenir” kuralı öngörülmüştür.
Seri halinde incelenen dosyalarda davalının elektrik üretim görevini yapan kamu tüzelkişisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple davalının 4628 sayılı Kanun’un 15. maddesindeki imtiyazdan yararlanmasında kuşku yoktur. Söz konusu hüküm asıl işin tamamının ya da bir kısmının herhangi bir sınırlamaya bağlı kalmaksızın alt işverene verilebileceğini öngörmekle birlikte asıl işveren-alt işveren ilişkisinin genel muvazaa hükümleri yönünden denetime tabi tutulmasına engel değildir. Bu noktada mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucunda asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayanmadığının kabulü isabetli ise de, 4628 sayılı Kanun’un 15. maddesinin yürürlükten kalktığı 30.03.2013 tarihinden sonraki dönem bakımından konunun 4628 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 6446 sayılı Kanun’un 22. maddesi hükmü bakımından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple sözü edilen hüküm gereğince hizmet alımı konusunu oluşturabilecek faaliyetlerin belirlenmesine yönelik Kurul kararının olup olmadığı araştırılmalı, davacı işçilerin durumu ayrı ayrı ele alınarak sonucuna göre konu değerlendirilmelidir. Eksik incelemeyle karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Ayrıca mahkemece ulaşılan sonuca göre de, vekalet ücretinin önce Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesine göre belirlenmesi, burada maddenin 2. fıkrasının göz ardı edilmemesi ve bu şekilde vekalet ücreti belirlendikten sonra seri dava niteliği sebebiyle 22. maddenin uygulanarak davalı lehine vekalet ücretinin nihai miktarının tespit edilmesi gerekirken bunun yapılmaması da yerinde olmamıştır.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 07.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.