Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2014/7048 E. 2014/11613 K. 06.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7048
KARAR NO : 2014/11613
KARAR TARİHİ : 06.05.2014

MAHKEMESİ : İstanbul 8. İş Mahkemesi
TARİHİ : 03/10/2013
NUMARASI : 2013/235-2013/832

DAVA : Taraflar arasındaki, fazla mesai, ücretli izin, resmi bayram tatili ve ücret alacağının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 29.04.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü yapılan tebligata rağmen taraflar adına kimse gelmediğinden incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, iş sözleşmesinin işverence haksız olarak fesih edildiğini ileri sürerek, fazla çalışma ücreti, yıllık izin ücreti, ödenmeyen ücret, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, bozma kararına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı işçinin yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Mahkemenin ilk kararı Dairemizin 30.04.2013 gün ve 2013/5836 esas, 2013/9196 karar sayılı kararı ile “davalı vekili, bilirkişi raporuna karşı dosyaya sunduğu itiraz dilekçesi ile ıslah dilekçesine yönelik zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Mahkemece fazla mesai ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı ile ilgili zamanaşımı def’i değerlendirilmeksizin karar verilmiştir. Islah tarihine göre zamanaşımına uğrayan alacakların belirlenmesi yönünden bilirkişiden ek rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde bozulmuştur.
Mahkemece, bozma kararına uyularak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar; “usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Benzer şekilde, uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 esas, 2004/19 karar sayılı kararı).
Bu sayılanların dışında ayrıca, görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için, bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.06.2011 gün ve 2011/9-354 esas, 2011/375 karar sayılı kararı).
Öte yandan, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı kanunun 316. ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde 319. madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def’i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir.
01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2. ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı def’i ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 sayılı Kanun’un 141/2. maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı Kanun yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def’ine davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı def’i geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Kanun’un uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def’inin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla, 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def’i dikkate alınmaz.
Somut olayda, davalı taraf, 09.05.2011 tarihinde yapılan ıslaha karşı beyanlarını içeren 06.07.2011 havale tarihli dilekçesinde, sadece davacının 1086 sayılı Kanun’un 86. maddesi gereğince, davalı şirket aleyhine doğacak zarar ve ziyan için teminat yatırması gerektiğini belirtmiş, zamanaşımı def’inde bulunmamıştır. Ayrıca, ıslahtan önce 21.04.2011 tarihli bilirkişi raporuna yönelik beyan ve itirazlarını içeren dilekçesinde, fazla çalışma ücreti alacağı yönünden zamanaşımı süresinin dava tarihinden itibaren beş yıl olduğu, ancak bilirkişinin 2001, 2002, 2003, 2004 ve 2005 yıllarına ilişkin olarak fazla çalışma hesapladığını belirtmiştir. Kaldı ki, davalının cevap dilekçesinde de zamanaşımı def’i yer almamaktadır. Bu durumda, davalı tarafın süresinde ve usulüne uygun yapılan bir zamanaşımı def’i bulunmadığından, Dairemizin 30.04.2013 gün ve 2013/5836 esas, 2013/9196 karar sayılı bozma kararında bir maddi hata yapıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında usuli kazanılmış haktan söz edilemez. Mahkemece, bozma kararı öncesinde olduğu gibi karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ıslahla talep edilen yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.