Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2014/6355 E. 2014/6350 K. 17.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6355
KARAR NO : 2014/6350
KARAR TARİHİ : 17.03.2014

MAHKEMESİ : Ankara 9. İş Mahkemesi
TARİHİ : 20/12/2013
NUMARASI : 2012/1238-2013/1253

Hüküm süresi içinde davalı Ziraat Bankası A.Ş. avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, iş sözleşmesinin sebep gösterilmeden feshedildiğini ileri sürerek, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Ziraat Bankası vekili cevap dilekçesinde, davacının 01.05.2012 tarihinden itibaren bankanın alt işverenlerinden Tepe Güvenlik Şirketinde Özel Güvenlik Görevlisi olarak çalıştığını, görev ve sorumluluklarını yerine getirmemesi nedeniyle, bu şirkette 31.10.2012 tarihinde sona eren sözleşmesinin, davalı bankanın diğer bir alt işvereni olan davalı şirket tarafından yenilenmediğini, davalı bankanın ihale makamı konumunda olduğunu, bu nedenle husumet yönünden davanın reddi gerektiğini, özel güvenlik firmalarıyla davalı banka arasında asıl işveren – alt işveren ilişkisi olmadığını, aksinin kabulü halinde dahi söz konusu ilişkinin muvazaaya dayanmadığını, davacının işyerine mazeretsiz olarak sürekli geç geldiğini beyanla davanın reddini karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı B… Güvenlik Hizmetleri Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; şirketin davalı bankadan aldığı ihale kapsamında işe başlama tarihinin 01.11.2012 tarihi olduğunu, oysa davacının iş sözleşmesinin 31.10.2012 tarihinde feshedildiğinin dava dilekçesinde açıkça beyan edildiğini, davacıyla davalı şirket arasında işçi-işveren ilişkisi kurulmadığını, davacının davalı şirket nezdinde çalışması bulunmadığını, davalı şirketin davacıyı işe iade yükümlülüğü bulunmadığını belirterek davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalı B.. Güvenlik Hizmetleri Ltd. Şti. davanın husumet nedeniyle reddine, davalı Ziraat Bankası A.Ş. yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı Ziraat Bankası A. Ş. tarafından temyiz edilmiştir.
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının
belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı olarak kurulması veya muvazaaya dayanması halinde feshin geçersizliğine yönelik verilen karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
Somut olayda, davalı banka ile dava dışı T… Savunma ve Güvenlik Sistemleri Sanayi A.Ş. arasında güvenlik hizmeti alımı için sözleşme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalı B… Güvenlik Hizmetleri Ltd. Şti. ile davacı arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı mahkemeninde kabulündedir. Son işveren olan T… Savunma ve Güvenlik Sistemleri Sanayi A.Ş. davaya dahil edilmemiştir. Davacının Davalı ile dava dışı Tepe Savunma ve Güvenlik Sistemleri Sanayi A.Ş. arasında düzenlenen hizmet alımı sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6-7 maddesi yönünden incelenmesi gerektiği açıktır. Söz konusu sözleşmenin Iş Kanunu’nun hükümleri uyarınca geçerliliği veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik yapılacak yargısal denetim sözleşmenin diğer tarafını yani dava dışı T.. Savunma ve Güvenlik Sistemleri Sanayi A.Ş.’nin hak alanını da etkileyeceğinden, davanın T… Savunma ve Güvenlik Sistemleri Sanayi A.Ş.’ne de teşmili için davacıya usulüne uygun süre verilmeli, dava teşmil edilirse, ardından güvenlik hizmeti alımına ilişkin sözleşme getirtilmeli, yargılamaya devam edilerek sonucuna göre alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayandığı anlaşılırsa, asıl işveren işyerine iadeye, muvazaa bulunmayıp bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı sonucuna varılırsa alt işveren işyerinde işe iadeye ve kanuni haklardan alt işverenle birlikte asıl işverenin de sorumluluğuna karar verilmelidir.
Mahkemece, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 94. maddesine uygun olarak davanın dava dışı T… Savunma ve Güvenlik Sistemleri Sanayi A.Ş.’ne teşmil edilmesi için davacıya kesin süre verilmeden davanın davalı Ziraat Bankası A.Ş. yönünden kabulü hatalı olmuştur.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 17.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.