Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2014/4782 E. 2014/4499 K. 03.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4782
KARAR NO : 2014/4499
KARAR TARİHİ : 03.03.2014

MAHKEMESİ : Ankara 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 19/09/2013
NUMARASI : 2012/1177-2013/866

Hüküm süresi içinde davacı ve fer’i müdahil avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, davacının resmi kayıtlarda A.. Rehberlik ve Müşteri Hizmetleri A.Ş.’nin çalışanı olarak göründüğünü ancak davalı şirketin çağrı merkezi işyerinde çalıştığını, davalı anılan şirketler arasındaki ilişkinin muvazalı olduğunu, davacının iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini belirterek, davacı işçinin işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının A.. Rehberlik ve Müşteri Hizmetleri A.Ş.’nin işçisi olduğunu davalı gösterilen şirkete husumet yöneltilemeyeceğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
A.. Rehberlik ve Müşteri Hizmetleri A.Ş.’nin sunduğu dilekçe ile davaya müdahale talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Mahkemece, davacının müdahil A.. Rehberlik ve Müşteri Hizmetleri A.Ş. nezdinde işe iadesine, davalı Türk Telekom A.Ş. hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmiştir.
Karar davacı ve müdahil vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.md.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre. işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması sebebi ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
Yukarıda belirtilen kıstaslar çerçevesinde taraf teşkili yapılarak hüküm oluşturulması gerekirken davaya müdahale yoluyla sonuca gidilmesi isabetsizdir. Ayrıca, dosya içerisinde sunulmuş bilgi ve belgelerden, A… Rehberlik ve Müşteri Hizmetleri A.Ş.’nin iş kolunun değiştirildiğine dair yargı kararı bulunduğu anlaşılmakta olup, bu durumun da yeniden yapılacak yargılamada değerlendirilmesi gerekir. Taraf teşkili sağlanmadan ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olmuştur.
2-Kabule göre de temyize konu uyuşmazlıkta, nihai kararın verildiği oturumda mahkemece davalı Türk Telekominikasyon A.Ş. hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddi ile davacının müdahil A.. Rehberlik ve Müşteri Hizmetleri A.Ş. nezdinde işe iadesine karar verildiği halde, hükmün gerekçesinde davalı şirket ile müdahil arasında alt işveren-asıl işveren ilişkisi bulunmadığı ve işveren olduğu dosyasına sunulan yargı kararlarıyla kesinleştiği belirtilen T.. A.. işyerine iadesi gerektiği belirtilerek karar ile gerekçe arasında infazda tereddüte yol açacak biçimde çelişki meydana gelmiştir.
Kısa karar ile gerekçeli karar çelişkisi, Yargıtay İçtihadı Büyük Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas, 1992/4 kararı gereğince bozma nedenidir. Mahkemece tefhim edilen kısa karar ile sonradan yazılan gerekçeli kararda davalı ile müdahil arasındaki ilişki ve davacının hangi şirketteki işe iade edileceği bağlamında çelişki olduğu açıktır. İnfazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm kurulması isabetli olmamıştır.
3-Bozma sebebine göre davacı ile müdahil vekillerinin sair temyiz itirazları incelenmemiştir .
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı ve müdahil vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 03.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.