Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2014/35263 E. 2016/5833 K. 29.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/35263
KARAR NO : 2016/5833
KARAR TARİHİ : 29.02.2016

Y A R G I T A Y İ L A M I

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

DAVA : Davacı, hafta tatili, bayram yardımı, yıllık izin ücreti, giyim ve koruyucu eşya yardımı, fazla çalışma ücreti, ek gıda yardımı, yemek yardımı ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, toplu iş sözleşmesinden, kanundan ve bireysel iş sözleşmesinden kaynaklanan bir kısım alacağının ödenmediğini ileri sürerek, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücretleri ile bayram, giyim, koruyucu eşya, yemek ve ek gıda yardımı alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacının iş sözleşmesinin feshedilmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Feshe bağlı hak olan yıllık izin alacağının varlığı hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır.
Somut olayda, davacının, davalı belediyede çalışmaktayken 6111 sayılı Kanun kapsamında başka bir kamu kurumuna nakledildiği sabittir. Yıllık izin alacağının feshe bağlı haklardan olup sözleşmenin sona ermesiyle talep edilebilir hale geldiği nazara alındığında, mahkemece fesih olmadığının saptanması karşısında feshe bağlı alacaklardan yıllık izin alacağının reddine karar verilmesi gerekirken, kabul edilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Fazla çalışma ücretlerinin hesabı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 63. maddesinde çalışma süresi haftada en çok 45 saat olarak belirtilmiştir. Ancak tarafların anlaşması ile bu normal çalışma süresinin, haftanın çalışılan günlerine günde onbir saati aşmamak şartı ile farklı şekilde dağıtılabileceği ilkesi benimsenmiştir. Kanun’un 41. maddesine göre fazla çalışma, kanunda yazılı şartlar çerçevesinde haftalık 45 saati aşan çalışmalar olup, 63. madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak şartı ile bazı haftalarda toplam 45 saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, bir işçinin günde en fazla fiilen 14 saat çalışabileceğinin kabulü gerekir. Bu durumda 24 saat çalışılan günler yönünden günlük fiili çalışma süresi 14 saat kabul edildiğinden, bunun 11 saati aşan 3 saati fazla çalışmadır.
Somut olayda; davacının fazla çalışma talebi tanık anlatımlarına göre hesaplanıp hüküm altına alınmıştır. Ancak dosya kapsamından anlaşıldığı üzere davacı 24 saat çalışma, 48 saat dinlenme esasına göre çalışmış olup, fazla çalışma ücreti belirlenirken yukarıdaki ilke kararı doğrultusunda, sadece 24 saat çalıştığı günler için günde 3 saat fazla çalışma hesaplanması gerekirken, hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davacının bir hafta 18, bir hafta 3 saat fazla çalışma yapabileceğinin kabulü ile fazla çalışma ücreti hesabı yapılması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4-Davacı vekili, dava dilekçesinde talep ettiği alacak kalemlerinin her biri için ayrı ayrı miktar belirtmeden, toplam 5.000,00 TL alacak talebinde bulunmuş, 10.02.2014 havale tarihli dilekçesinde her bir alacak kalemi bakımından talebinin ne miktar olduğunu açıklamış, 20.03.2014 tarihli ıslah dilekçesinde ise bilirkişi raporunda hesap edilen toplam miktarla, dava dilekçesinde talep edilen miktar arasındaki farkı belirterek artırılan miktarı ve toplam istenilen alacak miktarını ifade etmiş, ancak ıslah dilekçesinde hangi alacak kaleminin ne miktarda artırıldığını açıklamamıştır.
Buna göre, dava dilekçesinde bulunan bazı alacak kalemleri bakımından bilirkişi raporunda hesaplama yapılmayıp, hükümde bu alacak kalemleri bakımından red kararı verilse de toplam talep bakımından kabul-red miktarının ve oranının tam olarak tespit edilemediği anlaşılmıştır. Islah dilekçesinin usule uygun olmayan bu haliyle hüküm kurulması hatalı olup, davacı tarafa ıslah dilekçesindeki talep kalemleri ve miktarlarının açıklattırılması ve bu açıklamanın davalıya bildirilerek açıklanmış ıslah beyanına karşı savunma hakkı verilmesi gerekir.
5-Taraflar arasında davalının sonradan ileri sürdüğü zamanaşımının nazara alınmasının mümkün olup olmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması sebebiyle dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere zamanaşımı alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip inceleme yapması mümkün değildir.
Diğer taraftan zamanaşımı bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp salt doğmuş ve varolan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı, alacağın varlığı değil istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da mahkeme tarafından kendiliğinden gözönünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun varolduğunu kanunda öngörülen süre ve usul içinde ileri sürülmesi zorunludur.
Somut olayda, davalı vekili 16.08.2012 günlü cevap dilekçesinde ve 29.11.2012 günlü ilk celsede zamanaşımı definde bulunmamış ancak 20.02.2014 günlü dilekçe ile cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunmuştur. Davacı vekili, davalı tarafından yapılan ıslaha ve zamanaşımı define karşı çıkmıştır. Bilirkişi raporunun dosyaya sunulmasının ardından davacı tarafından, dava konusu miktarlar, bilirkişi raporunda hesaplanan tutarlara ıslah etmiştir.
Mahkemece davalı vekilinin cevap dilekçesiyle ileri sürdüğü zamanaşımı def’i, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle dikkate alınmamıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. maddesinin açık düzenlemesi gereğince zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi mümkündür.
Buna göre; davalı vekilinin dava dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def’i dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur. Mahkemece yapılacak iş davalının zamanaşımı def’i sebebiyle dava konusu ücret alacaklarının talep tarihine göre zamanaşımına uğramayan kısımlarının belirlenerek, gerekirse bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir.
6-Kabule göre de; her ne kadar Dairemiz uygulaması gereği, reddedilen kısmın takdiri indirime dayanması halinde, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemekte ise de yargılama giderlerinin kabul ve ret oranına göre taraflardan tahsiline karar verilmesi gerektiği göz önünde bulundurulmadan hüküm kurulması da hatalı olup ayrıca bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 29.02.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.