Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2014/29241 E. 2014/31052 K. 11.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/29241
KARAR NO : 2014/31052
KARAR TARİHİ : 11.11.2014

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 13/05/2014
NUMARASI : 2014/106-2014/250

Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı işçi, iş sözleşmesini haklı sebeple sona erdirdiğini ileri sürerek, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasında düzenlenen ibranamelerin geçerli olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanunu’nun 115. maddesinde düzenlendiği halde, dava açıldığı tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.
6098 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlülüğe girmiş olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için kanuni şartların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.
İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, İş Hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı halleri ileri sürülüp ispatlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından borcun sona erdiğinden söz edilemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
Somut olayda, davacının imzasını içeren tarihsiz yazı içeriğinden, davacının 07.08.2002-08.01.2003 tarihleri arasında çalıştığı davalı Ünkar şirketinden ayrıldığını, bu süre içinde maaşlarını aldığını, başkaca hiçbir alacağı kalmadığını ve davalı işverenliği ibra ettiğini beyan ettiği, Ocak 2003 tarihli “ücret bordrosu” başlıklı belge içeriğinden, davacıya net 259,92 TL tutarında ihbar tazminatı ödemesinin yapıldığı görülmüştür. Ayrıca, yine davacının imzası bulunan 04.01.2008 tarihli yazı içeriğinden, davacının emeklilik sebebiyle işyerinden ayrılmak istediğini belirttiği, 04.01.2008 tarihli “ibraname” başlıklı yazı içeriğinden, davacının çalışmış bulunduğu 24.05.2003-04.01.2008 tarihleri arasındaki süreye ilişkin ücret, hafta ve genel tatil, izin ücreti, fazla mesai ücretleri ile kıdem tazminatı alacaklarını aldığını, başkaca alacağı kalmadığını ve davalı işverenliği ibra ettiği, yazının alt kısmında davacıya 2.979,24 TL kıdem tazminatı ödemesinin yapıldığının belirtildiği ve ayrıca yazı ekinde sunulu “kıdem tazminatı bordrosu” başlıklı yazı ile davacıya net 2.979,24 TL kıdem tazminatı ödemesinin yapıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, davalının ibraz ettiği ibranameler bir ödeme yapıldığı ispat edilemediği gerekçesiyle geçerli sayılmamıştır. Her ne kadar, hükme esas alınan raporda, 2.979,24 TL tutarındaki kıdem tazminatı, hesaplanan kıdem tazminatı tutarından mahsup edilmiş, ise de, bunun dışında, yukarıda anlatılan ilkeler çerçevesinde anılan ibranamelerin içerikleri, mahkeme gerekçesinde irdelenmemiştir. Bu durumda mahkemece, anılan belgeler davacı asile gösterilmeli, içeriği hakkındaki diyecekleri sorulmalı ve gerekirse imza incelemesi yaptırılmalı ve sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmelidir. Yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.