Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2014/18819 E. 2014/24187 K. 16.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18819
KARAR NO : 2014/24187
KARAR TARİHİ : 16.09.2014

MAHKEMESİ : Ankara 14. İş Mahkemesi
TARİHİ : 27/02/2014
NUMARASI : 2013/667-2014/12

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkili işçinin davalıya ait işyerinde kayden altişveren şirket işçisi olarak çalıştığını, Ankara 14. İş Mahkemesi’nin 17.07.2012 tarihli 2012/457 esas 2012/847 karar sayılı kararıyla asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğu gerekçesiyle müvekkilinin baştan itibaren davalı K.. M..nün işçisi sayıldığının tespit edildiğini, iş sözleşmesinin 12.09.2013 tarihinde davalı tarafından haklı veya geçerli sebep olmadan feshedildiğini ileri sürerek, müvekkilinin işe iadesine ve kanuni haklarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının hizmet alım sözleşmelerinin tarafı olan yüklenici şirketler işçisi olduğunu, müvekkilinin ihale makamı konumunda olup, hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olmadığını, yüklenici firmadan öğrenildiği üzere davacının iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kesinleşmiş tespit hükmü gereğince davacının başından itibaren davalı K.. M..nün işçisi olduğu, iş sözleşmesinin feshinde geçerli sebebin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nce ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hakim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı Kanun madde 59). Şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir. Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usuli işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usuli) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddi ve usuli bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.
Somut olayda, öncelikle, mahkemece taraf teşkili usulüne uygun şekilde sağlanmamıştır. Yargılama sırasında dava, alt işveren İlpet Petrolcülük İnş. Nak. San. Tic. Ltd. Şti.’ye ihbar edilmiştir. Oysa uyuşmazlığın niteliği gereği, davanın alt işverene de yöneltilmesi gerekir. Bu halde, davacıya davasını alt işverene yöneltmesi için imkan tanınarak taraf teşkili sağlanmalı, ardından delillerin toplanmasıyla işin esasına girilmelidir.
Diğer taraftan, asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin muvazaalı olup olmadığı hususu yeterli derecede araştırılıp değerlendirilmemiştir. Her ne kadar, davacı işçi tarafından davalıya karşı açılan tespit davası neticesinde Ankara 14. İş Mahkemesi’nin 17.07.2012 tarihli 2012/457 esas 2012/847 karar sayılı kararıyla, davacının işe giriş tarihinden itibaren davalı K.. M..nün işçisi olduğunun tespitine karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşmiş ise de, her hizmet alım sözleşmesinin kendi dönemi ve şartlarında değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğinden, önceki hizmet alım sözleşmelerinin kanuna uygun kurulmamış olması veya muvazaalı olması, sonrakilerin de aynı şekilde kanuna uygun kurulmadığını ya da muvazaaya dayandığını göstermez. Daha sonra yapılan sözleşmenin ayrıca kanuna uygunluk ve muvazaa yönünden değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Bu sebeple davalı tarafından yapılan önceki sözleşmelerin kanuna uygun olmadığına ya da muvazaalı olduğuna ilişkin kesinleşmiş yargı kararının bu dava yönünden bağlayıcılığından söz edilemez. Mahkemece, kesinleşen tespit davasının açıldığı tarihte yürürlükte bulunan hizmet alım sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılan hizmet alım sözleşmelerinin, davacının işyerinde yürüttüğü iş açısından, 6100 sayılı K.. M..nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 4. maddesi nazara alınarak, muvazaaya dayalı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Anılan sebeplerle, taraf teşkili sağlandıktan sonra gösterilecek deliller toplanılmalı, dosyada bulunmayan hizmet alım sözleşmeleri, teknik ve idari şartnameler, davacının işyerişahsi sicil dosyası ve özlük belgeleri dosya kapsamına alınmalı, ayrıca davacının işyerinde yürüttüğü iş aydınlatılmalıdır. Ardından yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılarak asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin 4857 sayılı Kanun’un 2/6-7. maddesine uygun olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı belirlenmeli ve feshin haklı ya da geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı yönündeki uyuşmazlık da çözümlenerek bir sonuca gidilmelidir.
Yukarıda yazılı sebeplerle, taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilerek, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, 16.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.