Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2014/16453 E. 2014/22444 K. 15.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16453
KARAR NO : 2014/22444
KARAR TARİHİ : 15.07.2014

MAHKEMESİ : İzmir 11. İş Mahkemesi
TARİHİ : 30/04/2014
NUMARASI : 2013/511-2014/284

Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkili sendikanın İzmir Büyükşehir Belediyesinin iştiraki İ.. A.Ş. işletmesinde yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması ve arabulucu sürecinde de anlaşmaya varılamaması üzerine kanuni yöntemi izleyerek grev kararı aldığını, grev hakkının Anayasa’nın 54. maddesi ile güvence altına alınmış anayasal bir hak olduğunu, müvekkili sendikanın toplu sözleşme uyuşmazlığını sonuçlandırmak üzere anayasal grev hakkını kullanmak yönünde irade gösterdiğini, alınan grev kararı üzerine davalı işverenin söz konusu işletmenin bir kısım işyerlerinin grev yasağı kapsamında olduğu iddiasıyla Yüksek Hakem Kuruluna başvurarak toplu iş sözleşmesinin bağıtlanmasını talep ettiğini, ancak bu talebin hukuka aykırı olduğunu, işyerlerinin ancak tümü grev yasağı kapsamında ise Yüksek Hakem Kuruluna başvurulabileceğini, oysa davalı şirkette grev yasağı kapsamında olmayan birçok işyeri bulunduğunu, ancak işverenin başvurusunun Yüksek Hakem Kurulu tarafından oyçokluğu ile esastan görüşülerek karara bağlandığını, Yüksek Hakem Kurulunun bu kararla varlık amacı ve yetkilerini aştığını, kurul kararının hukuki kabul edilmesi durumunda karma işletmelerde anayasal grev hakkının bulunmadığının kabulünün gerekeceğini, Yüksek Hakem Kurulunun daha önce benzer durumda başvuruyu reddettiğini ileri sürerek müvekkili sendikanın grev kararına rağmen davalı şirketin Yüksek Hakem Kuruluna başvuramayacağının tespitine, işçilerin anayasal grev hakkına yapılan sataşmanın önlenmesine, Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanan toplu iş sözleşmesinin yok hükmünde olduğunun tespitine ve toplu görüşme sürecinin kaldığı yerden devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı İ.. A.Ş. vekili, öncelikle husumet ve yargı yolu itirazında bulunmuş, davanın süresinde açılmadığını savunmuş, esasa ilişkin olarak da, toplu görüşme sürecinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine Yüksek Hakem Kuruluna başvurulduğunu, bu arada sendikanın grev kararı aldığını, toplu iş sözleşmesinin Yüksek Hakem Kurulu tarafından akdedildiğini, Yüksek Hakem Kurulu kararlarının kesin olup toplu iş sözleşmesi hükmünde olduğunu, kurul kararlarının hukuken tartışılamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Ç.. B.. vekili ise, Yüksek Hakem Kurulu kararlarının kesin olduğunu ve ayrıca somut olayda kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davalı İ.. A.Ş. bünyesinde faaliyet gösteren işyerlerinin bir kısmı grev yasağı kapsamında yer alırken bir kısmının yasak kapsamında yer almadığı, Yüksek Hakem Kurulu tarafından ise işyerlerinin bir kısmının grev yasağı kapsamında bulunmadığını bilerek grev kararının uygulanmaya başlamasından iki gün önce karar vermek suretiyle toplu iş sözleşmesinin oluşturulduğu, kurul kararının işçilerin grev hakkını engellediği ve grev hakkının kullanılmasını imkansız hale getirdiği, ancak grev yasağı bulunan işyerleri yönünden oluşturulan toplu iş sözleşmesinin geçerli olduğu, bunun geçersizliğine hükmedilemeyeceği gibi grev yasağı bulunmayan işyerleri bakımından da sözleşmenin bağlayıcı kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle grev yasağı bulunmayan işyerleri bakımından mevcut grev kararına rağmen Yüksek Hakem Kurulunun karar veremeyeceğinin, toplu iş sözleşmesinin sadece grev yasağı bulunan işyerleri bakımından geçerli olduğunun, grev yasağı bulunmayan işyerlerinde geçerli olmadığının tespitine ve grev yasağına tabi olmayan işyerleri yönünden toplu sözleşme sürecinin kaldığı yerden devamına karar verilmiştir.
Temyiz:
Mahkeme kararı, davacı ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Toplu iş sözleşmesi kavramı Anayasanın 53. maddesinde düzenlenmiştir. “Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” başlıklı maddenin birinci fıkrasına göre “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.”
Anayasanın 54. maddesinin birinci fıkrasına göre ise “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler.” Anayasanın 51. maddesinde de sendika kurma hakkı düzenlenmiştir.
Toplu iş ilişkisinin temelini teşkil eden sendika hakkı (özgürlüğü), toplu iş sözleşmesi hakkı ve buna bağlı olarak grev hakkı birbirinden ayrılmaz nitelikte olup, toplu iş ilişkisinin varlığından, ancak bu üç müessesenin bir arada bulunması ile söz edilebilir. (Narmanlıoğlu, Ünal, İş Hukuku Toplu İş İlişkileri, İstanbul, 2013, sh.40)
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 2/1-ğ maddesinde tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar olarak tanımlanan sendikaların amacı ise, yine aynı maddede, üyelerinin ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak olarak ifade edilmiştir. Şüphesiz, sendikaların belirtilen amacı gerçekleştirebilecekleri en iyi araç, serbest toplu pazarlık hakkı çerçevesinde bağıtlanacak bir toplu iş sözleşmesidir.
6356 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de, sendikal hak ve özgürlükler ile toplu sözleşme ve serbest toplu pazarlık hakkının, özgürlükçü ve demokratik toplum esasları temelinde ve evrensel ilkeler dikkate alınarak yeniden düzenlendiği ifade edilmiştir.
6356 sayılı Kanun’un 41. ve devamı maddelerinde belirtilen usule göre yetki belgesinin alınmasından sonra yapılacak çağrı ile toplu görüşme süreci başlayacaktır. Toplu görüşme sürecinde taraflarca anlaşma sağlanması durumunda toplu iş sözleşmesi bağıtlanacak, aksi halde ise arabuluculuk aşaması ve daha sonra ise grev aşaması gündeme gelecektir. Grev kavramı da, aynı Kanun’un 58. maddesinde “İşçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmaları” şeklinde tanımlanmıştır. Kanunun 60. maddesine göre, grev kararı ancak arabuluculuk aşamasından sonra alınabilecektir.
Anayasanın 54. maddesinin üçüncü fıkrasında, grev ve lokavtın yasaklanabileceği hallerin kanunla düzenleneceği belirtildikten sonra devam eden fıkrada da, grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde uyuşmazlığın Yüksek Hakem Kurulu tarafından çözüleceği ifade edilmiştir. 6356 sayılı Kanun’un 51. maddesinde de, grev ve lokavtın yasak olduğu uyuşmazlıklarda, arabulucu aşamasında da anlaşma sağlanamadığı takdirde taraflardan birisinin Yüksek Hakem Kuruluna başvurabileceği ifade edilmiştir. Aynı Kanun’un 62. maddesinde ise grev ve lokavtın yasak olduğu işler belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında, tarafların temyiz itirazları değerlendirildiğinde;
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İnceleme konusu davada, Ç.. B.. tarafından davacı sendikanın, davalı İ.. A.Ş.’ye ait işletmede kanunun aradığı gerekli çoğunluğu sağladığı tespit edilmiş, tespite itiraz olmaması üzerine sendikaya 09.01.2013 tarihli yetki belgesi verilmiştir. Yetki belgesinin alınmasından sonra taraflar arasında toplu görüşme süreci başlamış, bir kısım maddelerde anlaşma sağlanmış, bir kısım maddelerde ise anlaşma sağlanamaması üzerine arabulucu tayin edilmiştir. Görüşmelerin yine anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine resmi arabulucu tarafından uyuşmazlık tutanağı düzenlenmiş, uyuşmazlık tutanağının taraflara tebliği üzerine İzenerji A.Ş. 12.06.2013 tarihli dilekçesi ile Yüksek Hakem Kuruluna başvurarak, şirketlerine bağlı işçilerden 904 kişinin yapmakta olduğu işlerin grev yasağı kapsamında olduğunu, ayrıca Kanun’un 65. maddesi kapsamında da 1243 işçi bulunduğunu, işyerlerinde çalışan işçilerin ağırlıklı kısmının grev yasağı kapsamında bulunduğunu belirterek toplu iş sözleşmesi akdedilmesini talep etmiştir.
Yüksek Hakem Kurulu 24.07.2013 tarihli, 2013/116 esas, 2013/123 karar sayılı ve oyçokluğuyla vermiş olduğu kararla, işletme sözleşmesinin kapsamına giren işyerlerinin bir kısmında grev ve lokavt yasağının bulunması halinde de işletme düzeyinde tek bir toplu iş sözleşmesi akdedileceğini belirterek başvuruyu esastan incelemiş ve işletmenin tamamı yönünden toplu iş sözleşmesini oluşturmuştur. Karara muhalif kalan iki üye ise, sendikanın grev kararı aldığını, grev kararının Anayasa ve kanuna uygun olduğunu, hal böyle iken işletmenin bütünü için toplu iş sözleşmesinin kurul tarafından bağıtlanmasının Anayasal grev hakkını ortadan kaldıracağını belirterek karara şerh düşmüşlerdir.
Öte yandan, davacı sendika tarafından da, uyuşmazlık tutanağının tebliği üzerine, kanuni 60 günlük süre içerisinde olmak üzere 11.06.2013 tarihinde grev yasağı bulunmayan işyerlerinde grev yapılması yönünde karar alınmış ve daha sonra da grev kararının 26.07.2013 tarihinde uygulamaya konulmasına karar verilmiştir. Sendika tarafından belirtilen tarihte grev kararı uygulamaya konulmuşsa da, Yüksek Hakem Kurulu tarafından oluşturulan toplu iş sözleşmesinin aynı tarihte tebliği üzerine greve son verilmiştir.
Somut olayda, Ç.. B..nın 05.12.2012 tarihli tespitine göre 43 işyerinden oluşan ve başvuru tarihinde toplam 3247 işçinin çalıştığı İ.. A.Ş.’ye ait işletmeyi oluşturan işyerlerinin bir kısmının grev yasağı kapsamında olduğu ve bir kısmının ise grev yasağı kapsamı dışında olduğu taraflar arasında uyuşmazlık dışıdır. Uyuşmazlık ise, işletmeyi oluşturan işyerlerinin bir kısmı grev yasağı kapsamında bir kısmı değil ise, Yüksek Hakem Kurulunun görevli olup olmadığı noktasındadır.
6356 sayılı Kanun’un 34. maddesinin ikinci fıkrasında, bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılabileceği ifade edilmiştir. Belirtilen düzenleme emredici nitelikte olup, kamu düzenine ilişkindir. (Canbolat, Talat, Toplu İş Sözleşmesinin Düzeyi ve Türleri, İstanbul 2013, sh.128 – Doğan Yenisey, Kübra, İş Hukukunda İşyeri ve İşletme, İstanbul 2007, sh.344) Dairemizin uygulaması da, işletme toplu iş sözleşmesine ilişkin hükmün kamu düzenine ilişkin olduğu yönündedir. (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 2013/15050 esas, 2013/15221 karar sayılı ilâmı)
Yukarıda izah edildiği üzere, toplu görüşme süreci sonucunda grev yasağı bulunan işyerleri yönünden uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulu tarafından çözülecek, grev yasağı bulunmayan işyerleri yönünden ise grev ve lokavt aşaması işletilecektir. Ancak 6356 sayılı Kanun’da, işletmenin bir kısmı grev yasağı kapsamında bir kısmı değil ise, izlenecek yol konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, grev hakkı, yukarıda belirtildiği üzere anayasal bir haktır. Bu noktada, ülkemiz tarafından onaylanan Uluslararası Çalışma Örgütünün 98 sayılı sözleşmesinin dördüncü maddesine değinmekte de yarar bulunmaktadır. Maddeye göre “Çalışma şartlarını kollektif mukavelelerle tanzim etmek üzere işverenler veya işveren teşekkülleriyle işçi teşekkülleri arasında ihtiyari müzakere usulünden faydalanılmasını ve bu usulün tam bir surette geliştirilmesini teşvik etmek ve gerçekleştirmek için lüzumu halinde milli şartlara uygun tedbirler alınacaktır.” Esas olan, ihtiyari müzakere ve toplu pazarlıktır. Yukarıda belirtildiği üzere, grev hakkı ile toplu pazarlık hakkı ise ayrılmaz bir bütündür.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesine göre de, “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12.11.2008 tarihli Demir/Baykara kararında da, Sözleşmenin 11. maddesinin, sendikaların kolektif eylemleri yoluyla sendika üyelerinin mesleki çıkarlarını koruma özgürlüğünü güvence altına aldığını, devletlerin bu kolektif eylemlere hem izin vermesi gerektiğini hem yürütülmesini ve gelişmesini mümkün kılması gerektiğini belirtmiştir.
Bütün bu açıklamalar karşısında, grev hakkının, serbest toplu pazarlık ve toplu iş sözleşmesi hakkı ile sendika hakkının vazgeçilmez bir unsuru olduğu tartışmasızdır. Bu anlamda, 6356 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de, devletin fazla müdahale ettiği ve denetim altında tuttuğu grev ve lokavt alanının yeniden düzenlendiği ve grev yasakları alanının daraltıldığı ifade edilmiştir. Şu halde, yukarıda belirtilen uluslararası metinler ile anayasal ve kanuni düzenlemeler ışında belirtmek gerekir ki, grev hakkı vazgeçilmez ve korunması gereken bir hak olarak karşımıza çıkmakta iken, zorunlu tahkim ise kısıtlı olarak başvurulacak bir yoldur.
İnceleme konusu davada, yukarıda açıklandığı üzere, bir kısmı grev yasağı kapsamında olan bir kısmı ise grev yasağı kapsamında bulunmayan davalı İ.. A.Ş.’ye ait işletmede, Yüksek Hakem Kurulu, işverenin başvurusu üzerine işletmenin bütünü yönünden toplu iş sözleşmesini bağıtlamış ve sendikanın almış olduğu grev kararı uygulanamaz hale gelmiştir. Mevcut durumun, grev yasağı kapsamında olmayan işyerleri yönünden, grev hakkını ortadan kaldırdığı tartışmasızdır. Oysa ki, zorunlu tahkim, ancak kanun ile belirtilen sınırlı durumlarda ve sadece grev yasağının söz konusu olduğu hallerde başvurulması gereken bir yoldur. İşletme toplu iş sözleşmesinin bölünemez niteliği ve yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere grev hakkının vazgeçilmez ve korunması gereken bir hak olduğu nazara alındığında, işyerlerinin bir kısmında grev yasağının bulunduğu ve bir kısmında ise grev yasağının bulunmadığı işletmelerde, Yüksek Hakem Kurulunun görevi ve yetkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir (Şahlanan, Fevzi, Toplu İş Sözleşmesi, İstanbul, 1992, sh.42). Şu halde, somut olayda, Yüksek Hakem Kurulu tarafından, işverenin, toplu iş sözleşmesinin oluşturulması konusundaki başvurusunun reddi gerekirken, toplu iş sözleşmesinin oluşturulması ve grev hakkının engellenmesi doğru olmamıştır.
Bu noktada, Yüksek Hakem Kurulu kararlarının niteliği üzerinde durmakta da yarar vardır. Anayasanın 54. maddesi ile 6356 sayılı Kanun’un 51. maddesinde yer alan düzenlemeye göre “Yüksek Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.” Yüksek Hakem Kurulu kararlarının kesin olması, usulünce yürütülen toplu görüşme süreci sonucunda Yüksek Hakem Kurulu tarafından oluşturulan toplu iş sözleşmesine karşı herhangi bir itiraz merciinin bulunmadığı anlamına gelmektedir. Anayasa ve 6356 sayılı Kanun’da, kurul kararlarının toplu iş sözleşmesi hükmünde olduğu ifade edilerek, toplu görüşme sürecine dair kesinlikten bahsedilmiş ve sürecin bu karar ile son bulduğu belirtilmiştir. Ancak, kurul kararlarının toplu iş sözleşmesi hükmünde ve kesin olması için önkoşul, Yüksek Hakem Kurulunun görevli ve yetkili olduğu konularda karar alması zorunluluğudur. Aksi halde ve kurulun görev ve yetkisinin bulunmadığı konularda toplu iş sözleşmesi bağıtlaması, taraflarca yargı yoluna başvurmayı engellemeyeceği gibi, bu durum, kurul tarafından oluşturulan toplu iş sözleşmesinin geçersizliğinin tespitini istemeye de engel değildir. Nitekim öğretide de, görevi ve yetkisi olmadığı konularda Yüksek Hakem Kurulunun oluşturacağı toplu iş sözleşmesinin, mahkemece geçersizliğine hükmedilebileceği ifade edilmiştir (Narmanlıoğlu, a.g.e, sh.469 – Sur, Melda, İş Hukuku Toplu İlişkiler, Ankara, 2006, sh. 299).
Şu halde, somut olayda, Yüksek Hakem Kurulunun, görevi ve yetkisi bulunmayan bir konuda oluşturduğu toplu iş sözleşmesinin hükümsüz olduğu, toplu görüşme sürecinin tüm işletme yönünden de devam ettiğinin kabulü gerekmektedir. Buna göre, sendikanın almış olduğu grev kararı, yine sadece grev yasağına tabi olmayan işyerleri bakımından uygulanabilecek, yasak bulunan işyerleri yönünden grev uygulaması yapılmayacak, ancak grev ve lokavt yasağı bulunmayan işyerlerinde varılan anlaşma sonucunda bağıtlanacak toplu iş sözleşmesi ise, işletme toplu iş sözleşmesi niteliği kazanarak tüm işyerlerinde uygulanacaktır.
Mahkemece, tüm işletme yönünden toplu iş sözleşmesinin geçersiz bulunduğunun tespiti ile toplu görüşme sürecinin devam ettiğinin kabulüne ve fazlaya dair istemin reddine karar verilmesi gerekirken, işletmenin bölünerek, ikili toplu iş sözleşmesi düzenine yol açacak surette ve yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Diğer taraftan, somut durumda, toplu iş sözleşmesinin tarafı konumunda bulunmayan Ç.. B..na davanın yöneltilemeyeceği anlaşıldığından, pasif husumet yokluğu sebebiyle bakanlık yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Anılan hususlar gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.