Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/9516 E. 2014/9765 K. 25.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/9516
KARAR NO : 2014/9765
KARAR TARİHİ : 25.04.2014

MAHKEMESİ : Kayseri 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 04/04/2013
NUMARASI : 2012/200-2013/185

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili; davacının, davalıya ait işyerinde 03.07.2000-16.03.2012 tarihleri arasında idari kadroda çalıştığını, fazla çalışma yaptığını, süt izninin kullandırılmadığını ileri sürerek, fazla çalışma ücreti ile doğum ve süt izni ücreti alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdın tahsilini istemiştir.
Davalı şirket vekili; zamanaşımının dolduğunu, iş sözleşmesinin emeklilik sebebiyle sona erdiğini, dava konusu alacak kalemleri yönünden hiçbir hak ve alacağı kalmadığını ikrar ederek her türlü dava ve takip haklarından feragat ettiğini, ücret bordrolarında fazla çalışma tahakkuku yapıldığını ve ihtirazi kayıt konulmaksızın bordroların işçi tarafından imzalandığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının, davalıya ait işyerinde 07.03.2000-16.03.2012 tarihleri arasında onbir yıl sekiz ay onüç gün çalıştığı, 16.03.2012 tarihli imzası inkar edilmeyen ve sahteliği iddia olunmayan ibraname ile fazla mesai alacakları yönünden davalı şirketi ibra etmesi ve hiçbir alacağının kalmadığını beyan ederek her türlü dava ve takip hakkında feragat etmesi sebebiyle fazla mesai alacağının olmadığı, doğum sebebiyle doğumdan sonra kullanması gereken doğum ve süt izinlerini kullanmadığı, bu sürelerde de çalıştığı iddiasıyla ücret talebinde bulunmuş ise de; 4857 sayılı Kanun’un 104. maddesinde bu dönemde yapılan çalışmaların ayrı bir ücreti gerektirdiğinin ön görülmemesi ve bu alacaklarının zamanaşımına uğraması sebebiyle bu alacak talebi yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı kanuni süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, bu Kanun’un 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. maddesince,“İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır”.
Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlülüğe girmiş olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için kanuni şartların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.
Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir.
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Kanun’un irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı halleri ileri sürülüp ispatlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
Somut olayda, davacının 16.03.2012 tarihli ve imzalı ibraname ile, “03.07.2000-16.03.2012 tarihleri arasında çalışmış olduğum, yukarıdaki adreste kurulu olan işyerinden 1475 sayılı iş Kanunu’nun 14. maddesi gereğince emeklilik (yaş dışındaki diğer şartların tamamlanması) sebebi ile ayrıldım. Bu işyerinde çalıştığım süre boyunca hak kazandığım normal ücret, fazla mesai, hafta tatili, resmi ve genel tatil ücretlerimi, ikramiye ve primlerimi, yıllık izin haklarımı tam ve noksansız bir şekilde almış olduğumu beyan ve kabul ederim. Böylece adı geçen şirketten her türlü alacağımı eksiksiz almış olduğumu, ayrıca yukarıda sayılanlar dışında da kıdem tazminatı olarak net 16.403,20 TL aldığımı, yıllık izin alacağı olarak net 1.098,54 TL aldığımı ve herhangi bir alacağım kalmadığını ve toplamda net- 17.501,74 TL aldığımı ve gerek hizmet akdimden veya gerekse kanundan doğan hiçbir alacağım kalmadığını ikrarla her türlü dava ve takip hakkımdan feragat ettiğimi beyan eder H. Ecza Deposu Tic. A.Ş. Anadolu Kayseri Şubesini tam bir şekilde ibra eylerim.” şeklinde beyanda bulunduğu, ibranamenin iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra verildiği, savunmayla çelişmediği, alacaklar tek tek sayılarak, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti miktarlarının belirtildiği, irade fesadı ile alındığına dair delil olmadığı gibi itirazi kayıtta bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacının ibranamedeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürdüğü dikkate alındığında, ibranamedeki imzanın davacıya ait olup olmadığı araştırılarak, imzanın davacıya ait olduğunun tesbiti halinde şimdiki gibi, imzanın davacıya ait olmadığının tesbiti halinde ise işyeri belgeleri getirtilerek, fazla çalışma ücreti ödemesi ve tahakkuku yapılıp yapılmadığı belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.