Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/9506 E. 2014/9758 K. 25.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/9506
KARAR NO : 2014/9758
KARAR TARİHİ : 25.04.2014

MAHKEMESİ : Bursa 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 21/02/2013
NUMARASI : 2011/498-2013/47

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili davacının, davalıya ait işyerinde 29.04.2003-19.07.2011 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/Il-e. maddesince davacı işçi tarafından haklı olarak feshedildiğini, tazminat ve alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, Temmuz 2011 ayı ücreti, fazla mesai ücreti ve hafta tatili ücreti alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini istemiş, taleplerini bilirkişi raporu doğrultusunda artırarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili davacının, davalı işyerinde iki dönem halinde çalıştığını, ilk dönem çalışması ile ilgili olarak hak ettiği kıdem tazminatını aldığını, ikinci dönem çalışmasında yumurta dağıtım işi yaptığını, gece bekçiliği yapmadığını, kaldığı işyerini lojman olarak kullandığını, ev almak için, işe giriş çıkış yapılmasını ve tazminatlarının ödenmesini talep ettiğini, bu taleplerinin kabul edilmediği sebebiyle iş sözleşmesini haksız olarak feshettiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının 29.04.2003-19.07.2011 tarihleri arasında davalı şirkete ait işyerinde bekçi olarak belirsiz süreli hizmet sözleşmesi ile asgari ücretle çalıştığı, işyerinin lojmanında ücretsiz olarak kaldığı, günlük iki ekmek ve aylık iki koli yumurta sosyal haklarından yararlandığı, iş sözleşmesini davacı işçinin, fazla mesai ve bir kısım ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle haklı olarak feshettiği, davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, ihbar tazminatına hak kazanamadığı, yıllık izin ücreti ve ücret alacağı olduğu, fazla çalışma yaptığı, ulusal bayram genel tatillerde çalıştığı, hafta tatillerinde çalışmanın ıspatlanamadığı gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı kanuni süresi içinde taraflar temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı ve ıslah dilekçesine karşı yapılan zamanaşımı itirazının dikkate alınması gerekip gerekmediği uyuşmazlık konusudur.
a)-İbra sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, bu Kanun’nın 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.
6098 sayılı Kanun’un 420. maddesince, “İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır”.
Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlülüğe girmiş olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için kanuni şartların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.
İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu yöndedir.
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı miktar içermeyen ibranamede irade fesadı halleri ileri sürülüp ispatlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından borcun sona erdiğinden söz edilemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
Somut olayda, davacının 2006 yılında imzaladığı ibranamede, “…. bütün ücretlerini ve her türlü sosyal hakkı ile hafta ve genel tatil günlerine ait ücretlerini ayrıca yapmış olduğu fazla mesai ücretleri ile yıllık izin ücretlerini ve ibranamede belirtilen istihkaklarını eksiksiz olarak aldığını, işyerinden Kanun ve Hizmet akdinden doğan hiçbir şekil ve nam altında herhangi bir alacağının kalmadığını maddi ve manevi herhangi bir hak talebinde bulunmayacağını, işyerini geçmişe donuk olarak ibra ettiğini,” beyan ettiği, ibranamede, davacıya 1.759,38 TL kıdem tazminatı, 627,43 TL ihbar tazminatı ve 126,82 TL fazla çalışma ücreti ödendiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece ibraname, kıdem tazminatı yönünden makbuz niteliğinde kabul edilerek, hesaplanan kıdem tazminatı miktarından bu belirtilen miktar mahsup edilmiş, ihbar tazminatı ve fazla çalışma ücreti karşılığı ödenen miktarlar dikkate almmamıştır. İbranamede ödendiği belirtilen ihbar tazminatı ve fazla çalışma ücreti miktarlarmmda ilgili alacaklardan mahsup edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
b)-Öte yandan, kısmi bir dava açılması halinde alacağın yalnız o kısım için zamanaşımı kesilir. Dava dışı kalan bölümü hakkında zamanaşımı işlemeye devam eder. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu sebeple zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı def’i de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder.
Somut olayda, davalının bilirkişi raporuna karşı verdiği dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunduğu, ıslah dilekçesine karşı süresi içinde verdiği beyanında, eski beyanlarını tekrar ettiğini beyan ederek zamanaşımı def’inde bulunduğu anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, ıslah dilekçesine karşı davalının yaptığı zamanamı def’i dikkate alınarak, alacakların buna göre belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.