Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/8053 E. 2014/7566 K. 09.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/8053
KARAR NO : 2014/7566
KARAR TARİHİ : 09.04.2014

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 8. İş Mahkemesi
TARİHİ : 04/12/2012
NUMARASI : 2010/1314-2012/1097

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin 08.07.1996- 30.11.2009 tarihleri arasında 800,00 TL net ücretle tezgahtar olarak davalı nezdinde çalıştığını, davalı tarafından iş sözleşmesine haksız olarak son verildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı, asgari geçim indirimi alacağı, yıllık ücretli izin alacağı, hafta tatili alacağı, fazla mesai alacağı ile bayram ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının 2000- 2002 yılları arası ve 2006-2009 yılları arasında olmak üzere iki dönem müvekkiline ait işverenlik nezdinde çalıştığını, ilk çalışmasının askerlik sebebiyle sona erdiğini, her iki döneme ait haklarının ödendiğini, bu hususta müvekkilinin ibra edildiğini, davacının müvekkili işverenden herhangi bir alacağı bulunmadığını, kıdem ve ihbar tazminatı dışındaki alacak taleplerinin beş yıllık zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı işçinin iş sözleşmesinin haklı bir sebep yokken davalı işverence feshedildiği, diğer taleplerine ilişkin alacakları da bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları
Yerinde değildir.
2-Davacının hizmet süresi (kıdemi) konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Davacı 1996-2009 yılları arasında kesintisiz çalıştığını iddia ederken davalı ise davacının 2000-2002 yılları ve 2006-2009 yılları arasında iki dönem çalıştığını savunmuştur. Dosya kapsamında yer alan davacı tarafından imza itirazına uğramayan ibranamelerdeki hizmet süresi, hizmet cetveli ile davacı tarafından imza itirazına uğramayan işe giriş bildirgeleri gibi yazılı delillere göre davacının hizmet süresini ve kesintisiz çalışmayı ispatlanmadığı anlaşılmaktadır. Şu halde davalı tarafından savunulan kesintili çalışma ve hizmet süresine göre davacının taleplerinin hüküm altına alınması gerekirken bunu aşacak biçimde hizmet süresinin kabulü ile davacının taleplerinin hüküm altına alınması isabetsizdir.
3-Davacı işçi ile davalı işveren arasındaki ibranamelerin geçerli olup olmadığı taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
a)-İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir
b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez
c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Kanunu’nun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Kanunu’nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu sebeple, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir
e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
f)Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
g)-Yine, işçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.
Somut olayda, dosya kapsamında davacı tarafından imzaları kabul edilmiş iki tane ibraname bulunmaktadır. Bunlardan ilki 01.10.2000-30.06.2002 tarihleri arasındaki çalışmayı konu edinen 30.06.2002 tarihli ibraname olup, bu ibranameye göre iş sözleşmesi davacının askerlik sebebiyle feshiyle sona ermiştir. İbraname davalı savunmasıyla ve dosyadaki belgelerle çelişmemekte olup ibranameye itibar edilmelidir. Buna göre davacının 01.10.2000-30.06.2002 çalışma dönemi kıdem tazminatı ödenerek tasfiye edilmiştir. Bu ibranamede kıdem tazminatı dışında fazla çalışma ücreti-ücret ile yıllık izin ücreti ödemeleri gözükmektedir.
İkinci ibraname ise 22.04.2006-30.11.2009 tarihleri arasındaki çalışmayı konu edinen 30.11.2009 tarihli ibranamedir. İbranamede iş sözleşmesinin sona erme sebebi işveren feshi olarak yazılmış olup davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ödemeleri ile ücret-fazla çalışma ücreti ve yıllık izin ücreti ödemeleri görülmektedir. İbraname davalı savunmasıyla ve dosyadaki belgelerle çelişmemekte olup ibranameye itibar edilmelidir.
Mahkemece her iki ibranameye de itibar edilerek davacının önceki dönem çalışmasının kıdem tazminatı ödenerek tasfiye edildiği gözönüne alınıp, öncelikle iki dönem çalışmanın da ayrı ayrı değerlendirilmesi ve yukarıdaki esaslar dahilinde miktar içeren işçilik alacağı kalemleri bakımından ibranameler makbuz hükmünde olmakla ibraname ile yapılan ödemeler ilgili olduğu ve davacının hak kazandığı tespit edilen alacaklardan mahsup edilmelidir. Miktar içermeyen işçilik alacağı kalemleri bakımından ise ibranamenin savunma ve dosyadaki belgelerle çelişmediği dikkate alınarak ilgili olduğu dönemler için borcun sona erdiği kabul edilmelidir. Bu açıklamalara aykırı olacak şekilde değerlendirme ve uygulama ile yazılı şekilde hüküm oluşturulması yerinde değildir.
3-Son olarak hükme esas alınan bilirkişi raporunda zamanaşımı defi dikkate alınarak hesaplama yapılmış ise de, hesaplamada zamanaşımı süresinin fiilen altı yıl olarak uygulanması neticesinde davalı aleyhine hatalı hesaplama yapıldığı görülmektedir. Bu husus da ayrıca bozma sebebi yapılmıştır.
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 09.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.