Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/7767 E. 2014/6416 K. 18.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/7767
KARAR NO : 2014/6416
KARAR TARİHİ : 18.03.2014

MAHKEMESİ : Bakırköy 4. İş Mahkemesi
TARİHİ : 14/02/2013
NUMARASI : 2010/11-2013/103

Taraflar arasındaki, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla mesai ücreti ile genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı sebeplerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalılar avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18.03.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılar adına Avukat.. ile karşı taraf adına Avukat.. geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı işçi, iş sözleşmesinin işverence haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı kanuni süresi içinde davalılar temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, mahkeme kararının gerekçe kısmında dava dilekçesi ve cevap dilekçesi özetlenirken, başka dosyanın dava ve cevap dilekçesi içeriğinin anlatılmasına, ancak gerekçe somut olaya uygun bulunduğundan, bu hususun bozma sebebi yapılmamasına göre, davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-İş sözleşmesinin, işçinin kendi isteği ile veya işini savsaması sonucu işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi nedeniyle ve haklı olarak işverence feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 25 II-(ı) bendinde, işçinin isteği ile ya da işini ihmal etmesi sonucu işyerindeki işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi hali işverenin haklı fesih nedenleri arasında gösterilmiştir.
İş güvenliği hükümleri, işçi sağlığı ve güvenliğini korumaya yönelik titizlikle uyulması gereken kurallardır. Bu konuda işverenin alması gereken tedbirlerin yanında işçinin de yükümlülükleri vardır. İşçinin kasıtlı bir davranışı ya da görevini savsaması sonucu işin güvenliği yönünden bir tehlike belirirse, işverenin derhal haklı nedenle fesih hakkı ortaya çıkar.
İşçinin bu konuda uyarılması veya hatırlatmada bulunulmasına gerek olmadığı gibi, bu konuda belli bir zararın ortaya çıkmış olması da gerekmez. Aynı bentte ayrıca düzenlenmiş olan işçinin otuz günlük ücretin tutarı ile karşılanamayacak bir zarar vermesi, işin güvenliğini tehlikeye düşürmekten bağımsız bir fesih nedenidir.
Davalı taraf, 02.12.2009 tarihinde işyerinde yangın çıkmasına neden olduğundan davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, davacının çalıştığı cila bölümünde 02.12.2009 tarihinde ocağın üzerinde zac yağı-asit unutulduğunu, mesai sonrası yanmaya devam eden ocağın üzerindeki zac yağının yoğun zehirli gazlardan oluşan dumanlar yaydığını, içinde bulunduğu kurşun kabın erimeye başladığını, sıvı hale geçen kurşun ve asidin ocağı bağlı olduğu İpg tüpünü patlama aşamasına getirdiğini, 20:22’de yangın alarmının devreye girdiğini ve güvenlik şirketinin işvereni uyardığını, olay anında işyerinde bulunan şirket ortakları Z.. C.. ve İ.. C.. zehirli gaz nedeniyle havalandırmaları çalıştırdığını, bir süre sonra İ.. C.. zehirli dumanların içine girerek müdahale ettiğini, bu müdahale ile zehirli gaz ve duman bulutundan etkilendiğini ve günlerce solunum yollarından rahatsızlık çektiğini, olay anında işyerinde olmaları sebebiyle büyümeden müdahale edilebildiğini, yangın büyümesi halinde işverenin dahi karşılayamayacağı derecede büyük kayıpların yaşanabileceğini, ocakların yanıp yanmadığını kontrol ederek güvenlik tedbirlerini alması gereken davacılar A.. T.. ve Deniz Salman’ın iş sözleşmelerinin haklı nedenle feshedildiğini savunmuştur.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davalıya ait işyerinde olay günü yangın tehlikesi geçirildiği sabit olup, bu husus iş güvenliğini tehlikeye düşüren ve haklı fesih sebebi oluşturan bir durumdur. Ancak, somut olayda, yangın riskini doğuran olayda kontrol sorumluluğunun kimde olduğu netliğe kavuşmamıştır. Dosya içeriğinde, davacıların görev tanımları bulunmadığı gibi, kontrol ve sorumluluk konusundaki tanık beyanları da çelişkilidir. Bu durumda, davacılara ait varsa görev tanımları da celpedilerek, işyerinde uzman bilirkişi eşliğinde keşif yapılarak, işyerindeki bölümlerin birbirleri ile bağlantıları, çalışma düzeni tespit edilip, tanıklar yeniden dinlenip çelişkili hususlar giderilerek, sorumluluğun kimlerde olduğu açıkça saptandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
3-Davacı işçinin, fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada gözönüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda da ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı ve davalı tanık anlatımları, ara dinlenmeler, fiili çalışma olgusu ve insan takati birlikte değerlendirildiğinde davacının haftalık ortalama 14 saat fazla çalışma yaptığının kabulü ile fazla çalışma ücreti alacağı hesaplandığı belirtilmiştir. Söz konusu bilirkişi raporunda, fazla çalışma haftalık 45 saat üzerinden değerlendirilmek yerine, haftada 14 saat fazla çalışma yapıldığı kabul edilerek hesaplama yapılmışsa da, ara dinlenme süresinin kaç saat kabul edildiğinin ve haftalık 45 saati geçen çalışmanın ne şekilde belirlendiği açıklanmamıştır.
Mahkemece, Yargıtay’ın bugüne kadar yerleşmiş hesaplama yöntemine aykırı ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna itibarla yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4-Öte yandan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12. maddesinde tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) tarifenin üçüncü kısmına göre belirleneceği, ancak asıl alacak miktarı 3.666,66.-TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu ücret olduğu, ancak bu ücretin asıl alacağı geçemeyeceği düzenlenmiştir.
Somut olayda, mahkemece kabul ve ret edilen alacak miktarları dikkate alınmaksızın davalılar yararına eksik vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalıdır.
5-Ayrıca, 6100 sayılı Kanun’un 326/2. maddesi hükmüne göre, davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. Bu durumda, davalılardan Zare Zemzem’in hakkında kabul ve ret kararı verilen alacak miktarlarına göre yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulması gerekirken, diğer davalı şirket ile birlikte ile tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinden müteselsilen sorumlu tutulması da isabetsizdir.
6-Davacının iş sözleşmesinin fesih tarihi 03.12.2009 olmasına rağmen, kıdem tazminatına 25.11.2009 tarihinden itibaren faiz işletilmesi de usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.