Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/37348 E. 2014/675 K. 22.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/37348
KARAR NO : 2014/675
KARAR TARİHİ : 22.01.2014

MAHKEMESİ : Ankara 15. İş Mahkemesi
TARİHİ : 02/10/2012
NUMARASI : 2011/717-2012/1117

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi …… tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili müvekkilinin davalı işveren nezdinde 30.10.2007 tarihinde makine mühendisi olarak çalışmaya başladığını davalı yanca haksız ve usulsüz olarak işyeri ile ilişiğinin kesildiğini ve ihraç kararı verildiğini, son 7 günlük ücret alacağının ödenmediğini, davacının hafta içi her gün 08.00-19.00 saatleri arasında mesai yaptığını ancak fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti ve ücret alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının başmühendis olarak çalıştığını, davacının talebi üzerine 04.02.2011-04.05.2011 tarihleri arasında, 05.05.2011 tarihinde işe başlamak üzere davacıya 90 gün ücretsiz izin verildiğini, davacının izin dönüşü işe başlamadığını bu nedenle TİS’nin 6. maddesine istinaden Disiplin Kurulu tarafından ihraç edildiğini, fazla mesai ödemelerinin maaş ile birlikte yapıldığını, davacının ücretsiz izne ayrıldığı güne kadar maşlarının eksiksiz ödendiğini ve ücret alacağı bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının 05.05.2011 tarihinden itibaren işe gelmediği, feshe yetkili makam olan Disiplin Kurulu tarafından 17.05.2011 tarihli toplantıda açıkça ifade edildiği, bu tarihten itibaren 4857 sayılı İş Kanunu’nun 26. maddesi gereğince 6 iş günü içinde sözleşmenin feshedilmesi gerektiği yani iş sözleşmesinin en geç 25.05.2011 tarihinde feshedilmesi gerekirken sözü edilen maddede belirtilen 6 günlük süre geçirilmek suretiyle sözleşmenin 06.06.2011 tarihinde feshedildiği ve davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı avukatı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İş sözleşmesinin hak düşürücü süre içinde feshedilip feshedilmediği hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
İşçi veya işveren bakımından haklı fesih nedenlerinin ortaya çıkması halinde, iş sözleşmesinin diğer tarafının sözleşmeyi haklı sebeple fesih yetkisinin kullanılma süresi sınırsız değildir. Bu bakımdan 4857 sayılı Kanun’un 26. maddesinde, fesih sebebnin öğrenildiği tarih ile olayın gerçekleştiği tarih başlangıç esas alınmak üzere iki ayrı süre öngörülmüştür. Bu süreler içinde fesih yoluna gitmeyen işçi ya da işverenin feshi, haklı bir feshin sonuçlarını doğurmaz. Bu süre, feshe neden olan olayın diğer tarafça öğretilmesinden itibaren altı işgünü ve herhalde fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl olarak belirlenmiştir.
4857 sayılı Kanun’da, işçinin maddî çıkar sağlamış olması halinde bir yıllık sürenin işlemeyeceği öngörülmüştür. O halde, haklı feshe neden olan olayda işçinin maddî bir menfaati olmuşsa, altı işgününe riayet etmek koşuluyla olayın üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin işverenin haklı fesih imkânı vardır.
Altı iş günlük süre işçi ya da işverenin haklı feshe neden olan olayı öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar. Olayı öğrenme günü hesaba katılmaksızın, takip eden iş günleri sayılarak altıncı günün bitiminde haklı fesih yetkisi sona erer.
İşverenin tüzel kişi olması durumunda altı işgünlük süre feshe yetkili merciin öğrendiği günden başlar. Bu konuda müfettiş soruşturması yapılması, olayın disiplin kurulunca görüşülmesi süreyi başlatmaz. Olayın feshe yetkili kişi ya da kurula intikal ettirildiği gün altı iş günlük sürenin başlangıcını oluşturur. Bir yıllık süre ise her durumda olayın gerçekleştiği günden başlar.
Haklı fesih sebebinin devamlı olması durumunda hak düşürücü süre işlemez Yine işyerinde işi yavaşlatma ve üretimi düşürme eyleminin süreklilik göstermesi durumunda, altı iş günlük süre eylemin bittiği tarihten başlar.
İşçinin ücretinin ödenmemesi temadi eden bir durum olmakla birlikte fesih hakkı ödemenin yapıldığı ana kadar kullanılabilir. Aksi halde Kanun’un 24/III-e maddesinde öngörülen neden ortadan kalkmış olur. Fesih iradesinin altı iş günü içinde açıklanması yeterli olup, bu süre içinde tebligatın muhatabına ulaşmış olması şart değildir.
4857 sayılı Kanun’un 26. maddesinde öngörülen altı iş günlük ve bir yıllık süreler ayrı ayrı hak düşürücü niteliktedir. Bir başka anlatımla fesih hakkının öğrenmeden itibaren altı iş günü ve olayın gerçekleşmesinden itibaren bir yıl içinde kullanılması şarttır. Sürelerden birinin dahi geçmiş olması haklı fesih imkânını ortadan kaldırır. Hak düşürücü sürenin niteliğinden dolayı taraflar ileri sürmese dahi, hâkim resen dikkate almak zorundadır.
Bu maddede belirtilen süreler geçtikten sonra bildirimsiz fesih hakkını kullanan taraf, haksız olarak sözleşmeyi bozmuş sayılacağından ihbar tazminatı ile şartları oluşmuşsa kıdem tazminatından sorumlu olur.
Yukarıda değinilen altı iş günlük ve bir yıllık hak düşürücü süreler, işçi açısından 24/11 madde, işveren açısından ise 25/11 maddede belirtilen sebeplere dayanan fesihler yönünden aranmalıdır. Bu itibarla, geçerli nedene dayanan fesih durumlarında, 26. maddede öngörülen hak düşürücü süreler işlemez.
Somut olayda, davalı işyerinde fesih yetkisi genel müdürde olup, davacının eylemi sebebi ile Disiplin Kurulunca alınan fesih kararının bu konuda yetkili olan genel müdüre 07.06.2011 tarihinde sunulduğu ve genel müdür tarafından aynı gün olur verildiği, fesih kararının davacı işçiye 09.06.2011 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmakla, işverenin fesih hakkını 4857 sayılı Kanun’un 26. maddesindeki 6 iş günü olan hak düşürücü süre geçmeden kullandığı, bu sebeple haklı feshin süresinde yapıldığı kabul edilerek fesih sebebi yönünden delillerin değerlendirilip oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 22.01.2014 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacı davalı işyerinde 3 yıl, 1 ay, 10 gün makina mühendisi olarak çalıştı.
3 yıllık iznini kullanmak üzere Yurtdışına gitti. 05.05.2011 tarihinde çalışmaya başlaması gerekirken, 18.05.2011 tarihine kadar işe başlayamayacağını işyerine bildirdi. 05.05.2011-18.05.2011 tarihleri arasında 2011 yılına ait yıllık izninin bir kısmını kullanmak istediğini işyerine bildirdi, ancak işyeri bunu kabul etmedi ve devamsızlık tutanakları tutulmaya başlandı.
İşyeri Disiplin Kurulu durumu görüşmek üzere 17.05.2011 tarihinde toplandı, evraklar eksik olduğu gerekçesiyle davacı hakkında bir karar verilmedi, toplantı 06.06.2011 tarihine ertelendi. 06.06.2011 tarihinde ihraç kararı verdi.
Dosya arasında bulunan TİS’in 89. maddesine göre ihraç kararını verecek olan yetkili makam Disiplin Kuruludur. Disiplin Kurulu 17.05.2011 tarihinde ilk toplantısını yaptı, evrakların eksik olduğunu belirterek toplantıyı erteledi.
Disiplin Kurulunun toplanması için zaten bir dosya hazırlanmış olmalı, bir dosyaya göre disiplin kurulu toplantıya çağırıldı. Disiplin kurulunun bir ertelemesine gerekçe evraklar sadece devamsızlık tutanakları olabilir, bu tutanaklar zaten dosyada vardır. Buna rağmen disiplin kurulu “davacının savunmasının alınması için” erteleme yapmış değildir. Kaldı ki, davacı 18.05.2011 tarihinde işyerinde çalışmaya başladığı halde, savunmasının alınması yoluna da gidilmiş değildir.
Bu duruma göre; davalı tarafından yani feshe yetkili Disiplin kurulu tarafından 17.05.2011 tarihinden itibaren 6 iş günü içerisinde fesih kararı verilmeliydi. Ancak Disiplin Kurulunun savsaklaması nedeniyle bu karar 6 işgünü içerisinde verilmedi.
Netice olarak, davalı işverenin haklı fesih nedeninden vazgeçtiği kabul edilip, davacının iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğinin kabulü gerekir. Yerel mahkemenin bu yöndeki kararının onanması gerekirken, çoğunluk görüşü ile bozulması tarafınca kabul edilebilecek gibi değildir. Çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. 22.01.2014