Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/3024 E. 2014/1918 K. 11.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/3024
KARAR NO : 2014/1918
KARAR TARİHİ : 11.02.2014

MAHKEMESİ : İzmir 8. İş Mahkemesi
TARİHİ : 06/12/2012
NUMARASI : 2011/756-2012/691

Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, davalıya ait işyerinde 18.01.2004-26.06.2010 tarihine kadar çalıştığını, aylık ücretinin net 1.600,00 TL olduğunu, barınma ve üç öğün yemek masraflarının davalı şirkte tarafından karşılandığını, ücretinin asgari ücret olarak gösterildiğini, davacının iş sözleşmesinin ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle müvekkili davacı tarafından sona erdirildiğini beyanla kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanılmadığını, ödenmemiş sair işçilik alacağının bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı ve fazla çalışma ücreti hesabı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir.
Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Kanun maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler.
İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemesi, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit edilmelidir. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Kanunun 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma şartlarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur.
Aynı Kanunun 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur.
Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8. ve 37. maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de gözardı edilmemelidir.
Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmemesi ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemesi, işçinin ücret, sigorta primi, çalışma şartları ve benzeri konularda kanuni güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır.
Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma şartlarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenip, düzenlenmediğinin de araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır.
İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda şahit beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda davacı ücret seviyesinin aylık net 1.600,00 TL olduğunu ve işyerinde üç öğün yemek verildiğini iddia etmiştir. Davalı ise davacının ücret seviyesinin asgari ücret
olduğunu savunmuştur. Mahkemece emsal dosyalardaki bilirkişi raporları ve Yargıtay’ın bir işçinin sürekli asgari ücretle çalışmayacağına dair görüşü dikkate alınarak iddia edilen ücret seviyesinden yapılan hesaplamaya itibarla davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece davacının alabileceği emsal ücret araştırması yapılmış ise de yapılan araştırma karar verilmeye elverişli bulunmamaktadır. Dosyada bulunan Bakanlığın 11.04.2011 tarihli yazısı mahkemenin başka bir dosyasına ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla öncelikle davacının işyerindeki fiilen yaptığı iş kesin olarak belirlendikten sonra kıdemi ve yaptığı işe göre ilgili meslek kuruluşlarından, emsal nitelikteki dava dosyalarından ve yukarıda belirtilen mercilerden uyuşmazlık konusu dönemde alabileceği emsal ücret seviyesi belirlenmeli ve dava konusu alacaklar buna göre hesaplatılmalıdır.
3-Karara esas alınan hesap raporunda davalının zamanaşımı defi dikkate alınarak şahit beyanlarına göre yaz dönemlerinde 1 Haziran- 30 Eylül arasında haftada yirmibir saat için fazla çalışma ücret alacağı hesaplanmıştır. Dosya kapsamına ve davalı işyerinde yapılan işin niteliğine göre davacının günde en fazla üç saat fazla çalışma yaptığı kabulü dosya içeriğine uygun düşecektir. Hakkaniyet indirimi ve usuli kazanılmış hak ilkesi de gözetilerek fazla çalışma ücret alacağı hüküm altına alınmalıdır.
4-Davalı vekiline 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 324. maddesi gereğince şahit delili için gerekli gider avansını yatırması için usulüne uygun süre verilmeden davalı şahitlerinin dinlenmesi talebinin reddi hatalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.