Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/2995 E. 2014/1447 K. 04.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/2995
KARAR NO : 2014/1447
KARAR TARİHİ : 04.02.2014

MAHKEMESİ : Bakırköy 14. İş Mahkemesi
TARİHİ : 26/11/2012
NUMARASI : 2009/1148-2012/1101

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkili işçinin iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın işverence feshedildiğini, işçilik hak ve alacaklarının ödenmediğini beyanla kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, ikramiye, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının hak kazandığı tazminat ve ücret alacaklarının müvekkili işverence ödendiğini, ibraname düzenlendiğini, sair hak kazanıp da ödenmemiş işçilik alacağının ise bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında ibranamenin geçerliliği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
İbra sözleşmesi, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, anılan Kanun’un 132.  maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” hükmü kabul edilmiştir. İbranameyle ilgili olarak diğer önemli bir düzenleme ise, 6098 sayılı Kanun’un 420. maddesinde yer almıştır. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu
türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
6098 sayılı Kanunun, yukarıda sözü edilen hükümleri, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 6098 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı dönemde düzenlenen ibranamenin geçerliliği sorunu, Yargıtay’ın ibraname konusunda yerleşmiş içtihatları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
6098 sayılı Kanunun yürürlülüğü öncesinde düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu yönünden, aşağıda belirtilen ilkeler ışığında bir değerlendirme yapılmalıdır:
İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkündür.
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır
İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizliğinden söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
Somut olayda, dosyaya sunulan işçi imzalı ibranamede, davacıya 13.100,00 TL kıdem tazminatı, 1.800,00 TL ihbar tazminatı, 800,00 TL yıllık izin ücreti, 2.000,00 TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti, 2.000,00 TL hafta tatili ücreti, 5.000,00 TL fazla çalışma ücreti ödendiği yazılıdır. Davacı vekili, tarihsiz ibranameye değer verilemeyeceğini, ibranamede ödendiği belirtilen miktarların ödendiğine dair makbuz ya da banka dekontu sunulmadığını, ibranamenin geçersiz olduğunu iddia etmiştir. Davacı asil, 08.03.2012 havale tarihli dilekçesinde, ibranamenin boş olarak 2007 yılının ocak ayında kendisine imzalatıldığını, ibranamede belirtili meblağların kendisine ödenmediğini ileri sürmüştür.
Dinlenen davacı tanığı, davacının işyerinden ayrılırken bir miktar para aldığını bildiğini, ancak ibraname hakkında bilgisi olmadığını beyan etmiştir. Bir kısım davalı tanığınca da, miktarın bilinmemekle birlikte davacıya işyerinden ayrılırken ödeme yapıldığının bilindiği yönünde beyanda bulunulmuştur. İbraname hakkında ise, davalı tanıklarının da bilgisi bulunmamaktadır.
Mahkemece, ibranamenin maktu hazırlandığı, alacak kalemlerinin yanlarında boşluk bulunduğu, tarihsiz olduğu gerekçesiyle ibraname geçersiz kabul edilmiştir.
Öncelikle, ibranamede açık bir şekilde düzenlenme tarihi yazılı değil ise de, içerikte davacının çalışma süresinin 01.05.1999-21.10.2009 tarihleri arasında geçtiği ve iş sözleşmesinin 21.10.2009 tarihinde feshedildiği açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla ibraname içeriğinden, belgenin fesih tarihinden sonra düzenlendiği açıkça anlaşılmaktadır.
Davacı tarafça, irade fesadı iddiasında bulunulmuş ise de, iddia usulünce kanıtlanmış değildir. Diğer taraftan, ibranamenin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde düzenlenmiş olması sebebiyle, belgede belirtili miktarların banka aracılığıyla ödenmemiş olması ibranamenin geçersizliği sonucunu doğurmaz.
Gerekçe içeriğinde ibranameye değer verilmemesi nedenlerinden biri olarak da ibranamenin maktu hazırlandığı belirtilmiş ise de, yukarıda açıklandığı üzere ibraname her bir alacak kalemi için ödendiği belirtilen miktarlar açıkça yazılmıştır. İbraname içeriğindeki tüm yazı ve rakamların el yazısıyla yazılması gibi bir zorunluluk da bulunmamaktadır. Belgede yer alan işçi imzası da inkar edilmemiştir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre, sözkonusu ibranamenin üzerinde yazılı miktarlar açısından makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek sonuca gidilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle tamamen geçersiz olduğunun kabulü hatalı olmuştur.
2-Gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun mülga 77. maddesi, gerekse 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 80. maddesi uygulaması açısından, yıllık izin ücreti prime esas kazançlar içerisinde değerlendirilmelidir.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı işçinin hak kazandığı brüt yıllık izin ücreti alacağından, damga ve gelir vergisi kesintilerinin yapılmasıyla yetinilerek, alacağın net miktarı tespit edilmiştir. Mahkemece, bilirkişi raporunda belirtilen net tutar hüküm altına alınmıştır. Yıllık izin ücreti prime esas kazançlar içerisinde olup, işçi payına düşen prim kesintilerinin nazara alınmaksızın alacağın net tutarının belirlenmesi hatalıdır.
3- Davalı vekilince süresinde ıslaha karşı zamanaşımı savunması ileri sürülmüş olup, alınan ek bilirkişi raporunda ikramiye dışındaki alacaklar bakımından zamanaşımı savunması değerlendirilmiş olmasına rağmen, beş yıllık zamanaşımı süresine tabi ikramiye alacağı bakımından bir değerlendirme yapılmamış olması hatalıdır.
4- Davanın, hakkaniyet indirimi haricinde reddedilen kısmı nazara alınarak davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde vekalet ücretine hükmedilmemesi hatalıdır.
Yukarıda yazılı sebeplerden, eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 04.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.