Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/2990 E. 2014/1442 K. 04.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/2990
KARAR NO : 2014/1442
KARAR TARİHİ : 04.02.2014

MAHKEMESİ : Ankara 7. İş Mahkemesi
TARİHİ : 27/11/2012
NUMARASI : 2008/990-2012/1507

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. …tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkili işçinin iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın işverence feshedildiğini, işçilik hak ve alacaklarının ödenmediğini beyanla kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, aylık ücret ve fazla çalışma ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, ibranamenin geçerliliği ve ödenmemiş aylık ücret alacağının miktarının belirlenmesi noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
İbra sözleşmesi, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, anılan Kanun’un 132.  maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” hükmü kabul edilmiştir. İbranameyle ilgili olarak diğer önemli bir düzenleme ise, 6098 sayılı Kanun’un 420. maddesinde yer almıştır. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
6098 sayılı Kanunun, yukarıda sözü edilen hükümleri, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 6098 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı dönemde düzenlenen ibranamenin geçerliliği sorunu, Yargıtay’ın ibraname konusunda yerleşmiş içtihatları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
6098 sayılı Kanunun yürürlülüğü öncesinde düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu yönünden, aşağıda belirtilen ilkeler ışığında bir değerlendirme yapılmalıdır:
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır
İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizliğinden söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
Somut olayda, davalı vekilince dosyaya sunulan 16.09.2008 tarihli ibranamede, davacıya 870,00 TL kıdem tazminatı ve 503,00 TL ihbar tazminatı ödendiği belirtilidir. Davacı tarafça, söz konusu ibranamenin işe girerken boş olarak imzalatıldığı ve işverence sonradan doldurulduğu açıklanarak irade fesadı iddiasında bulunulmuştur.
Mahkemece, ibraname makbuz hükmünde kabul edilerek, üzerinde yazılı miktarların davacıya ödendiği kabul edilmiştir.
Davacının iş sözleşmesinin, 09.09.2008 tarihinde sona erdiği dosya kapsamına göre sabittir. Davacı, noter vasıtasıyla işverene karşı keşide ettiği 25.09.2008 tarihli ihtarnamesinde, iş sözleşmesinin haklı neden olmadan feshedilmiş olduğunu açıklayarak tazminat ve ücret alacaklarının ödenmesini ihtar etmiştir. Davalı işveren vekili ise, noter vasıtasıyla işçiye karşı keşide edilen 30.10.2008 keşide tarihli cevabi ihtarnamesinde, davacı işçinin tek taraflı olarak haksız şekilde işyerinden ayrıldığı, tazminat ödenmesi talebinin haksız olduğu, kaldı ki işçinin işverene ihbar tazminatı ödemekle yükümlü olduğu bildirilmiştir.
Dosyaya sunulan, 16.09.2008 tarihli ibranamede, işçinin kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının belirtili miktarlarda ödendiği yazılı ise de, işverence 30.10.2008 tarihinde keşide edilen ihtarnamede, iş sözleşmesinin işçi tarafından haksız feshedilmesi nedeniyle işçinin kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarına hak kazanmadığı açıklanmaktadır. Hal böyleyken, savunma ile ibraname içeriği birbiriyle çelişkili olup, ibranameye değer verilemez.
İş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanılmayacak şekilde sona erdiğinin davalı işverence kanıtlanmadığı, davacıya kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının ödenmediği sabit olup, geçersiz sayılan ibranamede belirtili miktarlar mahsup edilmeksizin kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının hüküm altına alınması gerekirken, yazılı şekilde uygulamayla sonuca gidilmesi hatalıdır.
3-Davacı, 2008 yılı Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarına ait aylık ücret alacağının ödenmediğini iddia etmiştir. Dosya kapsamına göre, talebe konu aylık ücret alacaklarının ödendiği davalı tarafça kanıtlanamamıştır. Bilirkişi raporunda da davacının hak kazandığı aylık ücret alacağının brüt 1.469,01 TL olduğu mütalaa edilmiştir. Mahkemece de, talebe konu aylık ücret alacaklarının ödendiğinin işverence kanıtlanmadığı kabul edilmesine rağmen, bilirkişi raporunda hesaplanan miktardan, ibranamede açıkça kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının toplamı olarak gösterilen 1.373,00 TL rakamı düşülerek bakiye 96,01 TL tutarı aylık ücret alacağı olarak hüküm altına alınmıştır. Açıklanan delil durumuna göre, dosya kapsamına uygun bilirkişi raporu doğrultusunda aylık ücret alacağının hüküm altına alınması gerekirken, yazılı şekilde yerinde olmayan uygulamayla sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
Yukarıda yazılı sebeplerden, eksik incelemeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 04.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.