Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/27505 E. 2014/35499 K. 15.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/27505
KARAR NO : 2014/35499
KARAR TARİHİ : 15.12.2014

MAHKEMESİ : Bakırköy 12. İş Mahkemesi
TARİHİ : 06/09/2012
NUMARASI : 2010/24-2012/456

Hüküm süresi içinde davalı A.. B.. avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, fazla mesai, asgari geçim indirimi, yıllık izin ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalılardan A.. B.. vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi (Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 73. maddesi) uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasa’nın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur.
Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir (H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s. 273).
Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 36. maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan, taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin, dava dilekçesi ile duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6100 sayılı Kanun’un amir hükmü gereğidir.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
Bu bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve kanuna uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girişilmesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Bu noktada, tebligata ilişkin kanuni düzenlemelerin irdelenmesi gerekmektedir.
7201 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.” 6099 sayılı Kanunla, bu maddenin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra ile de “Bilinen son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır” düzenlemesi getirilmiştir.
Somut olayda, mahkemece, dava dilekçesinde belirtilen adres esas alınarak, dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir davetiye davalı A.. B.. adına “V. Mah. L. Yolu G. San. Sitesi N… B./ İ.” adresine tebliğe çıkartılmış ve 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesine göre tebliğ edilmiş gözükmektedir. Dosya kapsamına göre söz konusu adresin, davacının çalıştığını iddia ettiği işyeri adresi olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre, davalı A.. B..’ın, kendi adına kayıtlı farklı adreste bulunan işyerini 31.07.2006 tarihinde kapattığı ve tebligatın yapıldığı adresin de, diğer davalı R.. U..’a ait işyeri adresi olduğu anlaşılmaktadır. Dosya içeriğinde bulunan davalı A.. B..’a ait nüfus kaydına göre ise, belirtilen davalının adres kayıt sisteminde kayıtlı adresinin “A. Mevkii No:..Y. Köyü F./ O.” olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında, mahkemece, davalının bilinen ve adres kayıt sisteminde kayıtlı adresi olan “A. Mevkii No:.. Y. Köyü F./ O.” adresine dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilerek taraf teşkilinin sağlanması, söz konusu davalının cevap ve delillerini sunması için süre ve imkan tanınması ve bu suretle yargılamaya devam edilmesi gerekirken, hukuki dinlenilme hakkını ihlal eder şekilde, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 15.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.