Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/20240 E. 2014/5614 K. 11.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/20240
KARAR NO : 2014/5614
KARAR TARİHİ : 11.03.2014

MAHKEMESİ : Ankara 16. İş Mahkemesi
TARİHİ : 12/02/2013
NUMARASI : 2010/864-2013/50

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, davalı işçinin müvekkili işverene ait işyerinde çalıştığını, iş sözleşmesini yaş dışında emeklilik koşullarını sağlayarak feshettiğini, müvekkili tarafından kıdem tazminatı ödemesi yapıldığını, davacının fesihten kısa süre sonra rakip bir firmada çalışmaya başladığını, bu suretle emeklilik nedeniyle fesih hakkını kötüye kullandığının anlaşıldığını, ayrıca rakip firmada çalışmaya başlaması nedeniyle iş sözleşmesinin “IX.” ve “X”. maddelerinde düzenlenen çalışma yasağı ve sır saklama yükümlülüklerini ihlal etmiş olduğunu ileri sürerek, haksız yere ödenmiş tazminatın iadesine ve cezai şart alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının iddia ve taleplerinde haksız olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta öncelikle dikkate alınması gereken husus, rekabet yasağının ve sır saklama yükümlülüğünün ihlali iddiasına dayanılarak talep edilen bir kısım cezai şart miktarlarına yönelik alacaklarda uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348. maddesi “İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet sözleşmesinde her iki taraf, sözleşmesinin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını şart edebilirler. Rekabet memnuiyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise caizdir. İşçi, sözleşmesinin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuiyetine dair olan şart batıldır.” hükmünü haiz olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere bu madde sözü edilen sırlara vakıf işçinin sözleşme yapmak şartıyla işten ayrılması halinde aynı işi kendi adına yapmamasını, rakip bir müessesede çalışmamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olmamasını düzenlemektedir. Düzenleme, iş sözleşmesi içinde yer almakla birlikte iş sözleşmesi süresi içinde yapılmaması gereken bir hususta değil, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılmaması gereken bir hususta düzenleme getirmektedir.
İş sözleşmesinin devamı sırasında rekabet yasağının ihlali şeklindeki sadakatsizlik iş mahkemesinde görülecek bir davanın konusunu oluşturur. Bu rekabet yasağının sözleşmeden veya kanundan kaynaklanmasının hukuki sonuçları aynıdır.
Somut uyuşmazlıkta ise, davacı taraf, diğer talebinin yanında davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra gerçekleşen eylemi sebebiyle cezai şart istemektedir. Rekabet yasağının iş sözleşmesinin bitiminden sonraki bir tarihte ihlal edilmesi iş mahkemelerini görevli olmaktan çıkarmaktadır. Ayrıca rekabet yasağının belirlenmesinde ticari sırrın ne olduğu uzman mahkemelerce değerlendirilmesi gereken ve piyasa şartlarıyla sıkı sıkıya bağlı bulunan ticari bir konudur. Kaldı ki, davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesiyle kanun koyucu çok açık bir şekilde 818 sayılı Kanun’un 348. maddesinden kaynaklanan davaların mutlak ticari davalardan olduğunu öngörmüştür. Mutlak ticari davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticari niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardandır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 29.02.2012 tarihli 2011/11-781 esas, 2012/109 karar sayılı ilamında da hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra gerçekleşen rekabet yasağına aykırılığı düzenleyen, 818 sayılı Kanun’un 348. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken uyuşmazlıklara ilişkin davaların 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-3. maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve mutlak ticari davaların görülme yerinin ise açık biçimde ticaret mahkemeleri olduğu belirtilmiştir. Dairemizin benzer davalarda verdiği kararlar da aynı doğrultudadır . ( Dairemiz 08.03.2013 tarih 2012/16795 esas 2013/4894 karar; 26.03.2013 tarih 2012/18453 E. 2013/6480 K. Sayılı ilamları)
Açıklanan sebeplerle, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin “IX.” ve “X.” maddeleri uyarınca rekabet yasağı ve sır saklama yükümlülüğün ihlali iddiasına dayalı olarak talep edilen cezai şart alacakları yönünden dava tefrik edilerek, bu talepler bakımından ticaret mahkemelerinin görevine giren davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, tüm istemlerin bir arada değerlendirilmesiyle esasa girilerek hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.