Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/18885 E. 2014/30272 K. 04.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/18885
KARAR NO : 2014/30272
KARAR TARİHİ : 04.11.2014

MAHKEMESİ : Bergama 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/03/2013
NUMARASI : 2011/745-2013/128

Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkili işçinin iş sözleşmesinin haklı sebep olmadan feshedildiğini ileri sürerek, kıdem, ihbar ve kötüniyet tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Somut olayda, davacının davalıya ait iş yerinde aralıklı iki dönem halinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalı şirketin ortağının çocuğu olan Kağan Karhan’ın davacıyı kasten yaralaması üzerine davacının iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiği kabul edilerek, her iki dönem toplamı çalışma süresi üzerinden kıdem tazminatı hüküm altına alınmıştır. Öncelikle, davacının ilk çalışma döneminin kıdem tazminatına hak kazanmayacak şekilde sona erdiği hususu işverence usulünce ispatlanmadığından, bu dönem bakımından davacının kıdem tazminatına hak kazandığı sabittir. İkinci çalışma dönemi bakımından ise, fiilen işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin, işletmenin yönetiminde görev alan kimselerden olması sebebiyle işveren vekili sayılan Kağan Karhan’ın kasten yaralama eylemi sebebiyle, davacı işçi iş sözleşmesini feshetmiştir. Mahkemece, haksız eylemin, sırf şirket ortağının çocuğundan gelmesi şeklindeki gerekçeyle feshin haklı olduğunun açıklanması isabetsiz ise de, şahsın işveren vekili olduğu ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işverenin sorumlu olduğu anlaşılmakla, davacının iş sözleşmesini fesihte haklı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Anılan sebeple, sonuç olarak kıdem tazminatı alacağının hüküm altına alınması doğrudur.
3-Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının 03.02.2001-29.07.2011 tarihleri arasında aralıklı şekilde çalıştığı kabul edilmiş ve çalışma süresinin toplam dokuz yıl yirmiikigün olduğu esas alınarak alacaklar hesaplanmış olup, söz konusu kabul dosya kapsamına uygundur. Mahkemece ise, hüküm sonucuyla çelişir şekilde, gerekçeli karar içeriğinde davacının 03.02.2001-29.07.2011 tarihleri arasında aralıksız çalıştığı açıklanmıştır. Karar gerekçesi içeriğindeki bu açıklama hatalı ise de, söz konusu raporun hükme esas alındığı anlaşılmakla, yapılan hatanın hüküm sonucuna etkili olmadığı anlaşılmaktadır.
4-Dava tarihi, 30.09.2011 olmasına rağmen, gerekçeli karar başlığında 24.10.2011 tarihi şeklinde yazılmıştır. Anılan husus hatalı ise de, hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava tarihinin 30.09.2011 olduğu esas alınarak hesaplama yapılması karşısında, söz konusu hatanın sonuca etkili olmadığı anlaşılmaktadır.
5-Davalı vekili, ıslaha karşı zamanaşımı savunmasını tüm alacaklar bakımından ileri sürmüş ise de, davaya karşı zamanaşımı savunmasını, sadece fazla çalışma ücreti alacağı bakımından ileri sürmüştür. Mahkemece, bu yönün nazara alınmayarak, davaya karşı zamanaşımı savunmasının tüm alacaklar bakımından ileri sürüldüğünün kabulü hatalı olmuştur.
6-Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, işyerinde haftanın yedi günü oniki saatlik vardiya çalışmasının olduğu ve davacının şahsi durumu sebebiyle vardiyasına genellikle bir saat geç başladığı kabul edilerek, haftalık ondört saat üzerinden fazla çalışma ücreti hesaplanmış ise de, dosya kapsamına göre, davacının vardiyasına yarım saat geç başladığının kabulü uygun olacaktır. Bu halde, davacının haftalık onyedibuçuk saat üzerinden fazla çalışma ücreti alacağı hesaplanmalıdır.
7-Mahkemece, davalı işverenin ödendiğini ispatlayamadığı gerekçesiyle, davacı işçinin 2.380,00 TL tutarında aylık ücret alacağı hüküm altına alınmıştır. Ne var ki, davalı vekili, aylık ücret alacağı bakımından, yemin deliline de dayanmış olup, mahkemece, yemin teklif etme hakkının bulunduğunun hatırlatılmaması hatalı olmuştur. Anılan sebeple, aylık ücret alacağının ödendiğini ispat yükü üzerinde olan davalı tarafa, yemin teklif etme hakkı bulunduğu hatırlatılarak, sonuca göre 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 225. ve devamı maddeleri uyarınca işlem yapılmalıdır.
8-Yıllık izin ücreti alacağında, beş yıllık zamanaşımı süresi fesih tarihinden itibaren başlar. Aralıklı çalışmalarda, tasfiye edilmemiş önceki çalışma dönemine ilişkin yıllık izin ücretinde zamanaşımı süresi de, son çalışma dönemi fesih tarihinden itibaren başlar. Somut olayda, fesih tarihinin 29.07.2011 olduğu nazara alındığında, davacının yıllık izin ücreti talebi, ıslaha karşı zamanaşımı savunmasından etkilenmemektedir. Mahkemece, yıllık izin ücreti alacağı bakımından ıslaha karşı zamanaşımı savunmasının değerlendirilmesinde, bu yönün nazara alınmaması hatalı olmuştur. Bu halde, düzenlenen ilk bilirkişi raporunda belirlendiği üzere, davacının yüzyirmidört gün karşılığı yıllık izin ücreti alacağı bulunmaktadır. Ancak, söz konusu bilirkişi raporunda, yıllık izin ücreti alacağının net miktarının belirlenmesinde, sadece damga ve gelir vergisi kesintileriyle yetinilmiş olup, sosyal güvenlik prim kesintileri nazara alınmamıştır. Gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun mülga 77. maddesi, gerekse 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 80. maddesi uygulaması açısından, yıllık izin ücreti prime esas kazançlar içerisinde olup, yıllık izin ücreti alacağının net miktarının belirlenmesinde, prim kesintilerinin de nazara alınması gereklidir.
9-6100 sayılı Kanun’un 187. ve devamı maddelerinde (mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 83. ve devamı maddelerinde) düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunu değiştirebilmesi imkanını sağlamaktadır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir davanın açılması imkanı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava sözkonusu olur.
Somut olayda, dava dilekçesinde manevi tazminat alacağı talep edilmemiştir. Davanın kısmen ıslah edilmesine dair dilekçeyle ise, dava dilekçesindeki taleplere ek olarak manevi tazminat alacağı isteminde bulunulmuştur. Dava dilekçesinde yer almayan bir istemin, belirtilen şekilde ıslah yoluyla dava kapsamına eklenmesinin mümkün olmaması sebebiyle, mahkemece manevi tazminat alacağı bakımından usulüne uygun dava açılmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, talebin esastan değerlendirilerek kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
Yukarıda yazılı sebeplerden, eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 04.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.