Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/17442 E. 2014/28710 K. 22.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/17442
KARAR NO : 2014/28710
KARAR TARİHİ : 22.10.2014

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 15. İş Mahkemesi
TARİHİ : 11/04/2013
NUMARASI : 2013/933-2013/180

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin 15.10.2007- 19.10.2011 tarihleri arasında davalı şirkette çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı bir neden yokken davalı işveren tarafından feshedildiğini iddia ederek icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacıyla ikale yapıldığını, iddia edilen ücret ve işe giriş tarihinin doğru olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, bilirkişi raporundaki alacaklara hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Anayasanın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmiştir.
Yine Anayasanın 14. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde ise, “Herkes, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıkların ya da cezai alanlarda kendisine yöneltilen suçlamaların esası hakkında karar verecek olan yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, makul süre içinde adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek kısaca ve özetle adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir.
Aynı şekilde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde ise mahkeme kararında nelerin yer alması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, mahkeme kararında özellikle tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin bulunması gereklidir.
Ancak buradan mahkemenin gerekçesinde taraflarca ileri sürülen bütün argümanlara cevap vermesi gerektiği sonucuna ulaşılmamalıdır. Mahkeme kararının yukarıdaki asgari hususları taşıması ve kararda özellikle davanın sonucunu etkileyecek nitelikte kilit önemde hususların yer alması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi gereğince adil yargılanma hakkı kapsamında gereklidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir kararında, mahkeme kararı için kilit önemde olan taraflardan birinin ihmalinin bulunduğunun belirtilmesine rağmen bunun nedenlerinin açıklanmamasını sözleşmenin 6. maddesine uygun görmemiştir (Georgiadis/Yunanistan, Başvuru No: 21522/93 29.05.1997 ).
Gerekçeli karar hakkı da adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir (Anayasa Mahkemesi’nin 20.03.2014 tarih, 2012/1034 başvuru sayılı kararı). Mahkemeler kararlarını verirlerken bağımsız ve serbest iseler de, kararlarının hangi temel ya da temellere dayandığını yeterli açıklıkta belirtme yükümlülüğü altında oldukları kabul edilmelidir. Bu yükümlülük aynı zamanda mahkeme kararının denetiminin yapılabilmesi için zorunludur. Bu şekilde tarafların iddiaları ve savunmalarının hukuka uygun incelenip incelenmediği ile değerlendirilip değerlendirilmediği anlaşılabilir.
Mahkemeler verdikleri kararlarla uyuşmazlığı yargısal anlamda sona erdirmektedirler. Bunun sonucu olarak da davanın taraflarının mahkemenin ulaştığı sonuca ne şekilde ulaştığını anlayabileceği bir gerekçenin bulunması gereklidir. Bu gerekçe hükümle neden sonuç ilişkisinin kurulmasını sağlayacak yeterlilikte, açık ve anlaşılabilir olmalıdır. Ancak gerekçenin çelişkili olmaması gereklidir. Zira, gerekçenin çelişkili olması aslında hukuken kabul edilebilir bir gerekçenin bulunmaması demektir.
Bir başka yönden mahkeme kararlarının gerekçeli olmasının tarafların yargıya güven duymasını sağladığı gibi kararı benimseyip benimsememesine bağlı olarak karara karşı gidilebilecek kanun yollarına gidip gitmemesinde de etkili olduğu açıktır. Bu durum ise hak arama özgürlüğüyle yakından ilgilidir.
Somut olayda; bilirkişice özellikle hak kazanma ve fesih konusunun mahkemenin takdirinde olduğunun belirtilmesine göre, mahkemece tarafların iddia ile savunmaları ile dosya kapsamındaki deliller tartışılıp değerlendirilmeksizin, ulaşılan sonuç belirtilip gerekçelendirilmeksizin sadece bilirkişi raporunun mahkemece yeterli görüldüğü ifade edilerek karar verilmesi ve bu şekilde usulüne uygun bir gerekçeli karar bulunmaması isabetsizdir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyizlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 22.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.