Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/16763 E. 2014/24194 K. 17.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/16763
KARAR NO : 2014/24194
KARAR TARİHİ : 17.09.2014

MAHKEMESİ : Bakırköy 11. İş Mahkemesi
TARİHİ : 27/03/2013
NUMARASI : 2011/83-2013/227

Hüküm süresi içinde davalı-karşı davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı-karşı davalı vekili; davacı-karşı davalı işçinin, davalı-karşı davacı işverene ait işyerinde 15.07.1987-10.02.2011 tarihleri arasında net 1.675,00 TL ücretle çalıştığını, iş sözleşmesini mülga 1475 sayılı İş Kanunu 14/I-5 maddesi gereğince feshettiğini, tazminat ve alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, fazla mesai ve yıllık izin ücreti alacaklarının faizleri ile birlikte davalı-karşı davacıdan tahsilini istemiştir.
Davalı-karşı davacı vekili; davacı-karşı davalının 08.02.2011 günü doktora gideceğini söyleyerek iş yerini izinsiz terkettiğini, kurumdan aldığı yazıyı 09.02.2011 tarihinde güvenlik görevlisine bıraktığını, bundan önce emekliye ayrılmak için işverene başvurusu bulunmadığını, ihbar süreli vermediğini, ödenmemiş fazla çalışma ücreti bulunmadığını, tüm yıllık izinlerini kullandığını belirterek, davanın reddi ile sekiz hafta karşılığı ihbar tazminatının faizi ile birlikte davacı-karşı davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, davacı-karşı davalının Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre 02.09.1987 tarihinde davalı-karşı davacı iş yerinde işe başladığı, 16.11.1990 tarihinde askerlik sebebiyle işten ayrıldığı, askerlik sonrası 07.07.1992 tarihinde tekrar işe girdiği, 10.02.2011 tarihinde iş sözleşmesini emeklilik sebebiyle feshettiği, askerlik öncesi çalışmalarının kıdem tazminatı ödenerek tasfiye edildiği kanıtlanamadığından her iki dönem çalışma süresinin birleştirilmesi gerektiği, bordrolardaki ücretle çalıştığı, kıdem tazminatına hak kazandığı, yıllık izin ücreti alacağı olduğu, fazla çalışma iddiasının ispatlanamadığı, davalı-karşı davacının ihbar tazminatı talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı kanuni süresi içinde davalı-karşı davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı-karşı davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerli olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, bu Kanun’un 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. maddesince,“İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır”.
Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlülüğe girmiş olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için kanuni şartların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.
İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu yöndedir.
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu sebeple işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı halleri ileri sürülüp ispatlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından borcun sona erdiğinden sözedilemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla ibranamenin bölünebilir etkisinden sözedilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten sözedilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 75. maddesi uyarınca hakim, şüpheli ve çelişkili gördüğü iddia ve sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Davanın her aşamasında gerekli delillerin ibrazını talep edebilir.
Somut olayda, işçinin imzası bulanan ibranamede, “işverene ait işyerinde 15.06.1987-16.11.1990 tarihleri arasında çalışarak işten ayrıldığını, çalıştığı süreyle ilgili olarak tüm normal ücretlerini, yaptığı fazla çalışmaların karşılığı olan ücretini, hafta tatili, genel tatil ve ulusal bayram günlerinde yaptığı çalışmalara iliştin ücretlerini, ikramiyelerini, sosyal yardımlarını aldığımı, yıllık ücretli izin haklarını kullandığını, ihbar ve kıdem tazminatı haklarının peşin olarak ödendiğini, işyerinden hiçbir hak ve alacağı kalmadığını, bu ibranameyi herhangi bir maddi veya manevi baskı altında kalmaksızın kendi rızası ile imzaladığını, 2.999.115 TL kıdem tazminatını nakden ve tamamen aldığını,” beyan ettiği, ibranameye uygun ödeme bordrosu düzenlendiği, ibranamenin irade sakatlığı sebebiyle alındığının iddia edilmediği anlaşılmış olup, ibraname temyiz aşamasında sunulmuş ise de hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği dikkate alındığında, alacak kalemleri tek tek sayılan, kıdem tazminatı yönünden miktar belirtilen ve kıdem tazminatının ödendiğine dair ayrıca bir ödeme belgesi düzenlenen ibranamenin geçerli olduğu kabul edilerek tasfiye edilen 1990 yılı askerlik öncesi dönem hesaplama dışı bırakılarak, kalan süreler için kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağının hesaplanması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 17.09.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.