Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/15646 E. 2014/24085 K. 16.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/15646
KARAR NO : 2014/24085
KARAR TARİHİ : 16.09.2014

MAHKEMESİ : Ankara 17. İş Mahkemesi
TARİHİ : 25/04/2013
NUMARASI : 2009/977-2013/292

Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş ve davalı avukatınca duruşma talep edilmiş ise de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı işçi, işçilik hakları ödenmediğinden, iş sözleşmesini haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, ödenmeyen ücret alacakları istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraflar temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Taraflar arasında davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı ve hafta tatillerinde çalışıp çalışmadığı konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda da ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
Yukarıda fazla çalışmanın isbatı konusunda anlatılan ilkeler, hafta tatili günlerinde yapılan çalışmaların isbatı açısından da geçerlidir.
Somut olayda, yapılan işin niteliği, tanıkların ortak anlatımları ve çalışmanın yapıldığı mevsim şartları dikkate alındığında, davacının 1 Nisan-30 Kasım tarihleri arasında haftanın altı günü 08.00-17.30 saatleri arasında çalıştığı; ayrıca, aynı tarihler arasında ayda iki hafta tatilinde çalıştığı dosya içeriğine uygun düşmektedir. Buna göre, davacının fazla çalışma ücreti ile hafta tatili ücreti alacaklarının hesaplanması gerekirken, anılan alacaklar konusunda yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Öte yandan, işçinin ödenmeyen işçilik alacakları sebebiyle iş sözleşmesini haklı olarak feshedip feshetmediği de, taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
İşçinin emeğinin karşılığı olan ücret, işçi için en önemli hak, işveren için en temel borçtur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32/4. maddesinde ücretin en geç ayda bir ödeneceği kurala bağlanmıştır. Yine 4857 sayılı Kanun da, 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nun 14. maddesinde öngörüldüğü gibi ücretin peşin ödeneceği öngörülmemiştir. Buna göre, aksi bireysel ya da toplu iş sözleşmesinde kararlaştırılmadığı sürece işçinin ücreti bir ay çalışıldıktan sonra ödenmelidir.
4857 sayılı Kanun’un 24/II-e bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, primi, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil gibi alacakların da ödenmemesi işçiye haklı fesih imkanı verir.
Dosya içeriğinden, davacının fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödenmediği, 4857 sayılı Kanun’un 24/II-e maddesi uyarınca haklı olarak davacı tarafından iş sözleşmesinin sona erdirildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kıdem tazminatı talebinin reddine karar verilmesi de hatalıdır.
4-Ayrıca, taraflar arasında davalı şirket ile dava dışı M.. E.. Ş.. arasında organik bağ veya hukuki ilişki bulunup bulunmadığı da uyuşmazlık konusudur.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6 son cümlesi uyarınca asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumludur. 4857 sayılı Kanun ile asıl işverenin, bu Kanundan, iş sözleşmesinden ve alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden sorumlu tutulması şeklindeki düzenleme, asıl işverenin sorumluluğunun genişletilmesi olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda, ihbar, kıdem, kötüniyet ve işe iade sonucu işe başlatmama tazminatları ile ücret, fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatili, yıllık izin, ikramiye, pirim, yemek yardımı, yol yardımı gibi tüm işçilik haklarından birlikte sorumluluk esastır.
Ayrıca, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin yasal unsurları taşıyıp taşımadığı veya muvazaalı olup olmadığı da gözetilmelidir.
Temyize konu davada, dosyadaki bilgi ve belgelerden, davalı şirket ile dava dışı M.. E.. Ş.. arasında organik bağ veya hukuki ilişki olup olmadığı, hukuki ilişki varsa niteliği anlaşılamamaktadır. Öncelikle, davalı şirket ile dava dışı M.. E.. Ş.. arasında organik bağ bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Organik bağ bulunmaması durumunda da, aralarında iş hukuku yönünden ne tür bir ilişki bulunduğu, asıl işveren-alt işveren, geçici iş ilişkisi, birlikte istihdam, işyeri devri ve iş sözleşmesinin devri gibi ilişkiler yönünden inceleme yapılmalı, hukuki bir ilişki mevcut ise, kurulan hukuki ilişkinin 4857 sayılı Kanunu’na uygun olup olmadığı irdelenmeli, aralarındaki ilişkinin sona ermesinin davacının iş sözleşmesinin üzerindeki etkileri kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu durumda, Mahkemece, öncelikle ticaret sicili kayıtları celp edilmeli, dava dışı M.. E.. Ş.. ile Karayolları Genel Müdürlüğü arasında yapılan hizmet alım sözleşmeleri bulunup bulunmadığı araştırılmalı, tanıklar yeniden dinlenip, bu yöne ilişkin beyanları alınmalı, belirtilen eksiklikler giderilerek, diğer delillerle birlikte değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. Yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi de isabetsizdir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.